Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Behçet Uz, Leyla Yeniay Köseoğlu, Oğuz Yılmaz
Bugün 19 Mayıs. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu,Behçet Uz, Leyla Yeniay Köseoğlu, Oğuz Yılmaz'ın ölüm yıldönümü. BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Ahmet Hikmet Müftüoğlu kimdir? Ahmet Hikmet Müftüoğlu Yazar ve diplomat. 1870 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Müftüoğlu Sezai Beydir. Dedesi Yunanlılar tarafından şehid edilen Mora Müftüsü Abdülhalim Efendidir. Dedesinin müftü olması sebebiyle "Müftüoğlu" adını almıştır. ... Ahmed Hikmet, sık sık hastalanması sebebiyle okula muntazaman devam edememesine rağmen, Dökmecilerdeki Taş Mektebi ile Mahmudiye Vakıf ve Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesini bitirerek Galatasaray Mekteb-i Sultanisine girdi. Dördüncü sınıftayken ilk eserinin basılışı edebiyata ilgisini artırdı. 1888'de Galatasaray'ı bitirdi ve Hariciye Nezareti Umur-ı Şehbenderi Kalemine memur tayin edildi ve vazifesi dışında Fransızcadan roman tercümeleri yaptı. Marsilya, Pire ve 1890 yılında da Kafkasya'ya gönderildi. Sefaretlerde çalışan yazar, 1896'da İstanbul'a dönerek Umur-ı Şehbenderi Kalemi Ser-halifeliğine getirildi. Meşrutiyete kadar Hariciye Nezareti merkezinde çalıştı. Bir yıla yakın Nafia Nezaretinde, Ticaret Müdiriyet-i Umumiyesinde vazife aldı. Tekrar Hariciye Nezaretine dönerek 1912'de Peşte Başşehbenderi oldu. Bu tarihe kadar geçen zaman içinde Ahmed Hikmet, 1908 yılında Türk Derneğinin ve 1911 yılında da Türk Yurdu'nun kurucu üyesi olarak hizmet verdi. 1918'de İstanbul'a dönen yazar, 1924 yılında Halife Abdülmecid Efendinin Ser-karinliğine, iki yıl sonra da Hariciye Vekaleti Müsteşarlığına getirildi. Anadolu-Bağdat Demiryolları İdare Meclisi Azalığı ve Elektrik Şirketi İdare Meclisi Azalığı görevlerini de üstlendi. Ahmed Hikmet 19 Mayıs 1927 günü karaciğer kanserinden öldü. Ahmed Hikmet'in edebiyat merakı daha lise yıllarında başlamıştı. Bu alandaki merakının, aileden gelen bir haslet olduğunu ifade eder. İlk olarak Asır Kütüphanesi neşriyatı arasında çıkan Leyla Yahut Bir Mecnunun İntikamı yayınlandı. Daha sonra Fransızcadan Tuvalet ve Letafet ve Bir Riyazinin Muaşakası adlarında iki eser tercüme ettiyse de, doğu ile batı kültürünün çok farklı olduğunu görerek bir daha eser tercüme etmedi. Servet-i Fünun devrinde, İkdam ve Servet-i Fünun dergilerinde yazdığı hikaye ve nesirlerini 1901 yılında Haristan ve Gülistan adlı eserlerde topladı. Bu iki eserinde Ahmed Hikmet Müftüoğlu, daha iyi tesir yapmak, gönülleri heyecanlandırmak için mübalağalı bir üslub kullandığını, ağır ve anlaşılması güç Servet-i Fünun dilini işlediğini ve hayal mahsulü konular anlattığını bizzat kendisi söyler. Kendisinin de ifade ettiği sebeplerden dolayı bu iki eseri fazla itibar kazanamamıştır. İkinci Meşrutiyetten sonra, zamanın modasına uyarak o da Turancılık edebiyatı akımına uymuştur. Bu akıma bağlı olarak yazdığı yazıların büyük kısmını Çağlayanlar (1922) adlı eserinde toplamıştır. Bu eserinde yazar arı Türkçeciliğe yönelmiş, fakat bu defa da kelime uydurma ve Servet-i Fünundan kalma hayalcilikten kendini kurtaramamıştır. Gönül Hanım adlı romanı Tasvir-i Efkar Gazetesinde tefrika edilmiş ve 1970'de kitap olarak bastırılmıştır. Ahmed Hikmet, yazılarında daha ziyade kelime bulmaya ve üsluba dikkat ettiği için, konulara dikkat etmemiş ve bu yüzden zamanındakilerin ayarında bir edebiyatçı olamamıştır. Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun Eserleri Patates (ilmî, 1890) Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891) Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892) Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kâmil (tercüme, roman, 1892), Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901), Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920), Çağlayanlar (hikaye, 1922). Bir Tesadüf Kadın Ruhu Beliren Simalar Salon Köşeleri Bir Safha-i Kalb Silinmiş Çehreler
Ahmet Ağaoğlu kimdir? (1869-1939)
Türk gazetecisi ve siyaset adamı.
