Bugün 27 Ekim. Behzat Budak ve Semih Balcıoğlu'nun ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz.
Behzat Budak kimdir?
16 Ekim 1891, Bursa – Ö. 26 Ekim 1963, İstanbul). Bazı kaynaklarda asıl ismiyle, bazılarında Behzat Budak, Behzat Ak, Behzat Butak Haki adlarıyla da geçmektedir. Gazeteci Halil Hâki Bey'in oğludur. 1906" da İstanbul'a gelerek Mercan İdadisinde okudu.
TİYATROMUZUN BEHZAT BABA’SINI SAYGIYLA ANIYORUZ Yıl 1923: Cumhuriyetimizin kuruluş yılında, Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet’le birlikte senaryosunu yazdığı Leblebici Horhor operetini filme çekiyor. 1875’te Dikran Çuhacıyan’ın bestelediği, librettosunu Takvor Nalyan’ın yazdığı, Güllü Agop’un Beyoğlu Fransız Tiyatrosu’nda sahnelediği ve izleyicinin çok tuttuğu bu oyunun filmdeki başrolünde Behzat Butak var. Ayrıca Mahmut Moralı, Vasfi Rıza Zobu, Feriha Tevfik vb. dönemin ünlü oyuncuları da yer almakta. Sinemanın ülkemize yeni girdiği bu yıllarda büyük usta Muhsin Ertuğrul’un perdeye taşıdığı Leblebici Horhor Ağa ve onu canlandıran Behzat Budak o kadar beğeniliyor ki, müzikal film katıldığı Venedik 2. Uluslar arası Film Şenliği’nde Onur ödülü alıyor. Bu aynı zamanda Türk Sinema tarihinin ilk yurtdışı ödülüdür. Behzat Butak oyuncu ününe ün katmıştır ve artık tiyatroseverlerin Behzat Baba’sıdır. Genç kuşaklardan ancak meraklısı anımsıyor belki bugün; unutkan bir millet olduğumuz bilinen bir gerçek, ancak Behzat Butak; dev tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’la birlikte Cumhuriyet Dönemi çağdaş Türk Tiyatrosu’nun temel taşlarından biriydi. Çağdaş tiyatromuz bu iki büyük sanatçının ellerinde yoğrulmuştur, denilebilir. 16 Ekim 1891’de Bursa’da doğan Behzat Hâki Butak’ın tiyatroyla ilk karşılaşması Mihaliç’e gelen “Gavril Tiyatro ve Cambaz” kumpanyasını izlemesidir. Babası Halil Hâki, II.Abdülhamit tarafından Bursa’ya sürülmüş bir gazeteciydi. Behzat Hâki Butak İstanbul’a geldiğinde Mercan İdadisi’ni (ortaokul) ve Ticaret Okulu’nu (1906) bitirip Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar Okulu)’ye girecek, resim dersi aldığı ressam ve ortaoyuncu Muazzez Bey’in kurduğu “Sahne-i Heves”de sahneye çıkacaktır (1908-Beyimin Tiyatro Merakı). Sonrasında “Sanayi-i Nefise Tiyatro Heyeti”ni kuracak, çeşitli kumpanyalarda oynayacak, Şehzadebaşı’nda, Osmanağa Tiyatrosu’nda sahnelediği Victor Hugo çevirisi “Ancelo Mari Piyer” oyunu hiç seyirci bulamayacak, 1909’da İtalya’ya gidecek, İtalyan Tiyatrolarını gezecek, dönüşte Balkan ve Çanakkale Savaşlarına gönüllü katılacak, 1918’de Fransız yönetmen Andre Antoine’ın kurduğu Darülbedayi Osmani’nin (Şehir Tiyatroları) ilk katılımcılarından olacaktır. Oyuncu, yönetmen (rejisör), yönetici(direktör), dekoratör, turne düzenleyicisi, mali koordinatör olarak Darülbedayi’nin temel direklerinden biridir artık; Raşit Rıza’nın Türk Tiyatrosu’na da katılır ve Muhsin Ertuğrul’la birlikte tiyatromuzu çağdaşlığa taşır. Türk sinemasına da büyük emeği olan Behzat Butak’ın 36 filmde çeşitli rolleri, ayrıca ilk nümizmatik pul ve para koleksiyonerliği, heykeltıraşlığı, ressamlığı, çini desenciliği, Beyoğlu’nda Budak Pastanesi işletmeciliği vardır. Bu çok yönlü tiyatro sanatçımız; 1960’lı yıllarda Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda (yanmıştır) Devlet Operası yönetmeni Aydın Gün’ün sahneye koyduğu bir operada-evet operada sözlü bir rolde- elinde feneriyle sahneye çıktığında yer yerinden oynamış, salondan dışarı taşan izleyici dakikalarca onu ayakta alkışlamıştır (sahnelenen opera sanırım Rigoletto’ydu; çocuk izleyiciydim, anımsayamıyorum. Henüz M. Ertuğrul da sağdı, o gün elini öpmüştüm ve Tepebaşı’nda oyun sahneye koyuyordu). Bu unutulmaz portresi ve son oyunuyla sanki İstanbullulara veda eden Behzat Butak’ı; 27 Ekim 1963’te yitirmiştik. Muhsin Ertuğrul’un sağ kolu bu büyük sanatçımızın adına bugün TÜRVAK (Türker İnanoğlu Vakfı sinema-Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı/Beyoğlu)’da eşyaları (antika ağızlığı, çeşitli belgeler, imzası, turne sandığı)’nın sergilendiği Behzat Butak salonu vardır. Ayrıca Muhsin Ertuğrul’un ona yazdığı bir mektup da bulunmaktadır. Çağdaş Türk tiyatrosunun mimarlarından olan Behzat Butak’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz. TANSU BELE 6 Ekim 2014
Semih Balcıoğlu kimdir?
1928 İstanbul doğumlu. Işık Lisesi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü’nü (1952) bitirdi. İlk karikatürü, mizah dergisi Akbaba’nın “Genç Fırçalar” sayfasında çıktı (1943). Taş ve İlhan Selçuk’la birlikte Taş-Karikatür dergilerini yayımladı; Çarşaf ve Çivi dergilerini yönetti. Akşam, Vatan, Hürriyet, Dünya, Tercüman, Politika, Yeni Yüzyıl gazeteleri ile Akbaba, Taş, Karikatür, Taş-Karikatür, Özgür İnsan, Yankı, Çarşaf, Çivi gibi dergilerde çizdi. 1969’da iki arkadaşıyla birlikte Karikatürcüler Derneği’ni kurdu ve üç kez bu derneğin başkanlığını yürüttü (1970-72, 1975-76, 1978-79); 1996’da derneğin onursal başkanı oldu. 1973-79 yıllarında Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın genel başkanlığını yürüttü. Türkiye’de üç boyutlu karikatürü gerçekleştiren ilk sanatçıdır. Bugüne kadar yedisi yurtdışında olmak üzere (Skopje 1972, Paris 1975, New Castle 1978, Frankfurt 1981, Melbourne, Sidney, Canberra 1994) toplam 67 kişisel sergi açtı. Yapıtları Tolentino, Gabrovo, Basel ve Varşova’daki karikatür müzelerinde yer almış, Almanya’da Wilhelm-Busch Karikatür Müzesi’nde sergilenmiştir. Meslek yaşamında yurtiçi ve yurtdışında 41 ödül kazandı. Gümüş Güvercin (Skopje), Altın Madalya (Pescara), Altın Palmiye, Gümüş Hurma (Bordighera), Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü, Abdi İpekçi Barış ve Kardeşlik Ödülü, Tüyap Şükran Ödülü, Karikatür Vakfı Onur Ödülü bunlardan birkaçıdır. Gabrovo Mizah Evi’nin yaptığı oylama sonucu dünyanın 106 çizerinden biri olarak kabul edilen Balcıoğlu’nun Güle Güle İstanbul adlı kitabı, İtalya’nın Pescara kentinde yapılan uluslararası karikatür kitapları yarışmasında birinci oldu. 1952’den itibaren yayımladığı karikatür kitaplarının sayısı 19’dur. Başlıca kitapları şunlardır: Yazısız Çizgiler (1972), 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü (1973; Ferit Öngören’le), I. MC (1978), Güle Güle İstanbul (1979), Cumhuriyet Dönemi Türk Karikatürü (1983), Gözüm Görmesin (1985), Karikaturgut (1990), Galeri Çiller (1993), Hacı-Bacı (1996). Evli olan Semih Balcıoğlu’nun bir kız çocuğu vardır. Daha sonra SABAH gazetesinde çalışan Semih Balcıoğlu 2007 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Comments