top of page
  • Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Cem Sultan, Vehbi Koç, İhsan Doğramacı, Muzaffer İlhan Erdost, Nejad Melih Devrim, Raşit Rıza Samako



Bugün 25 Şubat. Cem Sultan, Raşit Rıza Samako, Muzaffer İlhan Erdost, Nejad Melih Devrim, Vehbi Koç ve İhsan Doğramacı'nın ölüm yıldönümleri.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.

Cem Sultan kimdir?



Cem Sultan 1459 yılında Edirne sarayında doğdu. Babası Fatih Sultan Mehmet annesi Çiçek Hatun'dur. İlk terbiyesini saraya hocalarından aldı. Beş yaşına gelince, bir hocaya verilerek Kastamonu sancakbeyliğine gönderildi. Eğitim ve öğrenimine burada da devam etti. Fatih Sultan Mehmet, büyük oğlu Mustafa'nın vefatı üzerine (1474) Cem'i Karaman eyaletine gönderdi.

1473'de Fatih Sultan Mehmed Uzun Hasan'ın üzerine doğu seferine gitti. Büyük şehzadeleri olan Şehzade Mustafa ve Sehzade Bayezid'i yanında götürdü. Cem'i lalaları ile geride Edirne Sarayı'nda kaymakam olarak bıraktı. O zamanlara sarayda iç oğlanı olan ve sonradan vatanı İtalya'ya dönerek hatıratını yazan Vicenza'li Angiolello bu dönem olaylarını hatıralarına geçirmiştir. Bu anılara göre Anadolu'ya geçen Fatih Sultan Mehmed'den Edirne'ye 40 gün kadar hiç haber gelmemişti.

Bunu Sultan'ın başına gelen bir felaket olarak yorumlayan Şehzade'nin iki lalası onu sultan olarak ilan ederek saray halkının ona biat etmesini sağladılar. Fakat Fatih Sultan Mehmed bu seferde galip olarak geri dönüp bu olayı öğrenince çok sinirlendi. Şehzade'nin lalalarını (Süleyman ve Nasuh çelebileri) idam ettirdi. Fatih Sultan Mehmed'in bu olayı ciddi olan bir saray komplosu olarak görmesi mümkündü. Fakat belki de kendi gençliğinde babası II. Murad'ın kendine sultanlığı devrinden sonra ki bir Melami şeyhine inanarak yaptığı hareketleri hatırlayarak, sonraki kararlarından bir toy, genç şehzadenin kandırılarak da bir yakışıksız hareket olarak gördüğü düşünülmesi çok olasıdır. Çünkü ertesi yıl Konya'da valiyken ölen Şehzade Mustafa'nın yerine Şehzade Cem'i Konya vali olarak atadı.

3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Amasya'da bulunan Şehzade Bayezid ve Konya'da bulunan Cem Sultan'a sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından ulaklar gönderildi. Ancak Cem Sultan'a gönderilen haberci, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalandı. Cem Sultan, babasının vefatını dört gün sonra öğrenebildi. Bu olayların yaşanması üzerine yeniçeriler ayaklanıp Karamani Mehmed Paşa'yı öldürdüler (4 Mayıs 1481). Şehzade Bayezid'in, İstanbul'da bulunan oğlu Korkut'u saltanat naibi ilan ederek onu tahta çıkardılar.

Cem Sultan, 25 Şubat 1495'de vefat etti. II. Bayezid, kardeşi Cem Sultan'ın naaşı için para vermeyi reddetti. Bunun üzerine Cem Sultan'ın naaşı uzun süre alıkonmuştur. 1499 senesinde II. Bayezid ilginç bir şekilde Cem Sultan'ın naaşı için Napoli'ye savaş ilan etti. Bunun üzerine Napoli Cem Sultan'ın naaşını bir gemiye yükleyerek Osmanlı'ya teslim etti. Şehzade Cem'in naaşı Bursa'da büyükbabası Sultan II. Murad'ın yaptırdığı caminin bahçesine kardeşi Şehzade Mustafa'nın yanına gömüldü.

