YİTİK UMUTLARIN GECE BEKÇİSİ ALÂETTİN BAHÇEKAPILI 2, 3, 4. CİLT
Ümit Tarı
İlk cildi üzerine bir yazı yazdığım Yitik Umutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı’nın 2, 3 ve 4. ciltleri 9 Eylül 2022’de ulaştı elime. Hem de nerede? Onun “Hey, ayaklarımı yanlara basmam aldatmasın seni, toprağa damlayan alın terime basmamak içindir…” dediği topraklarda… İlk cilde çok yakın, benzer duygularla okudum bu üç cildi de. Sıra, onlar üzerine de duygu, düşünce, izlenimlerimi kâğıda dökmede.
2 ve 3. ciltte Korkut Akın sormayı, Bahçekapılı yanıtlamayı sürdürüyor bıraktıkları yerden. 4. cilt ise Firdes Eren’in hazırladığı bir seçki.
Yaşam bu denli renkli, zengin; yaşama geçirilenler bu denli çok olunca anlatılanları, yaşananları, yapılanları birbirinden ayırıp bölümlendirmek zor. Dahası, atlanmaması gerekenlerin gözden kaçırılması riski de var. Bu nedenle söyleşideki içerik akışını bozmadan ilerlemeye çalışacağım.
1967 Haziran’ında, gençlik heyecan ve coşkusuyla TRT İstanbul Radyosu’nun merdivenlerini çıktıktan sonraki yıllarda yaşadıkları, yaptıkları ilk ciltte konu edilmişti. Bahçekapılı, bu merdivenlerden Nisan 1994’te indikten sonra neler yaptı, neler yaşadı sorusunun yanıtını 2. ciltten izlemeye başlayalım.
TRT’den onu kaçıranların geri dönmesine ilişkin kimi girişimlerine -“Bir Sevgilim Var(dı)!” başlıklı, radyo günlerini, bu konudaki düşüncelerini anlattığı duygu yüklü yazıyı yazmasına; yazıda radyoya, “Sen benim okulumsun, her şeyi senden öğrendim, her gün yüzlerce sayfa okuduğum hâlde bitiremediğim kutsal kitabımsın.” diye seslenmesine karşın yüz vermez.
Bir gün bile ara verilmeden çalışılmaya başlanır ya da zaten var olan çalışmalar sürdürülür. Çünkü çalışma ve üretmenin insanın temel davranışı, ruh sağlığının sürdürülmesinin önemli kaynaklarından biri olduğuna inanılmaktadır. TRT’nin yerini eşi Tülay Bahçekapılı’nın sahibi olduğu BRT (Basın Radyo Televizyon Reklam Ajansı) alır; onu büyütmek, geliştirmek üzere kollar sıvanır.
Kollar, yalnızca ajans için sıvanmamıştır. Trabzon Lisesi’nde kendisinden bir sınıf geride okuyan DYP Kocaeli Milletvekili Alâettin Kurt’un isteği ve çağrısı üzerine onunla buluşur. Kurt, dünya görüşünün partisiyle pek de uyuşmadığını açıkça belirterek yaşamını, yaptıklarını, projelerini tanıtan bir kitap yazmasını ister. Dosyalar, belgeler ona ulaştırılır; bir saat süreli video belgeselle 224 sayfalık Gebze’nin Altın Yılları ortaya çıkar. A. Kurt, eşi ve oğulları Balibey 17 Ağustos 1999 depreminde yaşamlarını yitirdiğinde Bahçekapılı, çok sarsılır. Söyleşide derin acısını, yarasının sıcaklığını da öyküsel bir anlatımla dile getirir.