Aslen Karabağlıdır. İlk ve ortaokulu Şuşa’da, liseyi Tiflis’te bitirdi. Özel hocalardan Arapça ve Farsça öğrendi. 1889’da Paris’e giderek Sorbonne Üniversitesi’nin Tarih ve Filoloji Bölümü’ne devam etti. Bu arada İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenleriyle tanıştı. Daha öğrenci iken La Nouvelle Revue ile Revue Bleue ’de ve Tiflis’te çıkan Kafkas gazetesinde yazıları yayımlandı. 1892’de Londra’da toplanan Şarkiyat Kongresi’ne katılarak Şiî mezhebinin doğuşu ve gelişmesine dair bir tebliğ sundu. Tahsilini tamamladıktan sonra Azerbaycan’a döndü (1894). Tiflis, Şuşa ve Bakü’de öğretmenlik yaptı. Bir taraftan da “millî uyanış hareketi”ne katılarak Türk ve müslümanların haklarını Rus makamlarına karşı savunmak için kurulan Kaspiy (1903) ve Şarkî Rus (1903) gazetelerinde yazılar yazmaya başladı. 1905 Rus meşrutiyetinden önceki günlerde doğan hürriyet havası içinde çıkmaya başlayan Hayat (1904) gazetesinin yazı kadrosunda yer aldı. 1905’te İrşad ’ı çıkardı. Rusya’da Türkler’in haklarını korumak maksadıyla Difai isminde siyasî bir dernek kurdu (1906). Bu arada Tiflis’te Hüseyinzâde Ali ile Füyûzât (1906) adlı haftalık bir dergi, iki yıl sonra da Bakü’de Terakki gazetesini çıkarmaya başladı. Faaliyetleri sebebiyle Rus makamlarının baskı ve takibine uğradığı için II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine Türkiye’ye geldi (1909). Bir süre Şehbenderzâde’nin çıkardığı Hikmet ile Eşref Edip’in yayımladığı Sebîlürreşad mecmualarında yazılar yazdı. Maarif müfettişliği ve Süleymaniye Kütüphanesi müdürlüğü yaptı. Fransızca Jeune Turc gazetesinde çalıştı. Tercümân-ı Hakîkat gazetesinin başyazarı oldu. Türk Ocağı’nın kuruluşuna katıldı (1911) ve yayın organı Türk Yurdu dergisinin yayımında faal rol oynadı. Dârülfünun’da Rusça muallimliği ve Türk-Moğol tarihi müderrisliği yaptı. İttihat ve Terakkî Cemiyeti genel merkez üyesi oldu ve Afyonkarahisar mebusu seçildi (1912). I. Dünya Savaşı sonunda Rusya’da ihtilâl olup oradaki Türkler bağımsız devletler kurmaya başlayınca, Ağaoğlu da Azerbaycan’a yardım için gönderilen orduda kumandan müşaviri olarak bulundu (1918). Azerbaycan parlamentosuna üye seçilerek bir süre orada kaldı. Türk ordusu Azerbaycan’dan çekilmek zorunda kalınca Ruslar’a karşı İngiltere’nin desteğini sağlamaya çalıştı. İran’da yapılan İngiltere-Azerbaycan görüşmelerine başkan olarak katıldı. Aynı amaçla Paris Barış Konferansı’na giderken uğradığı İstanbul’da İngilizler tarafından tevkif edildi (1919). Önce Limni’ye, arkasından Malta’ya sürüldü. İki yıl kadar devam eden mevkufiyetinden sonra Ankara’ya döndü (1921). Matbuat umum müdürü ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesi başyazarı oldu. İkinci devre Kars mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Bu arada 1931 yılına kadar Ankara Hukuk Mektebi’nde hukūk-ı esâsiyye hocalığı yaptı. Mustafa Kemal’in emriyle katıldığı Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş ve çalışmalarında faal rol oynadı (1930). Fırka kapatılınca siyasî hayattan ayrılarak İstanbul Dârülfünunu’nda müderris oldu (1931). Bir taraftan da Akın dergisini çıkarmaya başladı. Ancak muhalefet yaptığı gerekçesiyle dergisini kapatmak zorunda bırakıldığı gibi üniversitedeki görevinden de ayrılmak mecburiyetinde kaldı (1933). Ölümüne kadar Kültür Haftası ve İnsan dergilerinde yazılar yazdı. 19 Mayıs 1939’da İstanbul’da öldü.