Annesi ve çocuklarının ne oldukları da acıklıdır. Cem Sultan'in annesi Çicek Hatun oğlu Mısır'dayken onunla mektuplaştığı belgelenmiştir. Çicek Hatun Mısır'da 1495'de vebadan ölmüştür. Cem Sultan'in oğullarından olan Oğuz daha üç yaşındayken babası Fransa'ya götürüldüğü zaman 1482'de amcası II. Bayezid'in tarafından boğdurulması emredildiyse de zehirlenerek öldürüldü. Sultan Cem'in diğer oğlu Murad, Rodos'ta kalmış ve bağnaz muhitte vaftiz edilip Hristiyan olmuştur. Murad, kendi oğlu ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodos kuşatmasında şövalyelerin yanında bulunmuştu. Rodos Osmanlı kuvvetleri tarafından ele geçirildikten sonra herkesin kaleyi serbestçe terk ettiği halde, Cem'in oğlu Murad ve torunu yakalandı ve fetihten sonra I. Süleyman'ın emriyle boğularak öldürüldü.

Raşit Rıza Samako kimdir?



tiyatro oyuncusu (İstanbul 1890-1961).

Daha çocuk yaşlarda büyük ilgi duyduğu tiyatroya Fehim Efendi’nin aracılığıyle figüran olarak başladı. Ahmet Fehim Efendi’nin, sonra İbrahim Necmi Dilmen’in topluluğuna katıldı. Çeşitli topluluklarda turnelere çıktıktan, kendi adına bir iki trup kurduktan sonra, nihayet Dârülbedayi’ nin yönetimi altında yeni kurulan tiyatro okulu ve temsil heyetinin kadrosuna alındı (1915). Çok kısa sürede başarısını kabul ettiren Raşit Rıza, mali nedenlerle Dârülbedayi’den ayrılıp kendi adına topluluk kurduktan, Ankara’da Halkevleri rejisörlüğünden ve Ankara Şehir Tiyatrosu müdürlüğünden sonra 1950’de İstanbul Şehir Tiyatrosu’na girdi, oyuncu ve yönetmen olarak hayatının sonuna kadar orada kaldı. Elli yılı aşkın sanat yaşamında Shakespeare’in tragedyalarından Moliere’in güldürülerine, duygusal piyeslerden hafif vodvillere kadar çok değişik oyunlarda elverişli fiziği, temiz diksiyonu ve iistün yeteneğiyle başarıdan başarıya koştu.

Nejad Melih Devrim kimdir?



1923 yılında İstanbul’da doğdu. Yazar İzzet Melih Devrim ile ressam Fahrelnissa Zeid’in oğludur. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim Bölümü’nde Leopold Levy Atölyesi’nde çalıştı. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Zeki Kocamemi, Nurullah Berk ve Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. 1947’de Paris’e yerleşti ve aynı yıl Paris’te Allard Galerisi’nde ilk kişisel sergisini açtı. 22 yıl yaşamını bu kentte sürdürdü. Çeşitli Avrupa ülkelerine, Amerika’ya, Uzak ve Yakın Doğu’ya gezilere çıktı. 1968’de Varşova’ya, 1980’lerin ortasında da Nowy-Sacz’a yerleşti. Prof. Witmore’un yanında öğrendiği Türk Hat ve Bizans Mozaik Sanatı ilk dönem yapıtlarını biçimlendirdi. Doğu sanatı ve Fransız şiirsel soyutlaması etkilendiği başlıca kaynaklar oldu. 1940’lar boyunca canlı renklerle figür, doğa görünümleri ve iç mekan resimleri yaptı. 1950’lerde Paris Okulu içinde yer alan Devrim, bu tarihlerde aynı renkçi yaklaşımıyla bir dizi siyah zeminli resim gerçekleştirdi. 1960’lardan başlayarak 1970’ler boyunca sanatçının giderek çizgiden uzaklaştığı; canlı, ışıltılı renkler ve geniş, coşkulu fırça vuruşlarıyla lirik ve lekeci bir anlatıma yöneldiği görülür. Bu resimlerinde kesik fırça vuruşlarıyla oluşturduğu renk lekelerindeki geçişleri, mozaik sanatının soyutlanmış bir yorumu olarak görmek mümkündür. Sanatçı hiçbir akımın izleyicisi olmadan Paris Okulu’nun esnek bünyesi içinde kendi iç dünyasını renk ve ışık aracılığıyla yansıtarak özgün bir anlatım geliştirdi. Üslubu guaja çok uygun olmakla birlikte, yağlıboyalarında da aynı hafifliği elde etmede büyük bir başarı gösterdi. J. Lassaigne, Nejad’ın “boşluk ve ritim sorunlarına yepyeni ve köklü çözümler” getirdiğini vurgulamıştır. G. Boudaille, 1960’lı yıllarda Nejad’ın resmini “hareketli, coşkulu, huzursuz ve zarif, karmaşık, çok yönlü ve değişken olan yaratıcısının bir aynası“ olarak tanımlamıştır. Nejad’ın sanatı soyut resmin bir uzantısı, deneyim ve birikimlerle kazanılmış bir görüşün ve duyarlığın ürünüdür. Resimlerinde renkler, kalın boya ve kısa fırça vuruşlarından oluşan lekelerin kompozisyonu göze çarpar. Nejad Türk Çağdaş Soyutu’nun yanı sıra uluslararası soyutun da özgün bir temsilcisidir. 1995 yılında Polonya’da vefat etmiştir. Eserleri Türkiye’de ve yurtdışında çeşitli müzeler ve önemli koleksiyonlarda bulunmaktadır.