Günler başka şeylere gebedir. 1990 öncesindeki bir araya gelişlerde kimi Karadenizli arkadaşlarla konuşulanlar bir karara bağlanır: “Bir araya gelmeli, bilgimizi, gücümüzü, sevgimizi ortaklaştırıp etkili bir sivil toplum kuruluşu olarak özelde Karadeniz’in, genelde ülkemizin ve bütün dünyanın çevre sorunlarını, kültürel varsıllığını ve yıpranmasını gündeme taşımalıyız…”
Kuruluş bildirgesi ve dernek tüzüğünün titizlikle hazırlanması aylar sürer. Yasal gerekler yerine getirilir, 1 Aralık 1989’da bir basın toplantısıyla KKÇD’nin (Karadeniz Kültür ve Çevre Derneği) kuruluşu duyurulur. Amaç ve hedeflerinin sınırı yok gibidir: Kütüphane ve bilgi bankası kurmak, Karadeniz kültür haritası hazırlamak, Karadeniz Kültür ve Çevre Enstitüsü kurmak… Diğer derneklerin güç yitirmesini önlemek, Karadenizlinin birliğini sağlayıp korumak için Karadeniz dernek ve vakıf başkanlarının katılmasıyla “Karadenizliler Birliği” adlı dayanışma kurulu oluşturulur. Çok emek verilir ancak çalışmalardan sonuç alınamaz. Yılgınlığa düşülmez; KKÇD üyeleri amaçlarını gerçekleştirebilmek için el ele verip yolculuklarını sürdürür. 14 Mart 1992’de ilk genel kurul yapılır; başkan, Prof. Dr. Cengiz Eruzun’dur, Bahçekapılı örgütlenme sekreteridir.
İlgi merkezi olurlar. İstanbul veya Karadeniz’deki her sorunla ilgili eylem ve etkinliklerin içinde yer alırlar. Yayımladıkları her bildiri basın ve toplumda yankılanır. Çoğu bildiriyi, dernek yönetimi ve üyeleri arasındaki bilim insanlarının görüşlerinden yararlanarak Bahçekapılı hazırlamaktadır. Bu bildirilerden “Karadeniz Yarına da Kalsın”, o yıllarda atılan bir çığlıktır. Çığlığın ardından gerçekleştirilenler, çok önemlidir.
21 Nisan 1992’de Bükreş’te, Karadeniz’e kıyısı bulunan 6 ülkenin bilim insanları ve yetkililer “Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi” ni imzalarlar.
“Rio 92 Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı”na Derneğin Karadeniz’le ilgili saptama ve taleplerini içeren bir bildiri gönderilir. Ardından Karadeniz Ekonomik İşbirliği çerçevesinde ulusal ve uluslararası çok sayıda proje başlatılır. 1993’te Odessa Bildirgesi imzalanır. Tüm bu çalışmalar Karadeniz Eylem Planı’nın hazırlanmasını gündeme getirir. Karadeniz kıyılarının kirlenmesinin daha çok Avrupa’daki devletler ve Tuna’dan kaynaklandığı da dikkate alınarak “kirleten öder” ilkesi doğrultusunda projelerde harcanmak üzere bir fon oluşturulur. Bu, Derneğin yaygınlaştırdığı bir taleptir.
22 Aralık 1993’te İstanbul’un yağmalanmasına, ranta kurban edilmesine karşı çıkan bir bildiri yayımlanır. Hamsinin avlanma boyunun indirilmesinden hurdaya çıkmış gemilerin Türkiye’de sökülmesi, Çernobil Nükleer Santrali’nin patlamasının etkilerinden Boğazların petrol yolu olması, siyanürle altın aranmasından Karadeniz’de artan sel ve heyelanlar gündemlerindedir hep. Bu bölümü okurken saatin o günlerde durduğu, aradan bunca yılın geçmediği duygusuna kapıldığımı, umutsuzluğumun arttığını söylemeden geçemeyeceğim.
Amaçlarını, savaşımlarını daha iyi anlatabilmek, iletişim sağlayabilmek için “Heyamola Mektupları” adıyla bir bülten dergi çıkarmaya başlarlar. Ocak 1997’de başkanlığa Bahçekapılı getirilir. Savaşımları her cephede hız kesmeden sürmektedir. Hem uluslararası hem ulusal yapılarla, merkezî yönetim, bürokrasi, yerel yönetimler, meslek örgütleri ve STK’lerle sıkı ilişkiler kurulur. BM’nin 1998’i, dünyada “Uluslararası Okyanus Yılı” kabul etmesi fırsat bilinerek STK’lerin girişimiyle aynı yılın ülkemizde “Karadeniz Yılı” olarak kutlanması sağlanır. Toplantı, konferans vb. etkinlikler sürdürülmekte; yazılı ve görsel medyada derneğin görüş, amaç, çalışmaları dile getirilmektedir. Bahçekapılı’nın 26 Nisan 1998’de Finansal Forum gazetesinde yayımlanan “Deniz Yanar mı? Karadeniz Yanıyor Görmüyor musunuz?” başlıklı yazısı çok ses getirir.
