Bugün 28 Aralık. Gazeteci, yazar Ahmet Mithat Efendi'nin 111., gazeteci yazar Ahmet İhsan Tokgöz'ün 81. ölüm yıldönümleri. 28 Aralık aynı zamanda Ord. Prof. Dr. Kerim Erim ve THM sanatçısı Hasan Mutlucan'ın da ölüm yıldönümüdür.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Ahmet Mithat Efendi kimdir?
1844'te İstanbul'da doğdu. 28 Aralık 1912'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. İstanbul Mısır Çarşısı esnafından Hacı Sülayman Ağa'nın oğlu. Babasını küçük yaşta kaybetti. 1854'te Vidin'de bulunan ağabeyi Hafız Ali Ağa'nın yanına gönderildi. Eğitimine burada başladı. 1857'de ailesi ile birlikte İstanbul'a döndü. Mısır Çarşısı'nda bir aktarın yanına çırak verildi. Ağabeyinin yanında çalıştığı Mithad Paşa'nın yanına girdi. Mithad Paşa 1861'da Niş Valiliği'ne atanınca ağabeyi ile birlikte Niş'e gitti. Rüşdiyeyi orada bitirdi. Rusçuk'da Tuna Vilayeti Kalemi'ne memur olarak girdi. Çalışkanlığı ile Mithad Paşa'nın gözüne girdi. Paşa ona kendi adını verdi. Bu arada özel dersler alarak Fransızca'sını ilerletti. 1866'da çevirmen olarak gittiği Sofya'da evlendi.
Tuna Gazetesi'nin başyazarı oldu. 1869'da Mithad Paşa ile birlikte Bağdat'a gitti. Vilayet matbaası ve resmi vilayet gazetesi Zevra'nın müdürlüğünü yaptı. İlk kitabı olan Hece-i Evvel adlı ders kitabını burada yazdı.
1871'da ağabeyi ölünce İstanbul'a döndü. Tahtakale'deki evinin altına küçük bir matbaa kurarak kendi kitaplarını basmaya başladı. Bir yandan da Basiret gazetesine yazılar yazdı.
1872'da Namık Kemal ile tanıştı. Devir ve Bedir isimli iki gazete çıkardı. Bu gazeteler kapatılınca Dağarcık ve Kırkambar dergilerini yayınladı. Bu dergilerde çıkan yazılar nedeniyle Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik gibi yazarlarla birlikte Rodos'a sürgüne gönderildi. 3 yıl kaldığı Rodos'ta Medrese-i Süleymaniye isimli bir okul açıp ders verdi. 5. Murat'ın affıyla 1876'da İstanbul'a döndü.
1876'da İttihat Gazetesi'ni yayınlamaya başladı. Muhalif tutumunu yumuşatarak 2. Abdülhamit'e yakınlaştı. Devletin resmi gazetesi Takvim-i Vakayi ve devletin basımevi olan Matbaa-i Amire'nin müdürlüğüne atandı. Mithad Paşa davasında paşanın aleyhine tanıklık yaptı. 1878'de Osmanlı Sarayı'nın desteğiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesini kurdu. 1888'de İsveç'te toplanan Müsteşrikler Kongresi'ne katıldı. 1895'te Meclis-i Umur-ı Sıhhiye ikinci reisi oldu. Aynı yıl Sabah gazetesinde yayınlanan "Dekadanlar" başlıklı yazısıyla Servet-i Fünun'u eleştirdi. Sanat ve edebiyat çevrelerinin tepkisini çekti. Yazarlığı bırakmak zorunda kaldı. Ölümüne kadar Darülfünun'da dünya tarihi ve dinler tarihi dersleri verdi, hayır kurumlarında çalıştı.
Edebi / Sanatçı Kişiliği
Ahmet Mithat'ın yazı faaliyetinin bugün için en önemli cephesi roman ve hikayeciliğidir.
Ahmet Mithat; Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar adlı kitabında batıda roman türünün ortaya çıkışını,gelişimini, mevcut durumunu ve özellikle de tenkidin hangi bağlamlarda olması gerektiğini çok yönlü bir bakış açısıyla ele almıştır.
Ahmet Mithat, ilk romanlarında özellikle batılı yazarları örnek almıştır.
