
Bugün 29 Mart. Oktay Verel, Fuat Uzkınay, Ömer Sami Coşar, İlhami Bekir Tez, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Erman Şener ve Necdet Varol'un ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Oktay Verel kimdir?

(d. 1927 / ö. 29 Mart 2018)
Gazeteci, Yazar
İstanbul/Büyükada'da dünyaya geldi. Gazeteci ve roman yazarıdır. İstanbul ve Ankara'da yaşadı. Tahsil hayatını bu iki şehirde tamamladı. Liseyi 1948'de İstanbul Erkek Lisesi'nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne gitti. Ankara radyosunda çeşitli işlerde ve pek çok gazetede gazeteci olarak çalıştı. İstanbul'da Ulus, Son, Telgraf, Tan Ekspres gibi gazetelerde yazarlık ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 29 Mart 2018 tarihinde vefat etti.
İlkokuldayken Atatürk'ün ölümü üzerine yazdığı bir konuşma metniyle yazı yazmaya başladı. Küçük yaşlarda Çocuk Sesi dergisinin hikâye yarışmasında birinci oldu. Ortaokul yıllarında radyofonik oyunlar, şiirler ve öyküler yazdı. Yazdıklarını radyoda ve bazı dergilerde yayımladı. İki arkadaşıyla birlikte Kitaplar adlı dergiyi çıkardı. Mizah yazıları Akbaba dergisinde yayımlandı.
Fuat Uzkınay kimdir?

Doğum Tarihi - Yeri: 1888 - İstanbul, Üsküdar Vefat Tarihi - Yeri: 29 Mart 1956 - İstanbul Fuat Uzkınay, 1888 yılında İstanbul’un Üsküdar semtinde doğdu. İstanbul Sultanisi’ni (İstanbul Erkek Lisesi) bitirdi. İstanbul Dâr-ül Fünun’un Fizik-Kimya Bölümü’nde okurken, İstanbul Numune-i Terakki İdadisi’nde öğretmen yardımcılığı ve İstanbul Sultanisi’nde dâhiliye memurluğu yaptı. İstanbul Sultanisi’nde o yıllarda öğretmenlik yapan Şakir Seden’in de yardımlarıyla okulda film gösterimleri düzenledi. Kameranın kullanımını Sigmund Weinberg’ten öğrenen Uzkınay, üniversiteden mezun olduktan sonra Dâhiliye Müdürlüğü'ne yükseldi. 1914 yılında ise Seden Kardeşler’le birlikte Sirkeci’de Ali Efendi Sineması’nın işletmeciliğine başladı. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte orduya katıldı. 14 Kasım 1914’te Rus işgalinin sembollerinden kabul edilen Yeşilköy’deki Rusların yaptığı abidenin yıkılışını kameraya alması için ordu tarafından görevlendirildi. Filmin çekilip çekilmediği büyük bir tartışma konusu olsa da, bu tarih daha sonra Türk sinemasının doğum yıldönümü olarak kutlanmaya başlandı. 1915 yılında, dönemin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın emriyle kurulan Merkez Ordu Sinema Dairesi’nde (MOSD) Weinberg’in yardımcılığına atandı. Anafartalar Muharebesinde İtilaf Ordularının Püskürtülmesi, Harbiye Nazırının Kıta Teftişi, Çanakkale Muharebeleri, Von der Goltz Paşa’nın Cenaze Merasimi gibi pek çok belge ve haber filmi çekti. 1916 yılının sonlarında, Weinberg’le birlikte uzun metrajlı bir sinema filmi yönetmeye başladı. Arşak Benliyan Topluluğu’nun sahnelediği Leblebici Horhor oyunundan sinemaya aktarılmaya çalışılan aynı isimli yapım, başrol oyuncularından birinin ölmesi nedeniyle yarım kaldı. İkili bu denemeden sonra Benliyan Topluluğu’nun bir başka oyunu Himmet Ağa’nın İzdivacı’nı kameraya almaya çalıştı. Filmin çevrildiği sırada oyuncular askere çağrıldı için çekimler kesintiye uğradı. Savaştan sonra Uzkınay tek başına filmi tamamladı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra MOSD ve Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin sinema çalışmaları ve araçları Malulin-i Guzat-i Askeriye Muavenet Heyeti’ne (Malul Gaziler Cemiyeti) devredildi. Cemiyetin sinema çalışmalarının başına Uzkınay getirildi. Bu dönemde çekilmeye başlayan uzun metrajlı filmlerde görüntü yönetmenliği yaptı. Aynı zamanda işgal yıllarında yapılan protesto gösterilerini kameraya aldı. Malul Gaziler Cemiyeti’nin sinemayla ilgili arşivinin devredildiği Ordu Foto Film Merkezi’nin başına geçti. Kurtuluş Savaşı’dan sonra Cumhuriyet’le birlikte Ordu Foto Film Merkezi’nin laboratuar grup amirliğine atandı. Emekli olduğu 1953 yılına kadar burada çalıştı. Emekli olduktan üç yıl sonra İstanbul’un Göztepe semtinde vefat etti. Yazan: Barış Saydam
KAYNAKÇA Evren, Burçak. “İlk Türk Filmine İlişkin Görüşler ve Belgeler”. Gelişim Sinema 3, Aralık 1984 Evren, Burçak. Türk Sinema Yönetmenleri Sözlüğü. Antalya: Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı Yayınları, 2006. Özön, Nijat. İlk Türk Sinemacısı Fuat Uzkınay. İstanbul: Türk Sinematek Derneği Yayınları, 1970 Tilgen, Nurullah. “Türk Filmciliği: Dünden Bugüne 1914-1953”. Yıldız Dergisi 30, Temmuz 1953. Tilgen, Nurullah. “Türk Filmciliği: Dünden Bugüne 1914-1953”. Yıldız Dergisi 37, Eylül 1953.
Ömer Sami Coşar kimdir?

(1919-1984), İstanbul’da doğdu. İlk ve ortaokulu Saint Joseph’te okudu. Lisenin ilk iki sınıfına Paris’te Janson de Sailly’de devam etti, 1940 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun oldu. Aynı yıl Anadolu Ajansı ve Son Posta’da gazeteciliğe başladı. 1947 yılında Cumhuriyet gazetesine geçti. 1950-1960 yılları arasında bu gazetede dış politika yazarlığı yaptı. “Siyasî İcmal”leri yazdı. Bir süre yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. 1958-1960 yılları arasında Yıldız Harp Akademisi’nde dış politika konferansçısı olarak bulundu. İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nde “Meslek Ahlakı” dersleri verdi. 1960 yılında Milliyet gazetesine geçen Ömer Sami Coşar, 1961 yılında basın temsilcisi olarak Kurucu Meclis’e girdi. 1964 yılında Kıbrıs olayları sırasında adada bulundu. 1968-1969 yıllarında bir süre Yeni İstanbul gazetesinde çalıştı. Gazetecilik yaşamını daha sonra Milliyet gazetesinde sürdürdü. Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili kitap ve ansiklopedi çalışmaları yaptı.
İlhami Bekir Tez kimdir?

(d. Trablus, 1906 – ö. 29 Mart 1984, İstanbul). Şair, yazar.
Yazılarında “Vecdi Ahmed” ve “Herhangi Biri” imzalarını da kullandı. Subay dayısıyla beş yaşında İstanbul’a geldi; dayısının ölümü üzerine öksüzler yurduna verildi. 1926 yılında İstanbul’da İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. Öğretmenlik hayatı Bolu’da başladı, 1954 yılında İzmir’de sona erdi (1954).
İlk şiiri 1924 yılında Milli Mecmua’da yayımlandı. İlk kitabı ise 1927 yılında yayımlanan “Çocuk Şiirleri” adlı kitabıdır.
Servetifünun, Resimli Ay, Meşale, Yeni Türk, Varlık, Yeni Adam dergilerinde şiirlerini yayımladı. Mütareke yıllarında 9 yaşındayken aruzla şiirler yazmaya başladı. 13 yaşında Mehmet Emin Yurdakul’un, 17 yaşında Ahmet Haşim’in etkisinde kaldı. 1924 yılında ilk şiiri yayımlandı.
Şiir “Bir ziyadan ve sevgiden mahrum. Şimdi hücremde sessiz ağlıyorum” diye bitiyordu. 1927’den sonra yaşama gözlerini yumana kadar da -çocuk şiirleri dışında-özgür koşukla şiirler yazdı.