1999, Dernek ve ülkemiz için özel bir anlam taşımaktadır. Bir önceki yıl fikir olarak ortaya çıkan, gerçeğe dönüştürülür. “Çevre ve Kültür İçin Kurtuluş Savaşı”nı başlatmak üzere 19 Mayıs 1999’da Samsun’a çıkma kararı alınır. Eylem kararı ulusal ve yerel basında geniş yankı uyandırır.
19 Mayıs’ta, 14 sivil toplum kuruluşunun temsilcileri Samsun’da Atatürk Anıtı’nın önünde bir tören yapar. Yurdun değişik yerlerinden getirilen toprak, su bırakılır; anıta çelenk konur, Bahçekapılı, etkili bir konuşma yapar. Törenin ardından dernek flamaları, bayrak ve dövizlerle bayram kutlamalarının yapıldığı Samsun Limanı’na yürünür. Ardından bir panel ve resim sergisi gerçekleştirilir.
Amasya Tamimi’nin yayımlanmasının 80. yılında, 22 Haziran 1999’da, Samsun’da sunulan “Kuvayi Milliyeci Çevrecilerin Çevre Kurtuluş Savaşı Etkinliği Samsun Bildirisi”ni “Amasya Çevre Bildirisi” olarak sunarlar. Bahçekapılı, Çevre Bakanlığı’nın isteği üzerine hazırladığı 400 sayfalık raporuna bu bildiriyi, Samsun eyleminin ayrıntılarını, hazırladığı Çevre Sözlüğü’nü de ekleyerek 2001’de Çevre Kurtuluş Savaşı ‘Hemen Şimdi’ adıyla kitaplaştırır.
Bildiride dikkat çekilen tehlikelerden biri de ülkemizin deprem gerçeğidir. Nitekim 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi yaşanır. Bahçekapılı, deprem sırasında kızıyla birlikte Ataşehir’deki evindedir. İlk korkunun, şokun ardından Dernek, bireysel ve örgütsel gücünü Kızılay, TEMA, AKUT gibi kuruluşların kullanımına açar.
Depremden 15 gün sonra eşiyle ince ince düşünerek hazırladıkları yardım malzemelerini alarak deprem bölgesine giderler. Bölgede gördükleri, duydukları, özellikle de Giresunlu bir baba oğulun öyküsü altüst eder onları. Söyleşide, orada görülenler, dinledikleri, hissettikleri, çocuğa sahip çıkma girişimlerine verilen yanıt usta işi betimlemelerle hüzünlü bir öykü olarak kayda geçirilir.
Kendisine onursal başkan unvanı veren KKÇD’yi, 2002’de arkadaşlarına bırakır. 1999 Samsun eyleminde birlikte olduğu arkadaş ve yöneticilerin ısrarı üzerine, üye olduğu Karadeniz Vakfı’nda önce Meclis’e, ardından Yürütme Kurulu üyeliğine seçilir. Vakıf’ta 24 Karadeniz ili temsil edilmektedir. Vakıf senedinde “çevreyi koruma çalışmalarına katkıda bulunmak” yer almaktadır.
Vakfın Çevre ve Bilim Kurulu’nu, girişim ve önerileriyle etkiler. Vakıf Başkanı İbrahim Cevahir ikna edilerek ulusal ve uluslararası çalıştaylar yapılması kararlaştırılır. Tarih, Vakfın 12. kuruluş şölenine uygun planlanır. Çevre Kurulu ön hazırlıklarını bitirdikten sonra yapılan toplantıda Cevahir, şölene Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağını söyler. Hürriyet grubunun sahibi Aydın Doğan da konuklar arasındadır. Bu gelişmeler Bahçekapılı’nın hoşuna gitmemiştir.