Vehbi Koç kimdir?



Bugün, iş dünyasının duayeni Vehbi Koç'un 24. ölüm yıldönümü. İşte hayatı ilklerle, başarılarla dolu Vehbi Koç'un 95 yıllık yaşam öyküsü


"Ankaralıyım. Aile şeceremden anlaşıldığına göre ana tarafımdan 600, baba tarafımdan da 250 yıllık Ankaralı bir aileden geliyorum" diyor Vehbi Koç anılarında. 1901'de Ankara Keçiören'deki Çoraklık semtinde bulunan yazlık evlerinde doğmuş. Hangi gün doğduğunu bilmiyor. Annesi Fatma Hanım'a sormuş, yanıt gayet açık: "Üzüme alaca düştüğü zaman." Yıllar sonra çocuklarıyla, Ankara'da üzümlere alacanın temmuz ayı gibi düştüğünü hesaplayıp doğum gününü 20 Temmuz'da kutlamaya başlamışlar. 2 kız kardeşi var Koç'un, Zehra Kütükçü ve Hüsniye Aktar. 1874'te doğan babası Koçzade Hacı Mustafa Efendi 1928'de vefat etmiş, annesi Fatma Koç ise 1963'te... Vehbi Koç 1927'de 26 yaşındayken Ankaralı tüccar Sadullah Aktar Bey'in kızı Sadberk Hanım'la evlendi. Önce kızı Semahat, ardından oğlu Rahmi, sonra kızları Sevgi ve Suna doğdu.


ÇOCUKLUĞU Çocukluğunun geçtiği yıllarda elektrik, su hatta kömür sobası bile yok. O yılları Koç şöyle anlatıyor: "Ders çalışmak, kitap okumak, hesap yapmak için 8 numaralı lambayı yakardık. Misafir geldiği zaman da 14 numaralı lamba veya lüks..." Birkaç oda olmasına rağmen masraf olmasın diye aynı odada yemek yiyip yine orada yatarlarmış. O yılların en büyük eğlencesiyse evlenme ve sünnet düğünleri... Ama o sünnet olduğu zaman hiç tören yapılmaz. Babası hediye olarak eşek alır. Çocukluğunda en unutamadığı olaylardan biri de İkinci Meşrutiyet'in ilanıdır. Hükümet Meydanı'nda efelerin oynadığı ve bir hafta süren şenliklerin yaşandığı o günler... ÖĞRENİMİ 5 yaşında "Topal Hocanın Mektebi" denilen mahalle okuluna gider. "Bu mahalle okulları, Atatürk devri başlar başlamaz Ankara'da tarihe karıştı" diyen Koç'u mahalle okulundan sonra kiralık bir evde eğitim veren ilkokula verirler. Okulda Dr. Talat Vasfi Öz ve Tahsin Mermerci ile birinci olmak İçin yarışır. Bazı yıllar o, bazı yıllar da diğerleri birinci olur. İlkokulu birinci bitirdikten sonra Ankara'da Taş Mektep adında idadi okuluna devam eder. Bu şimdiki liselerin karşılığı... Lise yılları da sınıf birincilikleri ve ikincilikleriyle geçer. Vehbi Koç, okuldaki başarısına rağmen iş hayatına atılmak için tasdiknamesini alır, ayrılır.

