top of page
< Back

Doğan Avcıoğlu, Rakım Erkutlu, Salih Murat Özdilek, Nevzat Ayaz

Bugün 4 Aralık. Nevzat Ayaz, Doğan Avcıoğlu, Rakım Elkutlu ve Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in ölüm yıldönümleri. BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz. Nevzat Ayaz kimdir? 1930'da Çankırı'nın Bayramören ilçesinde doğan Nevzat Ayaz, ilkokulu Bayramören'de, ortaokulu Ankara'da bitirdi. Lise öğrenimini Polis Kolejinde tamamlamasının ardından, 1954 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi.
1954 yılında Emniyet Teşkilatında Komiser Muavini olarak göreve başladı. Ayaz, 1959-1975 yılları arasında Sinop ve Balıkesir Emniyet Müdürlüğü; Emniyet Genel Müdürlüğünde Şube Müdürü, Daire Başkanı, Genel Müdür Muavini görevlerinde bulundu. 1975-1979 yıllarında Zonguldak Valisi, 1979-1988 yıllarında İstanbul Valisi, 1988-1989 yıllarında İzmir Valisi olarak görev yaptı. Nevzat Ayaz 1991 Genel Seçimlerinde Doğru Yol Partisinden Çankırı Milletvekili seçildi. 21 Kasım 1991'de kurulan 7’nci Demirel Hükümetinde Milli Savunma Bakanı olarak görevlendirildi. Tansu Çillerin kurduğu birinci hükümette aynı göreve devam etti. 24 Ekim 1993 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına getirildi. Bakanlık görevi 5 Ekim 1995'de kurulan ikinci Çiller hükümetine kadar devam etti. Nevzat Ayaz evli ve iki çocuk babasıydı. 4 Aralık 2020'de vefat etti. Doğan Avcıoğlu kimdir? 1926'da Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde dünyaya geldi. Ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi'nde tamamlayan Avcıoğlu, Fransa'da iktisat ve siyasal bilimler öğrenimi gördü. 1955'te Türkiye'ye döndü ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü’nde asistan oldu. 1956'dan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) araştırma bürosunda çalıştı ve partinin yayın organı Ulus gazetesinde yazılar yazdı. Ulus dışında haftalık Akis ve Kim dergilerinde de yazılar yazdı; muhalefet-iktidar ilişkilerinin iyice sertleştiği günlerde Akis dergisini yönetti. 27 Mayıs Darbesinden sonra CHP'den Temsilciler Meclisi'ne üye seçilen Avcıoğlu, 1961 Anayasası’nın hazırlanmasına da katkıda bulundu. 1960-61'de Vatan ve Ulus gazetelerinde yazarlık, Ankara Radyosu'nda dış haber yorumculuğu yaptı. Avcıoğlu 1961'de Mümtaz Soysal ve Cemal Reşit Eyüboğlu'yla birlikte kurduğu ve yayımını 1967'ye değin sürdürdüğü Yön Dergisiyle 1960 sonrası siyasal düşünce ortamında etkin bir rol oynadı. Yön dergisinde yayımlanan yazılarında bir tür "Kemalist Sosyalizm" anlayışını savundu. Kemalist Devrim'in kazanımlarını savunan ve bunu bir ileriye, sosyalizme taşımayı savunan görüşleri o dönemde geniş taraftar topladı. 1960 sonrasının sol düşünce ve eylemin biçimlenmesinde derin etkileri olan bu dergi, 1930'lardaki Kadro Dergisi etrafında kurulan Kadro Hareketinin görüşleriyle önemli benzerlikler taşıyordu. Yön'deki yazılarıyla özellikle ırkçılığa ve Turancılığa karşı da mücadele verdi. Avcıoğlu'na göre üstyapı alanında başarılı olan Kemalist devrim altyapıda dışa bağımlı sermayeyle toprak ağalarının etkisini kıramamıştı. Dolayısıyla Kemalist devrimin altyapıda sürdürülmesi, radikal bir toprak reformu, devletçi sanayileşmenin ve ekonomik alanda tam bağımsızlığın gerçekleştirilmesi halen Türkiye'nin