28 Haziran 2003’teki panelin ardından 12. Kuruluş Şöleni yapılır. Şölene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; Cevahir, çok sayıda siyasi ve korumayla gelir. Başbakan, Aydın Doğan, Mehmet Ali Yılmaz aynı masada oturmaktadır. Vakıf başkanının ardından Erdoğan da kısa bir konuşma yapar. Doğan’la Erdoğan’ın arasındaki soğuk rüzgârların dindirildiği bir buluşmadır, bu. Tanık oldukları, Bahçekapılı’yı rahatsız etmiştir. Şölende 38 yıl sonra karşılaştığı Yaşar Nuri Öztürk’le uzun uzun söyleşmek de içini rahatlatmaya yetmez. Koşuşturmalarına, verdikleri onca emeğe gölge düşmüştür.
Çevre konusunda farklı mecra ve kanallarda yaşama geçirilenler, sonra yapılacak olanlar için yol oluşturmaktadır. 1993’ten beri Uluslararası Karadeniz Günü olarak kutlanan 31 Ekim’de bir uluslararası çalıştay gerçekleştirilir. Gürcistan, Rusya, Ukrayna, Romanya ve ülkemiz üniversitelerinden bilim insanları, uzmanların katıldığı, “Karadeniz Bakışı” adını taşıyan çalıştay, son derece verimli, yararlı olmuştur.
1955’ten beri CHP’li olan Cevahir, çalıştaydan sonra AKP’ye geçeceğini, partiye katılma törenini Vakıf’ta yapacağını açıklar. Bahçekapılı bunu yadırgadığını, içine sindiremediğini açıkça belirtir, STK’lere siyasetin girmemesi gerektiğinin altını çizer. Kararını vermiştir, Yürütme Kurulu’ndan ayrılacaktır. Meclis’te yer almayı düşünmektedir ancak Genel Sekreter Yaşar Çaktı şaşırtıcı bir yaklaşımla buna sıcak bakmaz. 28 Aralık 2003’te yapılan 8. Olağan Mütevelliler Toplantısı’ndaki seçim listelerini görünce bir veda konuşması yaparak vakıftan ayrılır.
Bahçekapılı bir yandan çevre savaşımının içinde kâh bir öncü kâh bir nefer gibi koştururken diğer yandan da BRT Reklam ve BRT Yayınları’ndaki çalışmalarını sürdürmektedir. “Aynı anda iki tavşan kovalayan, hiçbirini yakalayamaz.” sözüne “Velev ki tavşanları aynı yöne koşturmayı becerebilirse yakalar.” cümlesini boşuna eklememiştir. Üstelik sivil toplum kuruluşlarına kaynak da oluşturulmaktadır.
Emekli olduktan sonra yeni yapılanmaya gittiği şirkette, yeni çalışma arkadaşlarıyla yeni projeler geliştirir; reklam ve halkla ilişkiler dallarında başarılı işlere imza atar. Bir yıl dolmadan tam 80 mobilya sayfası yayımlama kapasitesine erişir. Pek çok gazeteye, dergiye reklam sayfaları hazırlar. Müşterilerine halkla ilişkiler hizmetleri de vermektedir. “İstanbul mobilya ve güzellik salonu piyasası, BRT’nin ve çalıştırdığı 10 müşteri temsilcisinin ‘kanatları altındaydı.’ birkaç yıl.” diye özetler bu çalışmalarını. Reklam dünyasında canını acıtan, onu üzen kişi ve olaylarla da karşılaşır. Bazılarını sineye çeker, olgunlukla karşılar ama bazıları yenir yutulur gibi değildir. Ona; Aydın Doğan’a “Hakkımı helal etmiyorum” diye açık mektup yazdıran durum, bunlardan biridir. Kendiyle, mesleğiyle barışık olan Bahçekapılı müşterilerinin haklarını ne pahasına olursa olsun korur. Özellikle mobilya sektöründe “iyi, dürüst reklamcı” olarak ünlenir. Bu süreçte farklı kesimlerden insanlarla, iş sahipleriyle, ünlülerle, politikacılarla yolu kesişir.
16 cemiyet, dernek, platforma üye olan, kimilerinde yönetsel görevler alan Bahçekapılı’yı, 1990’larda sıfırdan kurulan, 1997’de taşındığı Ataşehir’le ilgili zorlu savaşımda Ataşehir Sakinleri Dayanışma Derneği’nin başında da görürüz. Belli bir plan doğrultusunda yapılan, ev satın alanların otopark, park, yol ve sosyal tesislerin de bedelini ödedikleri; BM Habibat II’nin “kent içinde en iyi yerleşme ödülü” verdiği Ataşehir’in bir türlü çözümlenemeyen sorunları, en önemlisi de imar planına aykırı yapılaşmalarla karşı karşıya olmasıdır, ona kolları sıvatan.
“Ataşehir Mektubu” adlı bülten, Ataşehir Toplantıları, farklı alan ve kanallarda sürdürülen savaşıma karşın Ataşehir’in yürürlükteki imar planı yok sayılır, yeni yapılaşmaların önü açılır. “Pazarlaması bile önceden yapılan bu rant planlaması” hukuka aykırı olarak onaylanmıştır. Dernek, dava açar. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi yanlarındadır bu hukuk savaşımında. Bahçekapılı ölümle bile tehdit edilir. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’nun raporu, Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı’na götürülür; suç duyurusunda bulunulur. Binlerce imza ile başvurulan Kadıköy Belediyesi de rapora itiraz eder. Mimar Odası, Şehir Plancıları Odası, Kadıköy Belediyesi, Dernek kurumsal; Bahçekapılı, Ümit Kocasakal bireysel olarak planlara itiraz eder. 40’a yakın Ataşehirli de noterden vekâlet vererek davaya müdahil olur. Direniş, savaşım geri adım atılmadan sürdürülür ama son yıllarda yaşanan yüzlerce örnekte olduğu gibi kazanan, rant olur.
Danıştay 6. Daire’de görülen davanın bilirkişi raporunun alınmasıyla karar aşamasına gelindiği günlerde tüzüğü değiştirilen, yeni adıyla Ataşehir Çevre ve Kültür Derneği’nin genel kurulu toplanır. Yeni tüzüğe kendi elleriyle eklediği maddeye dayanılarak yine ironik bir biçimde Bahçekapılı’nın üyeliği düşürülür.
Söyleşide “Masal Gibi…” başlığı altında anlatılan masal, işte, bu Ataşehir savaşımıdır. Ne ki binlerce benzer örnek için de düşünülerek okunabilir. Yirmi yıldır ülkece yaşadıklarımızın çok boyutlu bir özeti olan masal; Bahçekapılı’nın yaratıcı zekâsının, ironi ustalığının, yazınsal gücünün çarpıcı bir yansıması. Küçük bir alıntı bu etkileyici masaldan:
“ Devletlûyum, evlatlûyum, ben ki soylu sopluyum, aklım var, izanım var, altımda tahtım, billurdan bahtım var, kasada altınım, yatakta hatunum var, her ne yer olsa benûndur, kim ki elini uzatır bana, göz yumarım ona… Bana dokunmayan yılan, gerisi yalan, kim demiş memlekette var talan…”
Özel günlere çok önem veren Bahçekapılı, 18 Eylül 2004’te babasının 100. doğum günü için Maçka’dadır. Baki babaya düğün salonunda, çocuklar, torunlar, gelinler, eş dost, akraba ve partililerin katılımıyla ince ince planlanan, şölen gibi bir doğum günü yapılır.