"Zorunlu harcamalar dışında bütün kazançlarımı yeni yatırımlar için kullandım. İşleri geliştirmenin başlıca sırrı budur." İŞ HAYATI 1917 1917'de 16 yaşında babasıyla Ankara'da, Karaoğlan Çarşısı'nda 120 lira sermayeli Koçzade Hacı Mustafa Rahmi adında bir bakkal açarlar. Bakkaldaki ilk ürünler; ayakkabı lastiği, şeker, zeytin, makarna, kaşar... Türk sanayiinin öncülerinden Vehbi Koç'un iş hayatı işte böyle başlar... 1926 1926 yılında babasının ticarethanesini devralır. Böylece Koçzade Ahmet Vehbi firması kurulur. Bir yandan ticaretle uğraşırken, diğer yandan Ford ve Standart Oil gibi yabancı şirketlerin Türkiye temsilciliklerini alarak işlerini büyütür. Ankara Numune Hastanesi 1938 Daha sonra taahhüt işlerine girer. İlk büyük taahhüt işi, Ankara Numune Hastanesi. İşlerini hızla büyüten Vehbi Koç, şirketin tüm sorumluluğunu paylaşmak üzere 1938'de müesseseleşme yolunda adım atarak 300 bin TL sermayeyle İstanbul'da Koç Ticaret A.Ş.'yi kurar. SANAYİ YATIRIMLARI 1950'li yıllarda Koç, sanayide ciddi adımlar atarak, bazı ithal mallarını üretmek için yerli sanayi yatırımlarına da girer. Otomotiv, beyaz eşya, radyatör, elektronik cihazlar, mensucat, kibrit ve benzeri birçok ürün için yerli üretimde adımlar atar. Arçelik, Aygaz, Tat, Türk Traktör 1948 1948'de, General Electric'i Türkiye'de ampul fabrikası kurmaya ikna ede Koç, ortak yatırıma girdi; fabrika 1952'de üretime başladı. 1954 1954'te Türk otomotiv sanayiinin ilk kuruluşu olan Türk Traktör üretime geçti. Türk Demir Döküm Fabrikası açıldı. 1955


Arçelik üretime başladı. 1961 Aygaz faaliyete geçti. 1963 Türkiye'nin ilk holdingi Sanayi şirketlerinin sayısı giderek artınca Vehbi Koç bunları bir merkezden yönlendirmek ve en iyi kaynak tahsisini yapmak için 1963'te Türkiye'nin ilk holdingi olan Koç Holding'i kurdu. 1966





'Anadol' yollara çıktı Holding kurulduktan sonra da yeni şirketler birbirini takip etti. 1966'da Anadol marka otomobiller Anadolu yollarına çıktı. 1967 Tat Domates Salçası Fabrikası kuruldu.


Vehbi Koç ve Fiat yöneticileri... En sağda Rahmi Koç. 1968 Tofaş ve Ram kuruldu Türk otomotiv sanayiinde önemli bir adım atıldı ve Fiat İle ortak Tofaş kuruldu. Tofaş 1971'de, ismini Sultan Murat'tan alan Murat marka otomobillerin üretimine başladı. 1970'te Türkiye'nin ilk ihracatçı sermaye şirketi olan Ram faaliyete geçti. Vefatının ardından iki söz


Sakıp Sabancı "O bir üniversiteydi. Ben ondan çok şeyler öğrendim, çok ders aldım. Ufak tefek rekabetimiz olurdu ama medeni ölçüler içinde olurdu. Vehbi Koç gibiler çoğalırsa, bu memleket çok ileriye gider."

