HaberciGazete
Erkan Oyal yazdı: Ziya Gökalpli yıllardan İstanbul Sözleşmesi'ne

"Kadın tamam olmadıkça eksik kalır bu hayat… Ailenin adle uygun olmak için binası Nikah, talak, miras; bu üç işte gerek müsavat. Bir kız irste yarım erkek, izdivaçta dörtte bir Bulundukça ne aile, ne memleket yükselir.
Diğer haklar için mahkemeler açmışız, Aileyi bırakmışız medresenin elinde… Bilmem niçin kadınlığa ait işten kaçmışız Ya onun da bir emeği yok mudur bu Türk ilinde ? Yoksa o mu iğnesinden kanlı süngü yaparak Haklarını pençemizden ihtilalle alacak ?”
1900’lerin hemen başlarında kadın hakları akımının öncülüğünü yapan, cesur yazılar yazan özgürlüğe tutkun bir Türk milliyetçisi vardır; Sosyolog, yazar, şair, siyasetçi Ziya Gökalp (1876 - 1924). “Aile” şiiri ona aittir.
*** Osmanlı’nın son dönemine damgasını vuran İttihat Terakki Cemiyeti iktidarı (1913-1918) yöneticilerinin milli iktisat, yerli girişimci yaratma politikalarına eşlik eden aile hukuk ve kadın hakları alanındaki düzenlemeler, şeriat hukukundan uzaklaşma, laikleşme yolunda atılmış önemli adımlar olarak kabul edilir.
Örneğin 1917 tarihli “Hukuk-u Aile Kararnamesi”... Savaş devam ederken çıkarılan kararnamede Bakın neler yer alıyor…
-Evlenme, birlikte yaşama ve boşanma işlemlerinin din adamlarının elinden alınarak yargıçlara verilmesi…
-Kadının korunması, boşanmanın kolaylaştırılması, çok kadınla evlenmenin kısıtlanması ve zorla evlendirmenin yasaklanması...
-Sosyal toplantılara kadın ve erkeklerin birlikte katılmasının teşvik edilmesi.
-Lise ve üniversite kapılarının kadınlara açılması.
*** O dönemde kadınların örtünmesi ve çarşaf aleyhine kampanyanın öncülüğünü Ziya Gökalp yapar... Kampanya sonunda çarşaf sorunu tamamen çözülmez ama kadınlar en azından yüzlerini açmıştır..
*** Kadınların çalışma hayatına aktif olarak katılması gündeme gelir. Kadınlara iş bulmayı amaçlayan bir dernek kurulur. Erkekler savaştadır. Boş bulunan görevlere kadınlar atanır.
Ordu atölyelerinde binlerce kadın çalışmaktadır. Avrupa’da olduğu gibi kadınlardan iş taburu kurulmuştur. Bu tabur Birinci Dünya Harbi’nde cephe gerisinde önemli çalışmalar yapar. Taburun tüm subayları kadındır. İstanbul Belediyesi kadınlara iş alanları açar. Kadın temizlik işçilerine özel giysiler diktirilir.
*** Kadınlar çalışma, iş ve toplumsal hayatta yer alırken Hukuk sisteminin laikleştirilmesi alanında adımlar atılır. 1916’da laik Nizamiye mahkemeleri kurulur. Şer’iye (din) mahkemeleri Adalet Bakanlığı’na bağlanır. Şeyhülislam Hayri Ürgüplü karara karşı çıkar, istifa eder.
Adalet Bakanı Halil Menteşe (1915-1918) amaçlarının Şer’iye mahkemelerini kaldırmak ve hukuk sistemini tümüyle laikleştirmek olduğunu söyler.
*** Vakıfların elindeki ilkokulların yönetimi Eğitim Bakanlığı’na bağlanır. Medreselerin ders programlarına matematik, doğa ve sağlık bilimi, yurt ve hukuk bilgisi, coğrafya, jimnastik, Rusça, İngilizce, Fransızca ve Almanca dersleri konulur. Gregoryen takvim kabul edilir. Uzunluk ve ağırlık ölçülerinde birlik sağlanır.