İlhami Bekir; Mevlânâ’dan Şeyh Galib’e, Tevfik Fikret’ten Nâzım Hikmet’e kadar tüm şairleri okuyup etkisinde kaldı. Özellikle Tevfik Fikret’ten Nâzım Hikmet’ten çok etkilendi. “Şiirde dize yapısını kıran” Tevfik Fikret’le “dize anlayışını tümüyle reddeden” Nâzım Hikmet’i benimsedi. 24 Saat’te “Çalışan şehir açlarının yazıcısı” oldu. Sembolizmden ayrıldığını, modem gerçekçiliğe adım attığını gösterdi. “Hürriyete Kaside” adlı yapıtıyla adından söz ettirdi.
Onun 1940 kuşağını hazırlayan ortam içersinde serbest şiiri kullanan, çalışan kesimin sesi olan, özgürlük temasını coşkulu bir biçimde işleyen farklı bir yanı oldu. 1930 yılında Nâzım Hikmet’le Mavi Kitap adıyla şiir ve öykülerden oluşan ortak bir kitap yayımladı.
Taşlı Tarladaki Ev romanıyla dikkat çekti.
Deneyimi, bilgisi ve yol göstericiliğiyle 1950 yılında Tuna Baltacıoğlu, Memet Fuat, Oktay Verel, Memleketimizde ve Dünyada Kitaplar adıyla yayımlayacakları dergi yönetimine onu da aldılar. Dergiyi 11 sayı çıkardılar. Sonraki yıllarda İlhami Bekir, “SEK” (Sanat El Kitapları) adlı derginin yayımı için katkıda bulundu.
Kendi şiirini anlatırken “Ben bir aşk şairiyim” dedi (Sanat Olayı, haziran 1981). 1955 sonrası eşinden ayrılıp yalnız yaşamayı seçti. Ailesinden de kimse kalmadığı için otel odalarında ve son yıllarını da İstanbul Bağcılar Huzurevi’nde geçirdi.
İlhami Bekir Tez’in Eserleri
Şiir:
Hayat Bilgisine Göre Çocuk Şiirleri (Galip Naşit Arı’yla, 1927),
24 Saat 1929 (1929),
Mavi Kitap (Nâzım Hikmet’le, 1929),
Birinci Forma A (1930),
Herhangi Bir Şiir Kitabıdır (1931),
Mustafa Kemal (1933),
Ninni Çocuğum (1935),
Olduğu Gibi (1935),
Hürriyete Kaside (1945),
Birinci Seans (1956),
İskambil (1956),
En Güzel Şarkı (1960).
Şiirler (yukarıdaki kitaplar ve bunlara girmemiş bazı şiirler, 1971),
Küba (1962),
Papaz Haluk (bir şairin mektupları, 1962),
İşte Hürriyet (1968),
Altın Destan Mustafa Kemal (Cumhuriyetin 50. Yıl dönümü Armağanı, 1973),
Yetmiş Yaşın Melankolisi (1975),
Unuttum (1979).
Roman:
Asfalt (1928),
Taşlı Tarladaki Ev (1944),
Çıkmalar, Yazan: Herhangi Biri (1965),
Herhangi Bir Roman Kitabıdır, Herhangi Biri (1965).
İlhami Bekir Tez'den Örnek şiir UNUTTUM Haydi Allahaısmarladık! Siz gelemezsiniz benimle beraber, Güneşlerin battığı yere gideceğim. Bitişlerin yeniden başladığı yer. Ne aldımsa onu doğadan aldım, Neyim varsa doğaya vereceğim, Kuşlar, böcekler, arılar, dalgalar, Selamlar olsun! Aranıza geleceğim!
Abdullah Ziya Kozanoğlu kimdir?