Bülent Eczacıbaşı Önder girişimci ve örnek yurttaş Vehbi Koç'u kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Türkiye'de sanayileşmenin öncüsü Vehbi Koç, girişimlerini kurumsallaştırarak gelecek kuşaklara aktarmıştır." VEHBİ KOÇ'UN SOSYAL ALANDAKİ GİRİŞİMLERİ Vehbi Koç Öğrenci Yurdu (1946) Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vehbi Koç Göz Bankası (1963) İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Enstitüsü (1964) Türk Eğitim Vakfı (1967) ODTÜ Vehbi Koç Öğrenci Yurdu (1968) 1969 Sosyal hizmetlere ağırlık verdi Vehbi Koç, zamanla holdingin yönetimini profesyonellere devrederek vakıf hizmetlerine ağırlık verir. Yüksek öğrenim gençlerine burs sağlamak amacıyla Türk Eğitim Vakfı'nın kuruluşuna öncülük eder. 1969'da eğitim, sağlık ve kültür alanında faaliyet göstermek üzere Vehbi Koç Vakfı'nı kurar, vakıf birçok kültür, sağlık, eğitim projesi gerçekleştirir... 1976 Üniversite, lise, kütüphane, müze... 1976'da, Taksim'de bulunan Atatürk Kitaplığı'nı İstanbul Belediyesi'ne armağan eder. 1980 Merhume eşi Sadberk Hanım'ın anısına, Türkiye'nin ilk ciddi özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi kurulur. 1987 Yabancı dilde eğitim veren Vehbi Koç Vakfı Koç Özel Lisesi açılır.

1993 Koç Üniversitesi eğitime başlar. Gandhi plaket verdi


1987'de Milletlerarası Ticaret Odası Vehbi Koç'u "Yılın İşadamı" ilan eder. Plaketi, eski Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi verir. Ödülü aldıktan sonra "Her şeyimi, bana yaptıklarımı gerçekleştirme imkânı veren güzel ülkeme borçluyum" der.


Kitap yazdı Vehbi Koç, tecrübelerini gelecek nesillere aktarmak için kitap da yazdı. 1973'te 'Hayat Hikâyem' ve 1987'de 'Hatıralarım, Görüşlerim, Öğütlerim' isimli iki kitabı yayımlandı.


NOT: Sayın Vehbi Koç ile BRT Yayın Grubu Genel Yönetmeni Alâettin Bahçekapılı'nın TRT yapımcılığı sırasında yaptığı bir söyleşi ve ses kaydı için Sesleri Bende Kaldı kitabına bakabilirsiniz.

İhsan Doğramacı kimdir?



3 Nisan 1915 tarihinde Erbil'de Kale Mahallesi'nde dünyaya geldi. Erbil'de V. Murad zamanı Doğramacızade Kara Mehmed'in soyundan Doğramacızade Ali Paşa'nın en büyük çocuğudur. İlk öğrenimini Erbil İbtidaiyyesi'nde, orta öğrenimini Beyrut'ta Beyrut Amerikan Üniversitesi'ne bağlı International College'de ( 1932) tamamladı. Üç yıl Bağdat Tıp Fakültesi'ne devam ettikten sonra, İstanbul Tıp Fakültesi'ni tamamlayarak 1938'de doktor olarak mezun olmuştur.

İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan (1938) sonra ihtisas çalışmalarını Ankara Numune Hastanesi'nde, Harvard Üniversitesi'ne bağlı Boston Children's Hospital ve Washington Üniversitesi'ne bağlı St. Louis Children's Hospital'da sürdürdü. 1942 yılında Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'nın yeğeni, (Irak Başbakanlığı da yapmış olan) Hikmet Süleyman Bey'in kızı Bağdat Amerikan Kız Koleji öğrencisi Ayser Hanım ile tanışır ve evlenirler. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Doçent (1949) ve profesör (1954) oldu. Çocuk Sağlığı Enstitüsü'nün, Hacettepe Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi'nin ve Hacettepe Üniversitesi'nin kurulmasında büyük hizmeti geçti. Bu eğitim kuruluşlarında entegre tıp eğitimi sistemini ve öğretim üyelerinin tam gün çalışma düzenini gerçekleştirdi.