Sağlam hukuk formasyonu ve kusursuz Fransızca’sı yanında polemikçi bir gazeteci olan Ağaoğlu, Türk fikir ve siyaset hayatında bilhassa 1912’den sonra etkili olmuş bir yazardır. Ağaoğlu’nun faaliyet ve yazılarının ekseriyetini önceleri Türk milliyetçiliği ve Türk kültürü teşkil ederken, sonraları fikir hürriyeti ve bilhassa Avrupa medeniyetini tam anlamıyla benimseme konuları ağırlık kazanmıştır. Üniversite yıllarında hocası Ernest Renan’dan, İslâmiyet ile ilgili konularda Paris’te tanıştığı Cemâleddîn-i Efgānî’den, siyasî konularda ise Ahmed Rızâ’dan etkilenmiştir. Fransa’da bulunduğu yıllar onun özellikle Fransız İhtilâli’nin getirdiği düşüncelere yaklaşmasına, Batılı liberal kavram ve değerleri inceleyip benimsemesine imkân vermiştir.
Hayatında başlıca üç devir ve üç hâkim fikir görülen Ağaoğlu, daha çok, etkisi altında kaldığı fikirleri taşıyıcı bir özelliğe sahiptir. Bu bakımdan Rusya devresinde Rusya müslümanlarının birleşmesini ve ilerlemesini savunmuş, oradaki çalışmaları zorlaşıp İstanbul’a geldiğinde, devrin İslâmcı yayın organı Sebîlürreşad kadrosu içinde yer alarak bu istikamette yazılar yazmıştır. İslâmcı yanının ağır bastığı bu devreden sonra İttihatçılar’la tanışması ve onların yayın organlarında yazılar yazmasıyla onun Türkçülük tarafı ortaya çıkar ve dinî düşünceden uzaklaşma devri başlar. Son devresi ise Cumhuriyet yıllarıdır. Bu devreden sonra Ağaoğlu tam anlamıyla bir Batıcı olarak görünür. Kurtuluş için Avrupa medeniyetinin eksiksiz benimsenmesini, Batı’nın özellikle liberal düşünce ve ferdî hürriyet ile eş anlamlı olduğunu savunur. Malta’da sürgündeyken yazdığı ve ancak Cumhuriyet döneminde yayımlanabilen Üç Medeniyet (İstanbul 1927) adlı kitabında, dünyanın tanıdığı üç büyük medeniyetten Budha-Brahma ve İslâm medeniyetlerinin çökmekte olduğunu, Batı uygarlığının ise bütün unsurlarıyla ayakta ve dünyaya hâkim bulunduğunu ileri sürmüştür. Ona göre “medeniyet bir hayat tarzı olduğundan içine bütün yaşayış, düşünüş ve duyuş tarzları girer.” Batı medeniyeti, Budha-Brahma ve İslâm medeniyetlerini bütün alanlarda yenerek üstünlüğünü göstermiştir. Bu sebeple onu parça parça almak yeterli değildir. Türkler iki defa din değiştirdiklerine göre, Batı medeniyetini tam anlamıyla ve bütün müesseseleriyle kabullenmeleri de imkânsız değildir. Bu ve benzeri fikirlerinden, iktisadî ve içtimaî meselelerdeki farklı düşüncelerinden dolayı başlangıçta beraber olduğu İslâmcı ve Türkçü aydınlarla fikrî mücadele içine girmiş, başta Gaspıralı İsmâil Bey olmak üzere Babanzâde Ahmed Naim, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Şevket Süreyya Aydemir ve Mehmed İzzet tarafından şiddetle tenkit edilmiştir.
Ahmet Ağaoğlu’nun gazete ve dergilerde kalan yüzlerce yazısından başka, pek çoğu ders notlarından meydana gelen eserlerinin bazıları şunlardır:
İslâm ve Ahund (Bakü 1900); İslâma Göre ve İslâm Âleminde Kadın (Bakü 1901, Hasan Ali Ediz tarafından İslâmlıkta Kadın [İstanbul 1959] ve İslâmiyette Kadın [Ankara 1985] adlarıyla tekrar yayımlanmıştır); Üç Medeniyet (İstanbul 1927, eserin Latin harfleriyle ilk baskısı 1972’de İstanbul’da yapılmıştır); İngiltere ve Hindistan (İstanbul 1929); Serbest İnsanlar Ülkesinde (İstanbul 1930); Hukuk Tarihi (İstanbul 1931-1932); Devlet ve Fert (İstanbul 1933); Etrüsk Medeniyeti ve Bunların Roma Medeniyeti Üzerine Tesiri (İstanbul 1933); Etika (Kropaktin’den tercüme, İstanbul 1935); Ben Neyim (İstanbul 1939); Gönülsüz Olmaz (Ankara 1941); İran İnkılâbı (İstanbul, ts.); İhtilâl mi İnkılâb mı? (Ankara 1942); Serbest Fırka Hatıraları (İstanbul 1949).
Behçet Uz kimdir? Dr. Behçet Uz Buldan’da 1 Ocak 1893’te doğdu. İlk ve Orta öğrenimini Buldan’da yaptı. Liseyi İzmir’de okuduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesine girdi. Balkan Savaşının çıkmasıyla tıp öğrenimini aralıklarla savaş içinde tamamladı. Asistanlığını İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Kliniğinde Prof. Dr. Kadri Reşit Paşa’nın yanında yaptı. Bir süre İstanbul Şişli Çocuk Hastane-sinde ve daha sonra İstanbul Tip Fakültesinde doktorluk yaptıktan sonra serbest çalışmak içi İzmir’e geldi.Dr. Behçet Uz, İzmir’de bir yandan doktorluk yaparak bir yandan da halk sağlığını en geniş anlamda gözeterek başlattığı hizmetlerini, sosyal amaçlı diğer girişim ve çalışmalarıyla da perçinledi. Bütün İzmir onu tanıdı sevdi ve saydı. İzmir Memleket Hastanesinde Çocuk hastalıkları Klinik Şefliği, Kolej hekimliği, Fransız Hastanesi, Çocuk Esirgeme Çocuk Polikliniği, Aydın Şimendifer Kumpanyası başhekim muavinliği gibi hizmetleri onun 1930 yılına dek sürdürdüğü hizmetlerden yalnızca birkaçıdır. İzmir’de ilk defa 1922’de on yedi arkadaşı ile birlikte Verem Mücadele Cemiyetini kurmuştur. Uzun yıllar Tıp Cemiyeti, Etıbba Odası başkanlıklarında bulunmuştur.Belediye kanunu ilk uygulama yılı olan 1930’da İzmir Belediye Meclisine üye olan Dr. Uz Meclisin daha ilk toplantısında daimi encümeni seçildi. İşte bu yıldan sonradır ki İzmir’e olan o unutulmaz katkılarını tıp ve toplum sağlığı alanlarından daha da öteye, kentin imar ve kalkınmasına yöneltti.1931’ de belediye başkanlığına seçilerek on yıl belediye başkanlığı yaptı. Onun zamanında İzmir kısa surede ihya oldu. Belediye milyonlarca lira-lık borçtan kurtuldu. Atatürk heykeli ve Cumhuriyet meydanı, her semtteki Pazar yerleri, çocuk bahçesi, parklar, bulvarlar,Kültür Park ve İzmir Uluslararası Fuarı, Çocuk Hastanesi, santral garajı, Fevzi Paşa Bulvarı Dr. Behçet Uz’un İzmir’in kalkınması yönündeki hizmetlerden bazılarıdır. Dr. Uz’un yerel hizmetlerine 1941’de idari hizmetleri de eklendi. Denizli’den millet vekilli seçilerek tam 19 yıl sürecek olan başarılarla dolu siyasi hayati da başlamış oldu. Ayrılığı İzmirlileri çok üzdü ama o hizmetlerini tüm ülkeye yayma imkanı buldu. 1942’de Ticaret Bakanı olan Uz daha sonra üç donem Sağlık Bakanlığı İstanbul parti başkanlığı ve 1950 seçimlerini düzenleyen komisyonun başkanlık görevlerini üstlendi. Dr. Uz 1960’tan sonra İzmir’de ticari ve sosyal faaliyetlerine devam etmiş 94 yıllık onurlu yaşamını 19 Mayıs 1986' da tamamlamıştır. Leyla Yeniay Köseoğlu kimdir?
İş Kadını, İhracatçı, Siyasetçi, ANAP kurucu üyesi; XVII., XVIII. ve XIX. Dönem İstanbul Milletvekili (D. 1926, Beşiktaş / İstanbul - Ö. 19 Mayıs 2002, Bodrum / Muğla). Baba adı Abdi, anne adı Afife. Meclis-i Mebusan dönemi 1. ve 2. Dönem Konya Milletvekili Akşehirli Hacı Bekir Efendinin torunudur. Amerikan Kız Lisesi mezunudur. İngilizce ve Fransızca bilen Leyla Yeniay Köseoğlu, dış ticaretle uğraştı, ihracatçılık yaptı. Leyla Yeniay Köseoğlu, Anavatan Partisi kurucularından olup, 6 Kasım 1983, 29 Kasım 1987 ve 20.10.1991 genel seçimlerinde ANAP’tan XVII., XVIII. ve XIX. Dönem İstanbul Milletvekilliği yaptı. Vefatı: Leyla Yeniay Köseoğlu, 19.05.2002 tarihinde Bodrum'da kalp krizi geçirerek vefat etti, Cenazesi İstanbul'a getirilerek Edirnekapı Mezarlığında toprağa verildi. Köseoğlu için Şişli Camii'nde düzenlenen cenaze törenine, oğulları Ahmet ve Mustafa Köseoğlu, eski bakanlar Cahit Aral, Sudi Türel, İbrahim Özdemir, DYP İl Başkanı Süleyman Soylu, ANAP İstanbul Milletvekili Cavit Kavak ve işadamı Erdoğan Demirören'in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı. Köseoğlu'nun cenazesi, ikindi vakti kılınan namazın ardından Edirnekapı Şehitliği'ndeki aile mezarlığında toprağa verildi. Evli ve iki çocuk annesiydi. Şişli Camii'ndeki cenaze törenine katılan, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın eşi Semra Özal, Leyla Yeniay Köseoğlu'nun çok yakın bir dostu olduğunu belirterek, "İnanamıyorum... ANAP'ın tek kadın kurucusuydu. Maalesef kuruluş gününde toprağa veriyoruz" dedi. Oğuz Yılmaz kimdir? 25 Ekim 1968'de Ankara'da dünyaya geldi. Müziğe küçük yıllardan beri merak sarmıştır. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın düzenlediği müzik yarışmalarında dikkat çekmiştir. 1989 yılında "Duydun mu? - Bi Denem" adında, ilk albümünü yayınlamıştır ve satış rekorları kırmıştır. 1991 yılında yaptığı anlaşmayla Kazan Plak'la anlaşma yaparak 10’a yakın albüme imza attı. 1993' te "Çarşı Çakalı", 1994’ te "Vurgunum Sana", 1995 yılında "Zilli Dilek", 1996 yılında "Nazlı'mı Beklerim", 1997 yılında "Keriman" gibi albümlere imza attı. 1999 yılında "Usta" albümünü yayınladı. Bu albümünde yer alan parça "Bas Bas Paraları Leyla"ya Türkiye’de ve Avrupa’da büyük ilgi gördü. 2003 yılında "Gördün mü?" albümü ile tekrar müzik marketlerdeki yerini aldı. "Çekirge" ve "Gördün mü?" gibi hit şarkılara imza attı. 2004 yılında kendi müzik şirketiyle yoluna devam eden Oğuz Yılmaz "Yılmazlar Plak Şirketi"ni kurdu. Oğuz Yılmaz ayrıca, kızı Sude'yle "Uğur Böceğim" şarkısına düet yaptı. Sanatçı, evli ve iki çocuk babasıydı. 19 Mayıs 2021'de aramızdan ayrıldı.
Bugün 19 Mayıs. Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu,Behçet Uz, Leyla Yeniay Köseoğlu, Oğuz Yılmaz'ın ölüm yıldönümü. BRT Yayın Grubu...