Devri içinde "hace-i evvel" unvanı ile anılan A. Mithat Efendi, geniş halk kitlesini gözeterek didaktik eserler verme yoluna gittiği için halkın rahatlıkla anlayabileceği "sade dil" kullanmayı tercih etmiştir.
Dille birlikte üslubundaki sadelik dikkat çeker. Hatta bu, özensizliğe kadar varır.
Yazdıklarında ders verme amacı taşıması sebebiyle eserlerinin sonunda genellikle bir "kıssadan hisse" çıkarma özelliği söz konusudur.
Ahmet Mithat Efendi'nin romanlarında olay örgüsü, sadece bir kahramanın serüveni üzerine kurulmaz. Birden çok kahramanın serüveni, birbirinin içine geçecek şekilde düzenlenir. Birden çok metin halkası, çekirdek bir öykü veya olay etrafında kurgulanır.
Realist ve natüralistlerden gelen bir dikkatle karakterlerin yetiştiği ve bulunduğu çevre ile karakterler arasında ilgi kurulur.
Bazı eserlerinde olağanüstü tiplere de rastlanır.
A. Mithat Efendi'nin eserlerinin sonunda iyilerin mutluluğa kavuşması kötülerin cezalandırılması toplumcu (sosyal) edebiyat anlayışına bağlanmasıyla açıklanmıştır.
Batı romanları arasında çok beğendiği eserler olduğunda hemen onlara karşı bir benzerini yazma yoluna giden Ahmet Mithat, kendisinden sonra gelen Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi "popülist" bazı sanatkarlar üzerinde de etkili olmuştur.
Sık sık okuyucuya "Ey kari!", "Ey karie!" diye seslenir. Okuyuculara anlatılan mesele hakkında bilgi ve görüşlerini söyler veya onların fikirlerini sorar. Bu tarz anlatım, meddahların başvurduğu bir anlatım tekniğidir. Ahmet Mithat Efendi de meddahlar gibi okuyucunun dikkatini anlatılan konu üzerinde toplayabilmek için onlarla diyalog kurma yolunu seçer. Ahmet Mithat Efendi, hikaye ve romanlarının kimi bölümlerinde zaman zaman kendine de seslenir.
Yazar/ anlatıcı, olay örgüsünün akışına sık sık karışır.
Ahmet Mithat Efendi, edebi yönü güçlü eserler kaleme almak yerine öğretici eserler yazmayı tercih etmiştir.
Ahmet Mithat Efendi, devrinde moda olan birçok edebi akımın etkisinde kalmıştır. İlk eserlerini romantizmin, daha sonraki eserlerinde ise realizmin ve natüralizmin etkisinde kalmıştır. Eserleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde hayatının sonuna kadar romantizmin etkisinden sıyrılamadığı görülür.
Eserlerinin birçoğu kronolojik olarak Tanzimat'ın ikinci döneminde kaleme alınmıştır fakat sanat anlayışı bakımından birinci döneme daha uygundur.
Ahmet Mithat, romanlarını 1874- 1910 tarihleri arasında kaleme almıştır.
Ahmet Mithat Efendi tenkid konusunda da döneminin önemli isimleri arasındadır. Servet-i Fünün kuşağını hedef alarak kaleme aldığı meşhur "Dekadanlar" adlı yazısı edebiyatımızın en meşhur edebi tartışmalarından biri olarak kültür tarihimizde yer almıştır.
"Müsabaka-i Kalemiyye: İkram-ı Aklam" adlı yazısı ile Türk edebiyatında ilk kez "klasikler" konusu ele alınmış ve bu konu aydınların tartışmasına açılmıştır.
Gazetecilik ve dergicilikle ilgilenmiştir.
Müşahedat adlı eseri natüralist anlayışa sahip en önemli eseridir. İyimser bir natüralist anlayışı temsil eder bu eser.
Bahtiyarlık adlı romanı köy ve kent yaşamını karşılaştıran bir eserdir. Köy olgusu o dönemde ilk kez realist bir bakışla "toplumsal bir unsur" olarak değerlendirilmiştir.
İlk romanı Hasan Mellah yahut Sır içinde Esrar'dır. Son romanı Jöntürk'tür. Jöntürk adlı romanı 1908 Meşrutiyet'ini ele alır.
Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı yanlış batılılaşma konusu üzerine kaleme alınmış en meşhur eserlerdendir.
Teehhül adlı eseri Şinasi'nin Şair Evlenmesi ile aynı konuyu işlemesi açısından önemlidir.
Sanatçı Çengi adlı eserini "Don Kişot etkisinde yazılmıştır" şeklinde takdim etmiştir.
Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı ve Türk edebiyatındaki ilk kadın romancı olan Fatma Aliye Hanım ile birlikte Hayal ve Hakikat adlı ortaklaşa bir roman çalışması mevcuttur.
Şinasi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniyye adlı eserindeki on sekiz atasözünü öyküleştirerek bunları "Durub-ı Emsal-i Osmaniyye Hikemiyyatının Ahkamını Tasvir" başlığı altında yayımlamıştır.
Ahmet Mithat Efendi Önemli İlkleri
Esaret adlı eserinde kölelik konusu ilk defa ele alınmıştır.
Tanzimat kuşağı içerisinde "materyalizm" konusunu detaylıca ele alan ilk yazardır. Dağarcık adlı dergide çıkan yazılarında bu konuyu da işlemiştir.
Esrar-ı Cinayat adlı eseri Türk edebiyatındaki ilk polisiye roman örneğidir.
Hasan Mellah, Hüseyin Fellah adlı eserleri Tanzimat dönemindeki ilk macera romanlarıdır.
Ahmet Mithat Tarafından Çıkarılan Gazeteler
Tercüman-ı Hakikat: En önemli gazetesidir. Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim, Muallim Naci gazetenin yazarları arasındadır.
Bedir: 13 sayı yayımlanmıştır sadece.
Devir: Bu gazetede daha ilk sayısında kapatılmıştır.
Ahmet Mithat Tarafından Çıkarılan Dergiler
Dağarcık: Bu dergide çıkan yazısından dolayı sürgüne gönderilmiştir. Felsefi içerikli yazıları bu dergide yayımlanmıştır.
Kırkambar: Sürgün sırasında bir başka adla çıkarılmış bir dergidir.
Ahmet Mithat Efendi'nin Eserleri
Romanları
Hasan Mellâh yâhud Sır İçinde Esrar (1874)
Dünyaya İkinci Geliş yâhud İstanbul'da Neler Olmuş (1874)
Hüseyin Fellah (1875)
Felatun Bey ile Rakım Efendi (1875)
Karı-Koca Masalı (1875)
Paris'de Bir Türk (1876)
Çengi (1877)(oyun)
Süleyman Musûlî (1877)
Yeryüzünde Bir Melek (1879)
Henüz On Yedi Yaşında (1881)
Karnaval (1881)
Amiral Bing (1881)
Vah! (1882)
Acâib-i Âlem (1882)
Dürdâne Hanım (1882)
Esrâr-ı Cinâyât (1884)
Cellâd (1884)
Volter Yirmi Yaşında (1884)
Hayret (1885)
Cinli Han (1885)
Çingene (1886)
Demir Bey yâhud İnkişâf-ı Esrâr (1887)
Fennî Bir Roman Yâhud Amerika Doktorları (1888)
Haydut Montari (1888)
Arnavutlar-Solyotlar (1888)
Gürcü Kızı yâhud İntikam (1888)
Nedâmet mi? Heyhât (1889)
Rikalda yâhut Amerika'da Vahşet Âlemi (1889)
Aleksandr Stradella (1889)
Şeytankaya Tılsımı (1889)
Müşâhedât (1890)
Ahmed Metin ve Şîrzât (1891)
Bir Acîbe-i Saydiyye (1894)
Taaffüf (1895)
Gönüllü (1896)
Eski Mektûblar (1897)
Mesâil-i Muğlaka (1898)
Altın Âşıkları (1899)
Hikmet-i Peder (1900)
Jön Türkler (1910)
Öyküleri
Kıssadan Hisse (1870)