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü (1963-1965) , ODTÜ Müteveli Heyet Başkanlığı (1965-1967) , Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü (1967-1975) görevlerinde bulunan Doğramacı, bundan sonra Paris V Üniversitesi'nde öğretim üyeliğine atandı.

1964-1973 yılları arasında Avrupa Rektörler Konferansı (Standing Conference of Rectors, Presidents and Vice-Chancellors of the European Universities - CRE) yönetim kurulu üyeliği, 1981'den bugüne kadar Uluslararası Yükseköğretim Konferansı (International Conference on Higher Education - I. C. H. E. ) kuruluşunda yönetim kurulu üyeliği, başkanlık ve onursal başkanlık görevlerinde bulunan Doğramacı, bu suretle çeşitli ülkelerin yükseköğretim yönetim sistemlerini yakından inceleme olanağı buldu.

Ayrıca Doğramacı Dünya Sağlık Örgütü tarafından Kamerun - Yaounde, Nijerya-İfe, Brezilya-Brasilia ve Kanada-Sherbrooke'da tıp fakültelerinin kurulması ve eğitim programlarının düzenlenmesinde danışmanlık görevlerini yaptı.

10 Aralık 1981 - 10 Temmuz 1992 tarihleri arasında YÖK Başkanlığı'nda bulunan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığını yapıyordu.

İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça ve Farsça bilen İhsan Doğramacı, evli ve 3 çocuk babasıydı.

Ödülleri

Prof. Dr. İhsan Doğramacı, TÜBİTAK Hizmet Ödülü, Leon Bernard Vakfı Ödülü (Dünya Sağlık Örgütü), Christopherson Ödülü (Amerikan Pediatri Akademisi), Maurice Pate Ödülü (UNICEF) sahibiydi. Ayrıca, Officier de la Legion d'Honneur (Fransa), Gran Oficial, Orden del Merito de Duarte, Sanchez y Mella (Dominik Cumhuriyeti), First Rank Commander of the Order of the Lion of Finland (Finlandiya), First Rank Commander of the Order of Merit of Poland (Polonya), Gran Cruz Placa de Plata de la Orden Heraldica de Cristobal Colon (Dominik Cumhuriyeti) nişanları ve T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası almıştı.


MUZAFFER İLHAN ERDOST KİMDİR?



18 Eylül 1932’de Tokat Artova’da doğan Muzaffer İhan Erdost, öğrenimini Sivas ve Çorum’da tamamladı. Erdost, lise ikinci sınıftayken Sivas’ta çıkan “Ülke” adlı gazetede, Kemalettin Kamu ile ilgili bir incelemeyi yayımlayarak yazarlık yaşamına başladı. Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi mezunu olan Erdost'un “Seçilmiş Hikâyeler”, “Ufuklar” “Yücel” dergilerinde öyküleri, şiirleri ve yazıları yayımlandı.

Erdost, 1950’den başlayarak şiir, öykü, deneme ve eleştiriler yazdı. Evrim (1953- 54), Pazar Postası (1957-59), Ülke (1960), dergilerinde yazı işleri müdürlüğü ve yayın yönetmenliği de yapan Erdost, Ulus gazetesinde de çalıştı.

1965 yılında kurduğu Sol Yayınları’nı, Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunmaktan hüküm giydiği 1971 yılına kadar yönetti. 1971’de 142. maddeye aykırı eylemde bulunmaktan 37.5 yıl mahkumiyet alan Erdost, genel af yasasından yararlanarak cezaevinden çıktı. Yeniden yayıncılığa başlayan Erdost, kardeşi İlhan Erdost ile Sol ve Onur Yayınları’nda birlikte yayıncılığı sürdürdü.