gündemindeydi. Doğan Avcıoğlu, 1968'de yayımladığı Türkiye'nin Düzeni adlı kitabında Türkiye'nin geri kalmışlığının nedenlerini araştırıyor, yukarıdaki öğeleri içeren "millî devrimci kalkınma modeli" adını verdiği bir tür devletçi-sosyalist bir ekonomi modeli öneriyordu. Topladığı ilgi kadar eleştiriye de uğrayan Türkiye'nin Düzeni adlı yapıt siyasi etkisinin yanı sıra Türkiye'nin sosyoekonomik yapısı ve tarihi üzerine araştırmaların yaygınlaşmasında çığır açıcı bir rol oynamıştır. 1963-1965 arasında Türk-İş Araştırma Merkezi müdürlüğü, 1968-1969 yıllarında ise CHP Yüksek Danışma Kurulu üyeliği yaptı. Sosyalist Kültür Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Avcıoğlu "kapitalizme" ve "emperyalizme" karşı ekonomik bağımsızlığı savundu. 1969'da, Yön'deki görüşlerini siyasi bakımdan daha net bir biçimde dile getirdiği haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başladı. 12 Mart 1971 Muhtırası'na kadar çıkardığı haftalık Devrim gazetesinde yayımlanan yazılarında "devrim"in Kemalist aydınların yol göstericiliğinde ve Kemalist "genç subay"ların öncülüğünde geniş bir cephe tarafından Millî Demokratik Devrim olarak gerçekleştirilebileceğini öne sürdü. 12 Mart 1971 muhtırasına giden süreçte Doğan Avcıoğlu'nun çıkardığı Devrim gazetesi etrafında toplanan ve içlerinde 27 Mayıs Darbesini yapan Millî Birlik Komitesi'nin gerçek lideri Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun da bulunduğu "Millî Demokratik Devrimciler", o dönemin siyasi partilerinin demokrasi anlayışının bir oyalamaca olduğunu ileri sürerek "ulusçu-devrimci yöntem" olarak ifade edilen ilkeler doğrultusunda parlamento dışı muhalefeti savunuyorlardı. Bu dönemde Devrim gazetesi içinde, Türk Ordusunu tahrik ederek sol-sosyalist, bir çeşit Baasçı yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi faaliyetler olduğu iddia edildi; Devrim gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal çok sonraları anılarını anlattığı Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim (2005) adlı kitabında o zamanki maksatlarının "ulusalcı" subayları ikna ederek onlarla birlikte bir "Millî Demokratik Devrim" yapmak olduğunu yazdı.[1] 12 Mart 1971 muhtırasından sonra 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünde "orduyu başkaldırmaya teşvik" iddiasıyla Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu ile birlikte yargılanan ve beraat eden Avcıoğlu 1973'te siyasal yaşamdan çekildi. 4 Kasım 1983'te, mide kanseri tedavisi gördüğü İstanbul'da öldü. Vasiyeti üzerine Büyükada'da toprağa verildi. İki kez evlenen Doğan Avcıoğlu, Sevil Yurdakul ile olan evliliğinden iki erkek çocuk babasıdır. Rakım Elkutlu kimdir? Rakım Elkutlu 1869 yılında İzmir’de doğdu. Babası İzmir’in tanınmış ailelerinden Hisar Câmii imam ve hatîbi Şuayib Efendi, annesi Sıdıka Hanım’dır. İlkokulu mahallesinde bitirdikten sonra, orta öğrenimini İzmir İdadisi’nde tamamladı. Amcası mevlevi şeyhi Emin Dede’den ve Zağralı müderris İsmail Efendi’den İslâmi ilimler öğrendi.Babasının 1892’de ölümü üzerine Hisar Câmii imamlığına tayin edilerek ölünceye kadar bu görevde kaldı. İzmir’in kurtuluşundan sonra Adliye’de memur olarak çalıştıysa da bu görevde fazla kalmadı. Uzun yıllar “İzmir Mûsikî Cemiyeti”nin başkanlığını da yapmıştır.