Letâif-i rivayet
Suni'fi Zann(1870)
Gençlik (1870)
Esâret (1870)
Teehhül (1870)
Felsefe-i Zenân (1870)
Gönül (1870)
Mihnetkeşân (1870)
Firkat (1870)
Yeniçeriler (1871)
Ölüm Allâhın Emri (1873)
Bir Gerçek Hikâye (1876)
Bir Fitnekâr (1876)
Nasîb (1877)
Çifte İntikam (1887)
Para (1887)
Kısmetinde Olanın Kaşığında Çıkar (1887)
Diplomalı Kız (1890)
Dolabdan Temâşâ (1890)
İki Hud'akâr (1893)
Emânetçi Sıdkı (1893)
Cankurtaranlar (1893)
Ana-Kız (1893)
Oyunları (Tiyatro - Piyes)
Eyvah (oyun, 1871)
Açık Baş (oyun, 1874)
Ahz-ı Sar yahut Avrupa'nın Eski Medeniyeti (1874)
Zuhur-ı Osmaniyan (1877)
Çengi (1877)
Çerkeş Özdenler (1884)
Fürs-i Kadim'de Bir Facia yahut Siyavuş (oyun, 1884)
Dil Kitapları
Durub-ı Emsal-i Osmaniye Hekimiyatının Ahvalini Tasvif (1871)
Tarih
Kainat (15 kitap, 1871-1881)
Üss-i İnkilab (2 cilt, tarih 1877-1878)
Tarih-i Umumi (2 cilt, 1878-1879)
Mufassal Tarih-i Kurun-ı Cedide (3 cilt, 1886-1888)
Tedris-i Tarih-i Edyan (1913)
Tedris-i Tarih-i Umumi (1913)
Makale - Mektup
Menfâ (1877)
Zübdet-ül Hakayık (anı-belge, 1878)
Ekonomi-Politik (1879)
Müntehabat-ı Tercüman-ı Hakikat (3 cilt, 1883)
Arnavudlar ve Solyotlar (1888)
Müntehebat-ı Ahmed Mithad (3 cilt, 1889)
Halla-ü Ukad (mektuplar, 1890)
Ruhbilim
Nevm ve Hâlât-ı Nevm (1881)
İlhamat ve Tagligat (1885)
Ahmet İhsan Tokgöz kimdir?
Mülkiye Mektebi'nde öğrenim gördü. 1886'da Şafak, üç yıl Soma da Ümran dergilerini yayımladı. Malumat ve Servet gazetelerinde dış haber ve telgraf haberleri çevirmeni olarak çalıştı. 1891 yılında Âlem basımevini kurdu. Bir yıl soma da Dimitri Nikolaidis'le birlikte dönemin kültürel yaşamında önemli bir aşama sayılan Serveti fünun dergisini çıkardı. Dergi, 27 mart 1891-1826 mayıs 1944 tarihleri arasında, 54 yıl ve 2464 sayı yayımlandı. Başlangıçta eğitici öğretici bir magazinken, 7 şubat 1896'da Tevfik Fikret'in yönetime gelmesiyle bir edebiyat dergisine dönüştü. Kendi adıyla anılan bir edebiyat ve edebiyatçı topluluğu çıkardı. Böylece Serveti Fünun, II. Abdülhamid döneminde Edebiyatı Cedide (1896-1911), II. Meşrutiyet döneminde Fecr-i Âti (1909-1912), Cumhuriyet döneminde de Yedi Meşaleciler'e (1928) dergi oldu.
Sansür ve Ateşkes Dönemi'nde yayınına zorunlu olarak ara verdi. Dergi yayımcılığı açısından, pozitif bilimlere, hak, hukuk, insan ve düşünce özgürlükleri gibi çağdaş uygarlık kavramlarına yönelik yayınlara da öncülük etti. Öte yandan Hüseyin Cahit'in Fransız yazar P. Lacombe'dan çevirdiği "Edebiyat ve Hukuk" yazısında 1789 Fransız Devrimi adının geçmesi, sansür kurulu tarafından derginin kapatılmasına (16 ekim 1901, 533. sayı) yol açtı. Yeniden yayımına izin verilince de başlangıçta olduğu gibi edebiyat dışı konulara yöneldi, ama bu uzun sürmedi, edebiyata ağırlık verdi.