Erdost, İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi Başkanlığı yaptı. İlhanilhan Kitabevi’ni işleten Erdost, aynı zamanda Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurucu üyesiydi.

Erdost’un yazıları Son Havadis, Cumhuriyet gazeteleri ile Hisar, Açık Oturum, Kaynak, Mavi, Yön, Türk Solu, Dost Ülke, Papirüs, Türkiye Yazıları, Edebiyat ve Eleştiri gibi dergilerde yayımlandı. Yazılarında Marksizm, Türkiye ve Osmanlı tarihi, tarım, faşizm ve demokrasi konularını inceledi. Sol Yayınları Marksizm’e dair birçok yapıt ve temel eseri yayımlayarak Türkiyeli okurla buluşturdu.

Erdost kardeşler, sahibi oldukları ve tasfiye halinde olan İlkyaz Basımevi’nde, “çok sayıda yasak yayın” bulunduğu iddiasıyla 7 Kasım 1980 günü Sıkıyönetim Komutanının emriyle gözaltına alınıp, Mamak Askeri Cezaevi’ne götürüldü. İlhan Erdost ve ağabeyi Muzaffer Erdost götürüldükleri Mamak’ta bir bloktan bir başka bloğa nakilleri sırasında, araca bindirilmeden, araç içerisinde ve araçtan indirildikten sonra dört kere dövdürüldüler, koğuşa alındıktan birkaç dakika sonra da İlhan Erdost hayatını kaybetti.


Erdost ailesi, Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'ne dava açmış, yapılan yargılama sonucu önce ağır hapis cezalarına çarptırılan sanıklar, daha sonra Askeri Yargıtay tarafından kararın bozulması sonucu 6 ay hapis cezası verildi. Muzaffer İlhan Erdost ve avukatları Nevzat Helvacı'ya Askeri Yargıtay'da bir hakim yarbay tarafından "Bu davada biz askeri savcılık olarak elimizden geleni yaptık, ama bu iş yukarıdan kotarıldı" sözleri söylenmişti.

Muzaffer İlhan Erdost, 25 Şubat 2020 tarihinde vefat etti.



Muzaffer İlhan Erdost, kardeşi İlhan Erdost'un mezarı başında iken | Fotoğraf: Evrensel


İNCELEME-ARAŞTIRMA-ELEŞTİRİ

“Türkiye Sosyalizmi” ve Sosyalizm (1969), Türkiye Üzerine Notlar (1970), Bilim ile Yazın Arasında (1984), Osmanlı İmparatorluğu’nda Mülkiyet İlişkileri (1984), Şemdinli Röportajı (1987), Kapitalizm ve Tarım (1984), Demokrasi ve “Demokrasi” (1989), Adam İçin Türevler (Eskiz, 1990), Ulus, Uluslaşma, Demokratikleşme (1991), Bir Fotoğrafta Alt Yazı / İki 7 Kasım (1991), Üç Şair / Nazım Hikmet, Cemal Süreyya, Ahmet Arif (1994), Kanı Kanla Yıkamak-İnsan Hakları ve Türkiye (1994), Faşizm ve Türkiye 1977 - 1980 (1995), Türkiye’nin Yeni-Sevr’e Zorlanması Odağında Üç Sivas (1996), İkinci Yeni Yazıları (1997), Küreselleşme ve Osmanlı Devlet Modeli Makasında Türkiye (1998), Yeni Dünya Düzenine Zorlanması Odağında Türkiye (1999), Pandora’nın Bir Başka ‘Kutusu’ (2000), Türkiye'nin Kararan Fotoğrafları (2003), 12 Eylül Turkaları (2004), Azınlıklar Sorunu (2005), Sosyalizmi Seviyorum (2007), Türkiye 2009 (2009).

DERLEME

İlhan İlhan (Kardeşi İlhan Erdost hakkında yazılar ve şiirler, 1983)

ŞİİR

Havada Kalan Güvercin (1990)

ÖYKÜ

Ey Karanlık Mavi Güneş (1990)

ANLATI

Onu Anlat İşte (1989)

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page