Ömrünün son yıllarını pek sağlıklı geçirmeyen Rakım Hoca, bir ara tedavi için İstanbul’a gelmiş, yakınlarının ve dostlarının aracılığı ile bir hastahaneye yatırılmıştı. 4 Aralık 1948 tarihinde İzmir’de vefat etti. Yaşadığı sürece maddî sıkıntı çekmediği söylenir. Yeğenleri, İzmir’in mûsikî severleri, ünlü ses sanatkârlarımızdan Safiye Ayla, Perihan Sözeri, Sabite Tur’dan ilgi ve yakınlık gördü. Yirmi yaşında iken evlendiği ilk eşi Nadire Hanım’dan oğlu Şuayib dünyaya geldi. Nadire Hanım’ın ölümünden sonra evlendiği ikinci eşi Sıdıka Hanım’dan çocuğu olmadı ve kısa süre sonra ayrıldılar. Bundan sonra evlenmedi;ömrünü oğlunun ve yeğenlerinin yanında tamamladı.
Rakım Hoca da her ünlü mûsikîşinasımız gibi mûsikî çalışmalarına çok erken, daha yedi yaşında iken amcası Emin Efendi’den meşk ederek başladı. Hepsi bu tarikata mensub olan aile büyükleri ile mevlevihânede yapılan âyinlere katılarak mûsikîmizi tanımağa çalıştı. Bundan dolayı dinî mûsıkîmizi ve mevleviliği iyi bildiği için daha sonraki yıllarda kudümzenbaşı oldu. Onun gençlik yıllarında ünlü bestekâr ve tanburî Ali Efendi İzmir’de bulunuyordu. Ali Efendi’den başka Santo Şikari ile Zekâi Dede’nin çıraklarından Aziz Efendi de İzmir’deydi. Rakım Hoca yirmi bir yaşından itibaren bu üç ustadan çok yararlandı. Ali Efendi’den beş, Santo Şikari’den on yıla yaklaşan bir süre içinde bu sanatın “amelî ve nazarî”inceliklerini öğrendi. İleride gelişecek olan bestekârlık kabiliyeti üzerine bu derslerin büyük yararı oldu.
Kendi ifadesine göre yirmi dört yaşında iken, mevlevihânenin şeyhi Nuri Efendi ile İstanbul’a gelerek Ahmed Irsoy ile tanıştırıldı. Bir âyin sırasında ısrar üzerine Nâ’t-ı Mevlânâ’yı okudu, orada bulunan üstadlarca çok takdir edildi. Tanıyan ve dinleyenlerin anlattığına göre gür ve dik vasıflı bir sesi vardı. Temiz ve etkili bir uslûbla okurdu. Bu özelliği nedeni ile mûsikî çevrelerinde sevilen ve aranan bir hanende olmuştu. İyi usûl bilmesine rağmen nota öğrenmedi. Biraz Ney üfleyen sanatkâr Mevlevilik ve Rifâilik tarikatlerine mensuptu. 1947 yılında İstanbul’da jübilesi yapılmıştı.
Dayısı Nureddin Efendi’nin teşviki ile yirmi yaşında bestekârlığa başladı. İlk eseri, sözleri Abdülhak Hamid’e ait olan “Hayran-ı cemal olmağa cidden emelim var” güfteli Dügâh makamındaki şarkısıdır. Bu eserini ortaya çıkartmaktan çekinerek gizlice arkadaşlarına meşk etmişti. Bir rastlantı sonucu eserini işiten amcası bir mûsikî toplantısında:”Aman efendiler!Dün akşam bir evde çok güzel bir şarkı duydum. Hiç bilmediğim bir şarkı. Acaba sizde var mı ?”deyince , orada bulunanlardan biri yeğeninin eseri olduğunu söyledi, bunun üzerine bilenler eseri okudular ve çok beğenildi. Bu olaydan sonra kendisi ile Santo Şikari ciddi olarak uğraşmıştır.
Çok hızlı beste yaptığını ve şiir seçmekte çok titiz olduğunu, en çok Nahit Hilmi Bey, Orhan Rahmi Gökçe ile yeğeni Adviye Hanım’ın şiirlerini seçtiğini öğrencisi Hüseyin Mayadağ’ın anılarından öğreniyoruz. Yine aynı anılarda Karcığar, Hicazkâr, Kürdili Hicazkâr, Hicaz, Hüzzam, Nihavend, Rast makamlarını çok sevdiği belirtiliyor. Her zaman yakınlarına bestekâr olarak İsmail Dede’yi rehber aldığını, büyük bestekâr olabilmek için her formda eser vermenin gerektiğini söylermiş. Melodik seyir ve beste karakteri bakımından eserlerinin Hacı Ârif Bey, Rifat Bey, Tanburî Ali Efendi’ye benzetebilmeye çalışırmış.
Otuz beş yaşlarında iken dayısı şeyh Nureddin Efendi bir güfte vererek bir âyin bestelemesini istemiş. Âyinin bestesini bir gecede bitirerek ertesi gün tekkede âyinin hazır olduğunu söylemiş. İşi ciddiye almadığını ve baştan savma bir beste yaptığını zanneden dayısı Rakım Hoca’yı kovmuş;fakat yakınlarının ısrarı ile okunmasına razı olmuş. Âyin okunup bittikten sonra çok beğenilerek gönlü alınmış. Karcığar makamından bu âyin, mevlevihâneler kapatılıncaya kadar hemen hemen her dergâhta okunmuş ve Konya Mevlevihânesi’nce de beğenilmiştir.
Rakım Hoca dinî ve dindışı mûsikîmizin Âyin, Durak, İlâhi, Kâr, Beste, Semâi ve Şarkı formunda dört yüz elliye yakın eser vermiştir. Bazı eserlerini de o günlerin zevk ve sanat anlayışına göre bestelemiştir. Bunlardan Şehnaz”Sakîyâ mey sun ki. “, Uşşak “Ey keman ebrû. ..”, Hisar-Aşiran “Ol nihal-i bağ-ı eda. “, Karcığar”Nâz olur dembeste. ..”, güfteli dört Beste ile “Bilmem kime yâhud neye uyduk. ..”, Rast Nakışı ile “O şûha sad safâ. . . “güfteli Hüseyni Kâr’ı büyük formdaki eserlerinin bazılarıdır.
Tanburî Ali Efendi’den sonra İzmir’de mûsikîmizi tanıtan ve mûsikîden anlayan bir çevrenin oluşmasına yardımcı olan 20. yüzyılın en dikkate değer bestekârlarındandır. Son derece esprili bir kişiliği olan Rakım Hoca’ya bir gün, o zamanki değerine göre, ikiyüz bin lirası olursa ne yapacağını sormuşlar, “İlhamım kaçardı”demiş. Öğrencisi bestekâr Hüseyin Mayadağ bir Fransız yazarının “Ne zaman Ankara Radyosu’nu açsam bir kadın ağlar” dediğini nakletmiş;
Rakım Hoca bu söze çok hak vermiş ve eklemiş, :
“… Dünyada kadın ağlamasından daha güzel bir mûsikî olur mu?…”
Dr.Nazmi Özalp –Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Acemaşiran-Hâl güzeldir nazlı yâr
Beyâti-Bilmezmisin düşündüğüm ağladıklarım nedir
Beyâti-Ne arzu var ne takât visâl dillerde kaldı
Beyâti-Ne bahar kaldı ne gül ne de bülbül sesi var
Bestenigâr Mevlüd ilâhi
Bûselik İlâhi
Bûselik-Yıllar geçiyor hâlâ bu ıztırab dinmedi
Bûselikaşiran-Ağla sevdiceğim gül ruhlarından
Bûselikaşiran-Çoban kaval çalar onun hayatı şâirânedir
Dügâh İlâhi
Ferahfezâ-Ey gözleri âhû senin aşkınla harabım
Ferahfezâ-İçip içip de bu akşam seninle mest olalım
Ferahfezâ-Nâzında senin özlediğim eski cefâ yok
Ferahnâk-Subhu dem câmı mey mestâne takbil eylerim
Hicaz-Cevr-i yâre sabır buldum ömrüm ahzâne kaldı
Hicaz-Gel üzme beni kaşlarını çatma güzel
Hicaz-Gönül yolu dar geldi sevilmemek âr geldi
Hicaz-Gözlerinden okudum gönlünü kalbim yanarak
Hicaz-Gündüzüm karanlık gecem uykusuz
Hicaz-ı Âtık
Hicaz-Müştak-i visalin oldu gönlüm
Hicaz-Müştakını göster o güzel çehreni kaçma
Hicaz-Yürü ey bi vefa hercai güzel
Hicazkâr-Bekledim fecre kadar gelmedin
Hicazkâr-Canlandı bu sessiz gecenin şiiri denizde