Kutlamadan bir süre sonra Baki baba, zatürreye yakalanır, buna bağlı ciddi sağlık sorunları yaşar; 27 Haziran 2009’da yaşamını yitirir. Sevdiği, değer verdiği insanların ardından şiirler, yazılar yazan Bahçekapılı’nın, babasının ölümünün altıncı yılında “Babalardır Y(K)ollarımızı Açan!”ı kaleme alır. Yazı beni, başka bir ana, yere de götürdü içimi titreterek. Kitabın bana ulaştığı günlere gittim. Müzeffer anne hastanede yaşam savaşını sürdürüyordu. Trabzon Havaalanı’na uçağa binmek için giden dört kardeş taksiden bagajlarımızı boşaltırken Bahçekapılı’yla karşılaştık. Uçağa binecekken çağrıldığı için havaalanından ayrılmak üzereydi, annesini yitirdiği henüz netleşmemişti. Çok kısa bir süre sonra acı haberi aldık.
Söyleşinin 3. cildi Sesleri Bende Kaldı’nın ortaya çıkış öyküsüyle başlıyor. İstanbul Radyosu yıllarında bini aşkın sanatçı, yazın emekçisi, bilim insanıyla yapıp kayıt altına aldığı, arşivinde sakladığı söyleşileri boş bir anında dinlerken görsel yönetmeni Firdes Eren, meslek liseli stajyer öğrenciler Şenay Başol, Aysel Eryılmaz’ın ilgisi, soruları; “varız” noktası ve iş bölümü ile kitap hazırlıkları başlar. 44 ad belirlenir; ortak yanları, hiçbirinin yaşamıyor oluşudur. Kitap, Ekim 2006’da, Heyamola Yayınları’ndan çıkar; Hıfzı Veldet’ten, Rıfat Ilgaz’a, Abdülbaki Gölpınarlı’dan Fakir Baykurt’a, Ömer Asım Aksoy’dan Hasan İzzettin Dinamo’ya 44 adın sesleri okuyucuyla buluşturulur. Kitabın yanında DVD formatında bir de CD bulunmaktadır.
“…ses ve görüntüden daha çok yazılı basından yana oldum.” diyen Bahçekapılı, bu yüzden TRT’de çalışırken “Eşduyum, Heyamola, Ataşehir Mektubu”nu yayımladığını ekler sözlerine. “Radyo veya dergi değil, radyo ve dergi” düşüncesini, onların işlevlerini, etkilerini; dergi çıkarmanın, dağıtmanın zorluklarını, gazetecilik etiğini göz ardı etmemenin önemini, ülkemizin yazılı kültür ve kitap okuma konusundaki istatistiksel karnesini bir ders havasında aktararak sözü, Ataşehir Ev Kültür dergisine bağlar. Adıyla özdeşleşen, bir öz görev dergisi olarak tanımladığı Ataşehir Ev Kültür dergisi, 1 Mayıs 2005’te 5 kişilik yazı, yirmiye yakın kişiden oluşan danışma kuruluyla yayımlanmaya başlanır. 70 sayfalık haber, kültür, yazın dergisi olarak 8 bin adet basılır; evlere, iş yerlerine ulaştırılır. Başlangıçta verilen karar gereği 30 sayfa reklam alınır. Aralık 2018- Ocak 2019 aylarını içeren 144. sayısıyla yayın yaşamına nokta konur.
Derginin 100. sayısı için, çeşitli sayılarından seçilen yazıları buluşturan bir kitap hazırlanır: Ataşehir’in 100’ü. Kitapta 132 düşün yazısı ve şiir bir araya getirilir. Derginin sayfalarında kalması istenmeyen 75 sanatçı da söyleşileriyle Gelincik Tarlası Gibi’de buluşturulur.
Bahçekapılı, beş on bin tirajlı bir gazete olan HaberciGazete’yi de 77 sayı çıkarır.
Sırada bir başka özgün çalışmanın öyküsü var. 3 Haziran 2013’te Moskova’ya, Nâzım’a gitmeyi Ahmet Özer önerir. O da Nâzım’a farklı bir armağan götürme düşüncesini atar ortaya: Nâzım’ın dostlarına, tanıyanlarına, sevenlerine mektuplar yazdırıp götürmek; mezarının başında okumak. Özer, Ankara ve Trabzon’da; Mustafa Balel Fransa, Yunanistan, Bursa’da; Bahçekapılı İstanbul’da ipi göğüsler, iki ay gibi bir sürede tüm olanaklar seferber edilerek 40’ı aşkın mektup toplanır.
1 Haziran’da Bahçekapılı, Ahmet Özer ve eşleri diğer katılımcılarla, Esenboğa’da buluşur; Moskova’ya hareket edilir. Orada yaşananları, gerçekleştirilenleri, özellikle üç buçuk saat süren Novodeviyiç Mezarlığı’ndaki anmayı o günkü coşku ve heyecanla anlatıyor Bahçekapılı. Törene katılanlar, mektuplarından bir bölüm okur planlandığı gibi. Mektup dosyası, Vera’nın kızı Anna Tulyakova’ya teslim edilir.
Moskova’dan döndükten sonra yeni mektup ve belgelere ulaşılır, Bahçekapılı’nın Nâzım üzerine hazırladığı oylumlu mektup (yazı), Memet Fuat’ın kaleminden Nâzım’ın yaşam öyküsü, anma töreni, özgün fotoğraflar, Öner Yağcı’nın Nâzım için yazılan yapıtlar ve Nâzım’ın yapıtlarını konu alan yazısının da eklendiği Nâzım, ‘Sen Gittin Gideli’, BRT Yayınları’nın 17. kitabı olarak basılır. Çok ilgi gören kitapta çoğu mektubun ilk sayfası yazarının el yazısıyla da yer almaktadır. Yazanların kısa özgeçmişlerine, varsa Nâzım’la, yoksa başka fotoğraflarıyla yer verimiştir.
Bir gazeteci olarak ülkenin hızla değişen yakıcı gündemini izlemek, gereğini yapmak, diğer alanlardaki çok yönlü koşuya engel değildir. Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği Yönetim Kurulu üyesi Nabi Belekoğlu’ndan Su ile ilgili yaptıklarını, yapmayı düşündüklerini dinlerken yeni bir kitap fikri oluşur. Ruhi Su’nun 30. ölüm yılında Ruhi Su, ‘Sen Gittin Gideli’ yayımlanmak üzere düğmeye basılır. Seçkin, yetkin yazar, sanatçı çevresiyle iletişime geçilerek bir imece oluşturulur. İsa Çelik ve Karabey Aydoğan’ın arşivleri, Semih Poroy, Behiç Ak ve İbrahim Balaban’ın çizimleriyle 46 kişinin mektubu, 11 kişinin anı yazısı ile ortaya çıkan yapıt, Ruhi Su’nun ölümünün 31. yılında. Ağustos 2016’da okurla buluşur.
BRT Yayınları’nın 32. kitabı ‘Sen Değersin’ Selahattin Şahinoğlu’nun Yaşadıklarından Görseller, Anılar; Sonay Aydın, Nuran Şahinoğlu Çokay, Gülşen Bahçekapılı’nın katkılarıyla hazırlanır. Kitapta Şahinoğlu’nun 16 yaşında Maçka’nın Soldoy (Sevinç) köyünden yamalı pantolonla başlayan, onu Şahinoğlu Bronz Kapı Kolu ve Aksesuar Fabrikası ile Holl Yapı ve Dekorasyon Ürünleri mağazalar zincirinin sahibi olmaya götüren yolculuğu anlatılmaktadır.
Çevre, kentleşme, kültür, yazarlar, yazılanlar üzerine yapılan seminer ve panellere Nâzım ve Ruhi Su kitaplarından sonra yeniden hız verilir. Etkinlikler, etkinlikleri kovalar. Gerçekleştirilenler, yalnızca bu iki kitapla sınırlı değildir. Bahçekapılı’nın vefa defteri oldukça kalındır. Neşet Ertaş, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Hasan İzzettin Dinamo, İzzet Gündağ Kayaoğlu, İsa Çelik… farklı etkinliklerle onurlandırılır.
24 Haziran seçimleri öncesinde yaşadığı rahatsızlığı atlattıktan sonra 9-16 Temmuz arasında eşiyle İspanya turuna çıkarlar. Gezi boyunca eşinde görülen belirtiler, eşinin belli etmeme çabasına karşın, tedirgin etmiştir onları. Döner dönmez doktora giderler, tanının yarattığı ne yapacağını bilememe hâli, endişeler, umudu sağlam tutma çabası, kısacası bu süreçte yaşananlar bir romancının çözümleme ustalığıyla aktarılır. Aylar süren, sevgi ve emeğin eşlik ettiği tedaviden iyi sonuç alınması, umut vericidir ancak bazı konularda frene basmayı da gerekli kılmıştır. Dergiye ara verilir, 2019 sonrasında gazetecilik koşusu, www.habercigazete.com/www.habercigazete.net haber portalına ağırlık verilerek sürdürülecektir. Kalan zamanda boş durulmamıştır tabii ki. Sonrasında da durulmayacaktır. Yapılması planlananların listesi hayli uzun: Alâettinler Kitabı, Kurtuluş Savaşı Romanları, Çepeçevre Karadeniz, Yaşlı Roman Kahramanları, gezi yazılarını kitaplaştırma, Sesleri Bende Kaldı’nın 2. cildini; Nâzım, ‘Sen Gittin Gideli’nin genişletilmiş 2. baskısını hazırlama; Nâzım ve Ruhi Su için yapılan çalışmayı yeni adlarla sürdürme… Bahçekapılı, boşuna, “Çok çalışmalıyım, çok…” demiyor.
Yapıtın 4.cildi Firdes Eren’in emeğinin ürünü. Bahçekapılı’nın kimi yazı ve söyleşilerini, hakkında yazılanları içeriyor. Eren, okurların daha kolay ulaşabileceği kitaplardaki yazıları kısaltarak alırken radyo, dergi, gazetelerdeki ürünlere ağırlık vermiş.
“Gökyüzüne Yıldız Çakan Kalem Ürünlerinden” ana başlığı altında; şiirleri ve romanından, radyo izlencelerinden; dergi, gazete, kitaplardaki yazı ve söyleşilerinden, Ataşehir Ev Kültür’deki gezi yazılarından seçilenler okurlara sunuluyor. “Alâettin Bahçekapılı ile Yapılan Söyleşilerden” bölümünden sonra Yitik Umutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı’nın ilk cildi hakkında yazılıp söylenenler veriliyor.
Eren, biriktirilmesine, düzenlenmesine ve korunmasına katkıda bulunduğu arşiv belgelerine dayanarak hazırlamış kitabı. 13 yıl yanında çalıştığı; insani değerlerini, iş disiplinini, çalışkanlığını, bildiklerini paylaşmayı önemseyen iş tutkusunu örnek aldığını, büyük saygı duyduğunu belirttiği Bahçekapılı’yı bütün yönleriyle anlatan üç cilde başarılı, değerli bir katkı sağlıyor. Böylelikle onun yazı ve gazetecilik yaşamını daha içinden, yakından tanıma olanağı yaratıyor.
Bir yaşama bu denli çok şey sığdırılınca, onlarca renk katılınca bunları süzüp, ayıklayıp bir yazıya yedirmenin beni zorladığını itiraf etmeliyim. Sözümü bağlamak üzereyim ama hâlâ kendimle tartışmaktayım: Buna değinmedim, bunu yüzeysel verdim, söyleşinin ruhunu tam yansıtamadım, yinelemelere düştüm, duygudan duyguya geçişleri sezdiremedim, çok fazla ayrıntı verdim… Demem o ki eksikleri olan bir yazı oldu bu, duygusu içindeyim. Yapıtı okuyanlardan eksikleri tamamlayanlar çıkacaktır inancıyla sözü, Bahçekapılı’yla bağlıyorum:
“Yaşamın bütünlüğü içinde bütün mutlulukları, olumsuzlukları, başarıları, ulaşamamaları, güzellikleri, çirkinlikleri yaşadım, yaşıyorum. Çok sevdiğim bir tanımlamayla ‘siyasal, finansal, toplumsal ve kişisel’ hiçbir güce boyun eğmeden, el açmadan, uzatılan eli geri çevirmeden, gölgeme bastırmadan, bildiğimi, bulduğumu, ürettiğimi bölüşerek, paylaşarak yaşadım, yaşıyorum.”
ÜMİT TARI
Comments