(d. 16 Ocak 1906 / ö. 29 Mart 1966)
İstanbul’un Beşiktaş semtinde dünyaya geldi. İlköğrenimini 1916'da Nişantaşı İttihat ve Terakki Mektebi'nde, ortaöğrenimini ise 1919’da Beşiktaş Genç Osman Paşa Ortaokulu'nda tamamladı. 1922'de Kabataş Lisesi'nden mezun olan yazar, daha sonra Yüksek Mühendis Mektebi'ne (Mühendis Mekteb-i Âlisi) girdi; ancak buradan mezun olamadan ayrılmak zorunda kaldı (Angın 2017). Mühendis Mekteb-i Âlisi'nden mezun olamadan ayrılma gerekçesi, burada öğrenimine devam ederken meydana gelen bir öğrenci ayaklanmasıdır. Abdullah Ziya Kozanoğlu, yükseköğrenimi sırasında yüksekokullar talebe birliğinin kurulması için mücadele etti. Bu mücadele esnasında gelişen bir vapur kaçırma olayı dolayısıyla okulundan ayrılmak zorunda kaldı. Mühendis Mektebi'nden ayrılmasının ardından Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'ne kaydoldu. Bu okulu başarı ile bitirerek 1929'da mezun oldu (Mocani 2011). Yükseköğrenimini kısa bir sürede başarıyla tamamlayan Kozanoğlu, Avrupa’ya giderek eğitimine burada devam etmek istedi. Ancak bu isteğini gerçekleştiremedi. Çeşitli gazetelerde yazılar yazdı. Adana Belediyesi Fen İşlerinde müdürlük, Maarif Vekâletinde kontrol şefliği görevlerinde bulundu. Spora ve sanata ilgili olan Kozanoğlu, 1942-1950 ve 1952-1955 yılları arasında Beşiktaş Jimnastik Kulübünün başkanlığını yaptı. Ardından bir arkadaşının tavsiyesi ile Arena Tiyatrosunun kurulmasını sağladı (Kaya 2010). Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenci iken dünyaca ünlü İsveç asıllı mimar Arnold Ernst Egli’den ders aldı. Sonraki yıllarda bu kişiden saygıyla bahsetti. Kozanoğlu, ayrıca bitirme projesi olarak Güzel Sanatlar Akademisi binasını tasarladı (Angın 2017). Kozanoğlu’nun Adana’da görev yaptığı dönemde verdiği mimari eserler arasında Adana Gazi Anıtı; Salihli, Manisa, Akhisar yatı mektepleri ile Akhisar Ortaokulu gibi çalışmalar yer alır (Angın 2017). Diğer önemli eserleri arasında Adana’da Kimyager Ali Rıza Bey Evi, Adana’da Foto Coşkun fotoğrafhanesi iç mekân düzenlemesi, Adana Şehir Stadyumu, Ziraat Haşarat Laboratuvarı, Adana Çınarlı İlkokulu sınıf ilavesi, Adana’da kira evi, İstanbul’da Son Posta Matbaası binası, Adana Erkek Muallim Mektebi tadil inşaatı ve cephe tasarımı, Adana Gazi Abidesi, Moda’da villa projesi sayılabilir. Taslak hâlinde olup yapılmamış projeleri de bulunan Kozanoğlu, bir süre sonra mimarlığı bırakıp müteahhitliğe yönelir. Mimari alanda ileri sürdüğü en önemli fikir, "Cumhuriyet Konutu" projesidir (Angın 2017). Kozanoğlu edebiyat dünyasına on dört yaşında iken Bizim Mecmua adlı dergide yayımlanan "Şairle Ekmekçi" adlı şiirle girdi. Mühendis Mekteb-i Âlisi'ndeki öğrencilik yıllarında Resimli Mecmua adı dergide dergi ressamı olarak çalıştığı dönemlerde ilk tarihî romanı olan Kızıl Tuğ’u kaleme aldı (Kaya 2010). Kozanoğlu’nun yazdığı tarihî romanlar çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinin en fazla okunan ve aynı zamanda en fazla basılan eserleri arasındadır. Abdullah Ziya Kozanoğlu, yazdığı romanların sinemaya ve çizgi romana aktarılması için de gayret gösterdi. Senaryoları ve uyarlamaları bizzat kendisi yaptı. Bu yönüyle Türkiye’nin ilk çizgi roman yazarları arasında yer aldı. Türk sinema tarihinde Cüneyt Arkın ile birlikte birer kült hâline gelen Malkoçoğlu ve Battal Gazi sinema filmleri, Kozanoğlu’nun eserlerinden ilham alınarak hazırlandı (Tolu 2011). Pek çok çalışmaya imza atan, farklı mecralarda ürün veren yazar, ardında gerek edebî gerekse mimari pek çok eser bıraktı. Abdullah Ziya Kozanoğlu, tarihî roman yazarlığı ile öne çıkar. Roman, Abdullah Ziya için bir araç olup, yazarın esas amacı, eserleriyle Türk insanına millî şuuru aşılamaktır. Yazarın roman kahramanları, bu nedenle millî özellikler ile doludur. Kendi millî kimliklerini her şeyin üzerinde tutan kahramanlar, güzel vasıflarla ve doğruluk, yardımseverlik, dürüstlük vb. gibi erdemlerle donatılmışlar, halka hizmet etmek için çalışmaktadırlar, bir diğer deyişle âdeta hayatlarını millete hizmete vakfetmişlerdir (Metin 2007). Ulusalcı bir yazar olan Kozanoğlu, 1930’larda oluşturulan ve Türklerin Osmanlı ve Selçuklu’dan önceki Orta Asya kökenine işaret eden Türk Tarih Tezi gündeme henüz gelmeden önce, Orta Asya’dan Avrupa’ya uzanan bir tarih hayalini popüler roman diliyle canlandırmıştır. Bu anlayışın, yazarın eserlerindeki mekân ve kahramanları olduğu kadar konu seçimini de etkilediği görülmektedir. Kozanoğlu, Cumhuriyet’in ve inkılâpların iyi bir savunucusu olmakla birlikte, ümmet anlayışından millet anlayışına geçmeye çalışan topluma eserleri ile millet olma şuurunu aşılamaya çalışmaktadır (Angın 2017). Eserlerinden hareketle Osmanlı Devleti'ni ve onun mirasını reddeden Kozanoğlu, bazı tarihsel gerçekleri çarpıtması ya da olduğundan farklı göstermeye çalışmasından ötürü edebiyat ve sanat camiasından çok eleştiri toplamıştır. Kozanoğlu’nun, rejimin âdeta bir misyoneri olarak benimsediği ulusçu yaklaşım, laiklik ilkesi ve Osmanlı’yı redd-i miras anlayışı, romanlarını olduğu gibi mimarlık yazılarını da şekillendirmektedir (Angın 2017). Kozanoğlu’nun, eserlerinde inkılapları benimsediği ve bunları halka da aşılamaya çalıştığı görülür. Ümmet anlayışının yaygın olduğu topluma millet bilincinin aşılanması için kendi ırkının üstünlüğünü özellikle vurgular. Kozanoğlu için Türklük ve Türk kültürü yüce bir değerdir. Türk birliği ve Türk'ün yüceltilmesi için çalışılmalıdır. Romanları konu, kahramanlar, dil ve anlatım bakımından hep Türk kültürü ve tarihi ile ilişkilidir. Birçok romanında özellikle de Kızıl Tuğ’da Türklüğü övmek adına Arapların yerildiği ve aynı eserin bazı yerlerde de İslam’a “Arapların dini'” gözüyle bakıldığı görülür. Kahramanları sonradan Müslüman olmuş tipler ise Türklüğünü unuttuğu için kötü olarak kabul edilir (Kaya 2010). Kozanoğlu’nun romanları pek çok araştırmacıya göre estetik kaygıdan uzak, popüler eserlerdir. Özellikle şahsi ideolojisinin ön planda olması, bu anlayışı doğrular niteliktedir. Eserlerinde sık sık tarihî şahsiyetlerin isimlerinin geçtiği, hatta bazılarında kahramanların gerçek birer tarihî şahsiyet olduğu görülür. Dolayısıyla Kozanoğlu’nun eserlerinde kahramanlar, gerçek ve kurmaca olmak üzere ikiye ayrılabilir. Benzer şekilde konu seçiminde de yazarın bazı eserlerinde gerçek olaylardan esinlendiği anlaşılmaktadır. Kozanoğlu’nun Patronalılar adlı eseri, konusunu tarihteki Patrona Halil İsyanından alır. Yazar, bu eseri ile Lale Devrindeki Osmanlı Devletinin -yönetici ve halk boyutuyla- bir portresini çizmeye çalışır. Fatih Feneri'nde; bir korsanın, Bizans tarafından öldürülen babasının kılığına girerek, İstanbul’un fethi için mücadele etmesi anlatılır. Hilal ve Haç, konusunu tarihten -Üçüncü Haçlı Seferinden- alan bir başka tarihî romandır. Kızıl Kadırga'da, Osmanlı donanmasının kontrolündeki Akdeniz’de hüküm sürmeye çalışan Kızıl Kadırga adlı korsan gemisinin yok edilmesi ve Kıbrıs’ın fethi, İnebahtı Deniz Savaşı gibi tarihî hadiseler anlatılmaktadır. Arena Kraliçesi'nin konusu Orta Asya'da yaşanan maceralara dayanır. Yazarın radyofonik olarak yazılan romanı Kubilay Han'ın Gelini, Kubilay Han ile Timur Barak Han arasında geçen olaylardan oluşur. Yazarın, en fazla okunan eserlerinden biri olan Kızıl Tuğ adlı romanını, Resimli Mecmua'da yayımlanan bir resmi ile alay eden yazarlara kızarak kaleme aldığı, daha sonra yazma serüvenine devam ettiği bilinmektedir. