MORTAKA e dergisi gündemi yansıtıyor
On parmağında on marifet olan, çıkardığı basılı dergiler, yazdığı romanlar, öyküler, şiirler, senaryolarla tanınan Yaşar Bedri (Özdemir)’nin kaptanlığında yayımlanmakta olan Şiir-Kent Kültürü, Sinema ağırlıklı konuları içeren e-dergi MORTAKA’nın 29. Sayısı yayına verildi. Bu sayıda internet dergiciliği- e dergi dosya konusu olarak seçilmiş. Stephen J. A. Var, Atıf Bedir, Ramazan Teknikel, Ahmet Uçar, Ahmet Yıldız, Mustafa Uçurum gibi yazarların da aralarında bulunduğu 18 kültür insanının internet dergiciliğiyle ilgili görüşlerinin yanı sıra MORTAKA’da Kemal Özer, Enis Batur, Hilmi Yavuz, Veysel Çolak, Yaşar Bedri, Ahmet Ada, Ayten Mutlu, Hüseyin Alemdar, Ahmet Oktay gibi ünlü ozanların kalem ürünlerinin de aralarında bulunduğu 35 şiirin yer alması derginin ağırlık noktasını gösteriyor. Ayrıca bu sayıda Hasan Kantarcı’nın Ayten Mutlu7nun, Temel Hazıroğlu’nun yaptığı söyleşiler de okunmaya değer. İnternet ortamında yayımlanmanın avantajını iyi değerlendiren MORTAKA’nın bu sayısı 264 sayfa. Yalnızca edebiyat, müzik, resim, heykel, şiir, sinema ve tiyatro konularına değil, güncel gelişmelere de yer veren bir dergi; öyle ki Ukrayna-Rusya çatışmasını Mehmet Kurtoğlu’nun değerlendirmesiyle bulabiliyoruz bu dergide. Ayrıca, tam da şu sıralar en çok gereksinme duyduğumuz “incelik ve barış” konusunu da. “Bize incelik ve barış gerek” yazısı Alâettin Bahçekapılı imzasını taşıyor. Siyaset dilinin iyice sertleştiği, insan ilişkilerinde soğukluklar yaşandığı ve yanı başımızda genel bir savaşa evrilme olasılığı taşımasa da bağımsız bir ülkenin işgaline, insanların ölümüne neden olan çatışmaların yaşandığı bir ortamda Bahçekapılı’nın yazısı dikkatle okunmalı. İşte o yazı: BİZE İNCELİK VE BARIŞ GEREK Alâettin BAHÇEKAPILI Araştırmacı Yazar, Şair, TRT Şef Prodüktörü (E) “Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya /Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar / Evler, çocuklar, mezarlar çizerek dünyaya / Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı / Bakıp kapatıyorlar / Geceye giriyor türküler ve ince şeyler." Gülten Akın , insanın durup ince şeyleri anlamaya vaktinin olmamasına, inceliklerin geceye girip yitmesine yazıklanıyor, üzülüyor bu şiirinde. İnsanlar, her zaman inceliklerin, iyiliklerin, güzelliklerin ardında koştu/ koşuyor. Bu dün de böyle, bugün de. Ne var ki, şimdilerde daha bir arar olduk incelikleri, güzel duyuları. Şimdilerde daha bir uzak mıyız, sıcak bir gülüşten, anlamı iç ısıtan bir sözden... Dostça bir el ele tutuştan, derinliğinde yiteceğimiz bir bakıştan... Uzak mıyız? Uzaksak, neden? Neden giderek uzaklaşır gibiyiz birbirimizden? Sevgide, saygıda, anlayışta eksilmelere mi uğruyoruz? Peki ama, neden? Bilim insanları şöyle diyorlar, böylesi durumlar için; İnsanlar giderek daha kalabalık kentlerde yaşıyorlar, daha elverişsiz ortamlarda geçiriyorlar zamanlarını; beton yığınları, makine gürültüsü, çevre kirlenmesi, ekonomik ve toplumsal yetersizlikler… Bütün bunlar etkiliyor insanı/insanları... Ulaşımdaki zorluklar, araçlarda sıkışmalar, zamanında bir yere yetişememek / işi bitirememek korkusu insana iyi şeyleri, incelikleri düşünme fırsatı bırakmıyor; Kabalaşıyor insan, sevgiden, saygıdan uzaklaşıyor... Kabalıklar katılığı getiriyor, acımasızlığı, dar düşünceyi doğuruyor... Oysa, incelikler sevgiyi, yakınlığı, saygıyı, içtenliği getirir… Bunu unutuyoruz. İnceliklerin insan yapısında gereksiz olan, yararsız olan ne varsa onların elenmesine, atılmasına, gerçek özün ortaya çıkmasına yaradığını unutuyoruz bunca koşuşturma içinde. İnceliklerdir insanı gerçek insan yapan: Bir merhaba deyişteki incelik; bir esnafın, müşterisini, siftah yapmamış komşusuna gönderişindeki incelik; bir tüccarın özürlü malı -kaşlarını hiç çatmadan- kendiliğinden, geri alışındaki incelik; bir gencin otobüste yaşlılara, hastalara yer verişindeki incelik... Bu tür hareketlerdir insanı gerçek insan yapan, insanın özüne yakışan... Sözün kısası; insanoğlu ince şeyleri anlamak, incelikler göstermek için kendine zaman ayırmalı. Çevresine el uzatmalı, böylece kendine ve başkalarına uzaklığını azaltmalı ve unutmamalı: Gönlüm ve kafanın çiçeklenmesi inceliklerden geçer... Öyle de, günümüzde insanoğlunun gönül ve kafa çiçeklenmesinin önündeki engellerden biri de, yaygınlaştırılmaya çalışılan bölgesel savaşlar; bu savaşların altyapısını, gerekçesini, ortamını oluşturmak için, doğanın yeraltı ve yerüstü varlıklarına hoyratça saldırı, ulusal değerleri yağmalama, sömürü düzeni, emekçiyi yoksullaştırma, ulusları, ulusiçi ayrılıkları birbirine düşürecek siyasalar uygulama, kışkırtılan inançlara saldırı, kutsallara hakaret. Bütün bu etkenlerin başı üstünde dolaştırdığı kara bulutları dağıtmak için insanoğlunun ortak özlemi; barış. Birkaç yıl önce geride bıraktığımız yüzyılda iki büyük savaş yaşadı insanlık. Daha o savaşların acıları, yaraları tazeyken, milyonlarca insan, dünyanın değişik yerlerinde, ayrı ayrı gerekçelerle savaşıyor, her gün birçoğu ölüyor. Bir yandan da nükleer olsun, konvansiyonel olsun silahlanma yarışı sürüyor. İnsanoğlu ekonomik gücünün çoğunu silahlanmaya harcıyor. İşte bu ortamda, dünya savaşın kara bulutlarını uzaklaştırmak için barış istiyor. Öte yandan, bazı ülkeler iç karışıklıkların pençesinde, toprakları üzerinde ayrı ayrı gruplar vuruşuyor. Bunun için de dünya, iç karışıklıkların da sona ermesini özlüyor...Yani Mustafa Kemal Atatürk 'ün yıllar önce dile getirdiği ilkeyi " Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesini bütün dünya bugün birleştirici, bütünleştirici bir çağrı olarak bayraklaştırmak istiyor. Ve bizler, Mustafa Kemal Atatürk 'ün önderliğinde bir büyük Kurtuluş Savaşı'nı -dün denilerek kadar yakın bir geçmişte- kazanmış olan Türk ulusu, bugün, Atatürk 'ün gösterdiği doğrultuda "Yurtta Barış, Dünyada Barış" diyerek yangın yerine dönmüş coğrafyamızda dimdik ayakta duruyoruz. Ve, o büyük kurtarıcının savaş ve barış hakkında söylediklerini her gün yeniden, bir daha, bir daha anımsıyoruz. Mustafa Kemal , 16 Mart 1923'te şöyle der; "Savaş zaruri ve hayati olmalı (...) Öldüreceğiz diyenlere karşı, 'ölmeyeceğiz' diye savaşa girilebilir. Lakin, millet hayati tehlikeye maruz kalmayınca, savaş bir cinayettir," Gene Atatürk , 1 Şubat 1923'te " Biz bağımsızlığımızı temin eden bir barış istiyoruz" der, 1 Kasım 1931'de de şunları ekler; "Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima tek ilkemiz olacaktır" . Savaş hakkında "İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayri insanî ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir ” diyen Atatürk , barış için ne yapmak gerektiğini şu sözlerle açıklar; "Eğer devamlı barış isteniyorsa, kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek milletlerarası tedbirle alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları açlık, haset, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir.” (1935) Ben bu yazımı soğuk bir kış günü yazıyorum, dışarıda lapa lapa kar yağıyor. Teknolojisi eskise de hâlâ işe yarayan pikapta Nicol’ ün plağı. 1980’li yıllarda dillerden düşmeyen şarkısı, dönüyor: “ A little peace…" "Kış kapıyı aralarken bir çiçek, / Dondurucu rüzgârda bir ateş, / Kucaktan kucağa istenmeden dolaşan taşbebek sanırım bazen kendimi. // Başımın üstündeki bulutları görüyorum / Rüzgârın uğultusunu, kuş cıvıltıları kesiyor / Karanlığın ürpertici şarkısı dökülüyor dudaklarımdan / Ve her şeyin böyle sürüp gitmeyeceğini biliyorum… Biraz barış, / Biraz güneş / Üzerinde yaşadığımız bu dünya için. / Biraz barış, / Biraz neşe. / Biraz sıcaklık diliyorum sadece / Biraz barış, / Biraz rüya, / ve insanlar ağlamasın istiyorum. / Biraz barış, biraz sevgi, / ve hiç yitirmeyelim umudumuzu diyorum. Biliyorum şarkılarım değiştirmeyecek dünyayı / Biliyorum sadece şarkı söyleyen ve duyan bir genç kız olmadığımı / Yalnız ve terk edilmiş rüzgârda kanat çırpan bir kuş yaklaşan fırtınayı duyuyor ama... Biraz barış, / Biraz güneş üzerinde yaşadığımız bu dünya için. / Biraz barış, / Biraz neşe, / Biraz sıcaklık diliyorum sadece. / Biraz barış, / Biraz rüya, / ve insanlar ağlamasın istiyorum. / Biraz barış, / Biraz sevgi, / ve hiç yitirmeyelim umudumuzu diyorum. Birlikte küçük bir şarkı söyleyelim, -ki dünyanın tümü barış içinde yaşasın. Hep birlikte bir şarkı söyleyelim. –ki dünyanın tümü barış içinde yaşasın."
On parmağında on marifet olan, çıkardığı basılı dergiler, yazdığı romanlar, öyküler, şiirler, senaryolarla tanınan Yaşar Bedri...