Hicazkâr-Herkes eğlencededir şimdi bahâr geldi diye
Hicazkâr-Seni çok sevdi bu gönlüm beni terketme kadın
Hicazkâr-Süslendi ağaçlar çiçekle doldu
Hicazkâr-Visali yâr ile mest ol hayâle dalma gönül
Hisaraşiran-O nihâl-i bağ-ı işve sana da eder tehammül
Hüseyni-Bir safâ bahşedelim gel şu dili nâşad’a
Hüseyni-Çeşme başında duran şu güzel köylü kızı
Hüseyni-Müheyyâ oldu meclis sâkiyâ peymâneler dönsün
Hüseyni-O şûha sad cefâ sâmân’ı sabrım bi karar etti
Hüzzam-Aşkın bana bir gizli elem oldu güzel yâr
Hüzzam-Bak gözlerinin rengi ateşler gibi yanmış
Hüzzam-Bekledim yıllarca lâkin gelmedin ey nazlı yâr
Hüzzam-Bir yâre kalır kalbime her nazlı güzelden
Hüzzam-Bir zamanlar gönlüme aşkı yakından çağladı
Hüzzam-Dünyada ne ikbâl ne de servet dileriz
Hüzzam-Feryâd ki hep gönlümün devasıdır
Hüzzam-Gönül bu ne durur ne de söz dinler
Hüzzam-Hatırımdan ne geçer sorma gönül sorma neler
Hüzzam-Susmuş gece her yer sizi dinlerdi denizden
Hüzzam-Tir-i firkât göz göz ettikçe dil-i bimarını
Isfahan-Bıktın mı siyah gözlü güzel kız eleminden
Karcığar-Ateşiyle yanıyorken yüreğim
Karcığar Âyin-i Şerif
Karcığar-Bir gün seviyor ertesi gün kıskanıyor
Karcığar-Nedir bu handeler bu işveler bu nâz ü istiğna
Karcığar İlâhi
Karcığar-Meydân-ı muhabbetde gezerken dil-i şeydâ
Karcığar-Nâz olur nâz o dem best çeşm-inin hâbında senin
Karcığar-Nâzır olmaz sana âlemde teksin
Karcığar-Sevdim bu yaz bir esmer emsali varsa göster
Kürdilihicazkâr-Aşkın seni hep güldüremez yalancı kadın
Kürdilihicazkâr-Demedim ona hiç kimsin be nesin sen ne adın
Kürdilihicazkâr-Hayâlin karşısında sızlayan kalbim yanar ağlar
Kürdilihicazkâr-Ne teselli dağıtır ah senin ağzında yalan
Kürdilihicazkâr-Sazlar kırılan gönlümün hüznüne inler
Mâhûr-Gönlünde dün akşam yine aşkın sesi vardı
Muhayyer-Bir siyah çevre dolaşmış gibi kirpiklerime
Muhayyer-Gezdikçe bahçeler sinem dağıtır
Muhayyer-Her gun yeni bir nâz yaratan yârdan usandık
Muhayyer-Meclisi ağyâre olma pertev edâz-ı visâl
Muhayyer-Bilmem ki günâhım sana olmakta mı bende
Nevâ-Âşinâyı bezm olan anlar hitâbı hayderi
Neveser-Ne yanan kalbime baktı ne akan gözyaşıma
Nihavend-Ben perişanlıkta buldum rif’ati kakül gibi
Nihavend-Hayâl içinde akıp geçti ömrü derbederim
Nihavend-Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam
Rast-Bilmem kime yahut neye uyduk gittik
Rast-Bir yaz gecesi Çamlıca mehtâbına geldim
Rast-Müjdeler olsun size yâ mü’minin
Sabâ-Aşkın ne güzel zevkini sürdük tü seninle
Sabâ-İnce kirpiklerinin sinede bin yâresi var
Segâh-Aşkınla yanıp ağladığım günleri an sen
Segâh-İsmini bilmezdim fakat tanırdım
Segâh-Kan ağlatıyor bezm-i meyin yâd-ı hazini
Segâh-Okurken aşk kitabım düşünme ıztırabım
Segâh-Zâtını da’vet buyurdu bu gece Rabbû’l-muin
Sûzidil-Bahârda bu yıl melâl var hüzün gibi
Sûzidil-Rüzgâr ne fısıldar ve o çamlarda ne anlar
Sûzinâk-Bir nûr-i mücessemdi çıkıp gitti elimden
Şedaraban-Müjdeler gülzâre gül basmış kadem
Şehnâz-O vefasız güzelin sözlerine aldandım
Şehnâz-Sâki piyâle sun ki bu gün gül havasıdır
Tâhirbûselik-Bakıp o şûh ile nâz ü niyâza meşk ederiz
Tâhirbûselik-Çile-i baht-ı siyahım dolmuyor
Tâhirbûselik-Hülyam yine bir gölgeli esrâra bürünsün
Uşşak-Anarım ruhlar güller ile eğlenirim
Uşşak-Artık hicrana tahammül edemez oldu gönül
Uşşak-Bahçem yine sayende serab olmuş efendim
Uşşak-Bana hiç yakışmıyor böyle intizâr şimdi
Uşşak-Beyhude kaçırma gözünü sevgilim benden
Uşşak-Bir gün ne olur gel beni busenle sevindir
Uşşak-Çekildi faslı dil gönül gel imdi nevbahârı gör
Uşşak-Ey kemân ebru şehit hançeri müjgânınım
Uşşak İlâhi
Uşşak-Mahvolup gitti ümidim sabri sâmânım gibi
Uşşak-Sevda benim gözümde mukaddes bir kindi
Uşşak-Silemem bir gün hayalimden o güzel kadını
Uşşak-Şimdi nerde nâz ile perverdesin
Uşşak-Vuslât-ı cânâna erişmiş gönül
Yegâh-Bâki yine mey içmeye and içti demişler
Yegâh-Çepçevre bahâr içinde bir yer gördük
Yegâh İlâhi
Zâvil-Gül yüzünü açarsın tebessümler saçarsın
Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek kimdir?

Ord. Prof. Salih Murat Uzdilek 1891 ile 1967 yıları arasında yaşamış fizik, matematik, mekanik bilimcisidir. Aynı zamanda müzikoloji üzerine çalışmaları bulunmaktadır. Değeri yüksek ancak genel olarak çok da tanınmamış bir şahsiyettir.

İstanbul’da doğdu. 1908’de Deniz Harp Okulu’ndan teğmen olarak çıktı. 1912’de Londra’ya elektrik tahsiline gönderildi. Dönüşte bir müddet Bahriye Okulu’nda hocalık yaptıktan sonra sağlık sorunları sebebi ile askerlikten ayrıldı. Robert Kolej’de matematik dersleri vermeye başladı.
Bundan sonra Yüksek Mühendis Mektebi’nde (Teknik Üniversite) fizik dersleri vermeye başlayan Salih Murat Uztekin burada ordinaryüs profesörlüğe yükseldi.
Salih Murat Türk müziği üzerindeki derin çalışmalariyle tanınır. Türk ve Batı müziğini (sistem, tarih vs.) çok iyi bilen Salih Murat Uztekin İlim ve Musiki adı ile İstanbul Konservatuvarı’nca yayınlanan incelemesi Türk musikisi sisteminin fizik ve matematik yönlerden çok enteresan sonuçlarını toplamaktadır.
Salih Murat Uzdilek fevkalade bir hafıza ve zekaya sahip idi. Hazırcevaplılığı ile yaşadığı dönemde çok sevilen ve sayılan bir kişi idi. Ayrıca bilim tarihine de gençlik yıllarından itibaren büyük bir ilgi duymuştur.

Doğan Avcıoğlu, Rakım Erkutlu, Salih Murat Özdilek, Nevzat Ayaz

Bugün 4 Aralık. Nevzat Ayaz, Doğan Avcıoğlu, Rakım Elkutlu ve Ord. Prof. Dr. Salih Murat Uzdilek'in ölüm yıldönümleri. BRT Yayın Grubu...

bottom of page