Tevfık Fikret'ten Oktay Akbal'a kadar pek çok edebiyatçının yetişmesine katkıda bulundu. 1928'de harf devrimine paralel olarak Türkçe harflerle yayımını sürdürdü. Adına "Uyanış"ı da ekleyerek Serveti Fünun, Uyanış adını kapanışına kadar taşıdı.
Tokgöz, bu gazeteciliği ve Fransız romantiklerinden birçok yapıtı dilimize kazandırmanın yanı sıra, Jules Verne kitaplarım ilk kez çevirerek de bir başka alanda öncülüğünü sürdürdü. Kaleme aldığı anılarıyla genel tarihe, basın yayın ve edebiyat tarihlerine kaynak oldu. Avrupa'da Neler Gördüm adlı kitabı da ülkemizin dış dünyaya açılan ilk pencerelerinden biri olarak büyük ilgi topladı. Bilge Ercilasun'un (1945) yaşamı ve eserlerini konu edinen bir çalışması (1996, Kültür Bakanlığı) bulunuyor.
Ahmet İhsan TOKGÖZ'ün Eserleri
Avrupa'da Neler Gördüm (anı, 1891)
Matbuat Hatıralarım (anı, 2 cilt, 1930-1931)
Haver (Roman)
Ülfet (Roman)
Haraşo (Roman)
Ord. Prof. Dr. Kerim Erim kimdir?
(d. 1 Şubat 1894, İstanbul - ö. 28 Aralık 1952), Türk ordinaryüs matematikçi.
İlk doktoralı Türk matematikçidir[1]. Doktora derecesini 1919'da Almanya’nın Erlangen kentindeki Frederich-Alexanders Üniversitesi’nden aldı. Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı; mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına öncülük etti. Türkiye'de bir matematik doktorası yöneten ilk bilim adamı oldu.
Devlet sanatçısı piyanist Gülsin Onay’ın dedesidir.
Yaşamı
1894 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Asıl adı Abdülkerim'dir. Babası, Buharalı Molla Ahmed Zade Mirliva Arif Paşa; annesi, Kazan Şeyhül Müderrisi Kerim Hazretzade Ferik Abdürrahman Paşa’nın kızı Naciye Hanım'dır.
İlköğrenimini Halep’te tamamladıktan sonra kısmen evde, kısmen Hendese-i Mülkiye’nin ilk sınıflarında ders görerek ortaöğrenimini tamamladı; yükseköğrenimine İstanbul’daki Yüksek Mühendis Mektebi’nde devam etti.
Yüksek Mühendis Mektebi’ni 1914 yılında tamamladıktan sonra matematiğe duyduğu büyük ilgi nedeniyle Berlin Üniversitesi’nde daha ileri matematik öğrenimi görmek üzere Almanya’ya gitti. 1919’da Frederich-Alexanders Üniversitesi’nde cebir konusunda doktora derecesini alarak İstanbul’a döndü. Mezunu olduğu Yüksek Mühendis Mektebi’nde matematik, analitik geometri, mekanik, kozmoğrafya dersleri verdi. 1929’da doçentliğe yükseldi.
Meslek hayatı
Kerim Bey, 1933’teki Üniversite reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yüksek Mühendis Mektebi'nde ders vermeye devam ederken yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nde analiz profesörü ve dekan olarak görev yaptı. Ancak kısa bir süre sonra dekanlıktan ayrıldı. Uzun zaman her iki kurumda dersler vererek eğitim faaliyetlerini sürdürdü.Fakülteden ayrılan Richard von Mises’in yerine 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Matematik Enstitüsü başkanlığına getirildi ve 1952’deki ölümüne kadar başkanlığı sürdürdü.
1946 yılında TBMM'de kabul edilen bir kanunla bir öğretim üyesinin aynı anda iki üniversitede çalışması sona erdirilmiştir. Kerim Erim bu kanuna uymak için İTÜ'deki görevinden ayrılmış, İstanbul Üniversitesi'ndeki görevine ise devam etmiştir; 1948’de yeniden dekan seçildi ve 2 yıl boyunca Fen Fakültesi dekanlığı yaptı.