Hâttâ Latin harflerinin kabulü gündeme gelir. Enver Paşa, Arap elifbasının farklı şekillerde okunmasını önlemek için kendi adını taşıyan bir yazı biçimi geliştirir ve Ordu’da kullanılması için talimat verir.. Bazı gazeteler bir sütunlarını bu alfabeyle dizer. Savaş devam etmektedir. ”Yazı değişikliğinin şimdi sırası değildir” diyen İsmet Paşa Enver Paşa’nın uygulamasını durdurur.
***
Gökalp’in “Türkleşmek, İslamlaşmak, çağdaşlaşmak” düsturu İttihatçıların yol haritası olmuştur. Geri kalmışlığı dine değil, dini çıkarlarına alet eden softalar yüzünden olduğu tezi savunulmaktadır.
Teşkilatı Mahsusa üyesi Mısırlı din adamı Abdülaziz Çaviş, “hutbeyi Arapça okumak bir yarar sağlamıyor. Anlaşılması için hutbenin yerli dilde okunması gerekiyor” diye yazar.
*** Konu sadece kadın hakları ve aileye verilen desteklerle, Hukuk, eğitim, laikleşme girişimleriyle bitmemiştir. Her yıl Devlet Resim Sergileri açılır. İki konservatuvarda batı müziği eğitimi verilir. Türk tiyatrosunun geliştirmek için devlet para yardımında bulunur. Aktör eğitimi için okul açılır, edebi kurul oluşturulur. Savaşın sonlarına doğru ilk Türk kadın sanatçıları sahnede hak ettikleri yeri alır…
*** Osmanlı’da şeriat düzeninin tasfiyeye başlanmasının üzerinden yüz seksen yılı aşkın zaman geçti.
Tanzimat (1839) ki Fransız Devrimi’nin insan ve vatandaşlık hakları bildirgesinden esinlenmiştir Osmanlı’da çağdaşlaşma, yenileşme çabalarının milatıdır. Dış baskı ve etki olmadan. Süreç, 1896’da Meşrutiyet’in ilanı ve Meclis kurulmasıyla devam eder.
*** 1923-1928 devrimleri iç politikadaki büyük çekişmelere konu olan ve güçlüklerle gerçekleştirilen düşünce ve eylem alanındaki devrimler hayli uzun bir geçmişi vardır. Tanzimat sonrasındaki akımlar, farklı yöntemler izlemelerine ve aralarındaki çatışmalara rağmen genelde çağdaş uygarlıktan yanadır.
***
Nerden nereye geldik bir solukta değil mi… Yüz yıl önceden bugüne… Kadın haklarından, kadına topluma verilen yerden, Laik eğitime, laik mahkemelere, laik nikahlara Hatta yazı değişikliğine… Hepsi bir bütünün parçaları; birbirinden ayrılmaz. Biri gidince elden, diğerleri yaralanır… Yüz yıl önce neler olmuş… Yüz yıl sonra bugün neler tartışmaya açılıyor…
Neden yüz yıl önce çözülmüş, şimdi daha da geliştirilmesi gereken konuları deşip, geri götürmek için kuşkulular yaratıp, boşa kürek çekiyoruz.
*** Kadınların var olma hakkı yok mu ? Nedir bu cinsiyet ayrımcılığı, kadın ikinci sınıf mı ? Kadına hayatı hakkında niçin karar veremez ? Kadın hayatını yeniden kuramaz mı ? Aile içinde ve sokakta kadının uğradığı şiddete tolerans gösterilir mi ? Neden kadına en küçük kararı bile hür iradesiyle alması ona çok görülür?
Kadının her hak arayışı, eşitlik isteği, her başı dik duruşu neden karalanmaya çalışılır ? Neden bazı erkeklerin diline yapışmıştır “dilipak çirkefliği” ?
*** 'Aile düzeni bozuluyor, boşanmalar artıyor' gibi tutarsız iddialarla, uluslararası bir anlaşmadan çekilmeyi dile getirmek, tartışmaya açmak, nasıl bir mantıktır !..
İktidar, belli odakların gazına geleceğine, aile ve boşanma sorunları konusunda giderek artan ekonomik sıkıntılara, geçim derdine çözüm bulmaya zaman ayırsa daha yararlı bir iş yapmış olmaz mı ?
Yazık bu ülkeye, iki yüz yıllık emeklere. Geçmişimizden değil ders almak, biraz utanmamız gerekmiyor mu ?
Kaynak: 3 Ağustos 2020, www.habercigazete.com