26 yıl önce Karadeniz Çevre ve Kültür Derneği Genel Başkanı olarak çevre sorunlarıyla ilgili bir “çığlık” atmıştım. O zamanın İstanbul Valisi Sayın Erol Çakır’ın düzenlediği bir etkinlikte kürsüden haykırmış ve “Marmara Denizi yanıyor, Karadeniz yanıyor! Görmüyor musunuz?” demiştim… Pekçok ulusal ve yerel gazetede yayımlandı bu çığlığım. Sonra Çevre Kurtuluş Savaşı Hemen Şimdi! adlı kitabımda da… Sesim taa Samsun’dan duyulmuştu. Şimdilerde bu yazı 1. ve 2. ve 3. ciltlerini TV yönetmeni Korkut Akın’ın, 4. cildini Görsel Yönetmen Firdes Eren’in kaleme aldığı YİTİK UMUTLARIN GECE BEKÇİSİ ALÂETTİN BAHÇEKAPILI adlı kitapta yer alıyor. Geçen yıl Marmara Denizi’nin “deniz salyası ile kaplanması” nedeniyle anımsattım bu yazımı. Şimdi de, Marmara'da balıkların ve öteki deniz ürünlerinin beslenebileceği oksijenli su seviyesinin 35 metreye düştüğünü saptamış bilim insanları. İçimde bir şarkı: “Demedim mi nazlı yârim ben sana.”
Alâettin Bahçekapılı yazdı… Deniz yanar mı?
“Yıllar önceydi. Ulusumuzun övünç kaynağı, yurdumuzun yüzakı, dünyaca ünlü yazarımız Yaşar Kemal, Marmara’da avlanan balıkçıların sorunlarını irdelediği bir gazetedeki yazı dizisinde, balıkçıların ‘bir dokun bin ah işit’ dedirtten çığlıklarını şöyle özetlemişti:
‘Deniz yanıyor…’
Yıllar geçti aradan: Ne Marmara balıkçılarının sesini duyan oldu; ne Yaşar Kemal’in çığlığını. Duymadılar da ne oldu? Önce o güzelim balıklar o güzelim suları terk etti, gurbete çıktı (önce yerli balıklar bozuldu). Sonra, gurbetteki balıklar sılalarına uğramaz oldu (göçmen balıklar da küstü anlayacağınız). Balıklar, kuşlar, öteki deniz canlıları gidince bitkiler durur mu: Önce renklerini değiştirdiler, yeşilken sarı, sarıyken kırmızı oldular, sonra kahverengileştiler ve… canlılıklarını yitirdiler; denizin dibini biçimden sonraki buğday tarlasına –‘hozana’- çevirdiler.
Hiçbirimiz duymadık giderkenki küskün ayak seslerini.
‘Hoşça kalın’ demelerini bekledik. Demediler.
Ekmeğini denizden çıkaranları da dinlemedik.
Onların sesine ses katan yazarlarımızı, çizerlerimizi, bilimadamlarımızı, duyarlı insanları da umursamadık.
Peki n’oldu? ‘Marmara tükendi, deniz yandı.’
Karşımızda böyle bir örnek varken ve bugün ülkemizin en uzun kıyılarının bulunduğu, balık gereksinmemizin % 80-85’ini sağlayan Karadeniz için aynı geleceğin söz konusu olduğu dile getirilirken, nasıl olur da ‘deniz yanmaz’ deriz. Deniz bal gibi de yanar.
Kıyılarındaki 6 ülkenin evsel atıkları, olduğu gibi, sularına bırakılırsa… Kıyılarındaki 6 ülkenin sanayi kuruluşları atıklarını arıtmadan o laciverte çalan maviliklerine acımadan dökerse…
Kıyılarındaki 6 ülkenin çıkarına olduğu aldatmacasıyla su yolu, petrol yolu durumuna getirilirse; tankerlerle petrol taşınırsa…
‘Karadeniz yanar’ arkadaş,’yanar.’
‘Karadeniz yanar’: Kıyılarındaki 6 ülkenin nehirlerinin getirdiği olumsuzlukların dışında, Karadeniz’e ulaşan öteki nehirlerin kıyılarındaki 10 ülkenin bütün kirlilik unsurları da eklendiği için…”
Böylesine akar gider bu yazı…
Comments