Hayatı boyunca Türkiye'de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda bulundu; Almanca ve Türkçe eserler yayınladı. Türkiye'de bir matematik doktorası yöneten ilk bilim adamı oldu. Diferansiyel geometri, fonksiyonlar teorisi, elastisite ve plastisite konularında birçok öğrenci yetiştirdi. Öğrencileri arasında mekanik alanında önde gelen bilim insanlarından Mustafa İnan da vardır.
Mekanik Kongresi ve Ölümü
Kerim Erim, dünyada mekanikle ilgili bilim adamlarını bir araya getirmek üzere dört sene bir düzenlenen Uluslararası Sırfi ve Tatbiki Mekanik Kongresi’nin sekizincisinin 1952’de İstanbul’da gerçekleşmesi için büyük emek verdi. Ne var ki bu çalışma sırasında tutulduğu hastalık nedeniyle kongrenin açılışına katılamadı; ancak son celsede kapanış nutkunu okuyabildi. Nekahat için Avrupa’ya gidip döndükten sonra 28 Aralık 1952’de hayatını kaybetti.
Mezarı Edirnekapı Şehitliği'ndedir.
Fatma Zehra Hanım ile evliliğinden Arif ve Gülen adında iki çocuk sahibi olan Kerim Erim, devlet sanatçısı piyanist Gülsin Onay’ın dedesidir.
Kitapları
Nazari Hesap (1931)
Mihanik (1934)
Sümer Riyaziyesinin Esas ve Mahiyetine Ait Rapor (1937)
Dış Alem Meselesi (Matematik Bakımından) (1940)
Tanzimat ve Müspet İlimler: Riyaziye (1940)
Matematik ve Realite (1942)
Analiz Dersleri, Diferansiyel ve İntegral Hesap (1940)
Hasan Mutlucan kimdir?
Türk Halk Müziği sanatçısıdır. Hem Kıbrıs Barış harekatı hem de 12 Eylül 1980 darbesi sabahı okunan bildirinin ardından TRT radyosundan davudi sesiyle söylediği Kahramanlık Türküleri ile tanınan Hasan Mutlucan‘ın hayatı : 1926 yılında İzmir’de doğan Hasan Mutlucan , 6 yaşındayken babasını kaybettikten sonra Hasan Mutlucan, 13 yaşında annesiyle birlikte İstanbul’a taşınırlar. Ortaokul yıllarında dekoratör çırağı çalıştığı tiyatroda oyunculardan birisi rahatsızlanınca ilk defa sahneye çıkar. Tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral tarafından, rahatsızlanan oyunclir. Oyuncunun repliği çok kısadır: “Burası Kaf Dağı, ne işin var senin burada”. Bu kısacık replik seyirciler arasında bulunan Muhsin Ertuğrul‘un çok ilgisini çeker ve tiyatroda ufak roller almaya başlar. Daha sonra Muhlis Sebahattin ile tanışır ve onun operet kumpanyasına katılır. O’nun ölümünden sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı’na girer. Konservatuarın o dönemki yönetmeni Münir Nurettin Selçuk’tur. Sesinin az bulunur kalitedeki bas tınısı ona Faust operasına girme imkanı bile vermiştir ona fakat Mutlucan türküleri çok sevdiği için bu teklifi kabul etmemiştir.
1973 yılında TRT radyosunda 15’er dakikalık programlarla davudi sesini tüm Türkiye tanır. Sadi Yaver Ataman‘ın ısrarıyla kahramanlık türküleri söyler ve bir de plak çıkartır. 12 Eylül 1980’de darbe okunan bildirinin ardından Hasan Mutlucan’ın Kahramanlık Türküleri albümünden “Yine de Şahlanıyor” türküsü çalınır. Bu türkü günün şartlarıyla birlikte öyle bir etki yapar ki artık o davudi sesi ve ismi darbelerle özdeşleşir. Fakat Mutlucan bu durumdan son derece rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlığını da şu cümlelerle dile getirir: Kendisi, sosyal demokrat çizgide ve darbe karşıtı olduğu defatla belirtmiştir. 1962 yılında TRT’den politik sebeplerden dolayı ayrılmak durumunda kalır. Sonrasında İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Türk Halk Müziği Topluluğu’na katılır. Hasan Mutlucan, 28 aralık 2011 tarihinde 85 yaşında hayata veda etti.
Comments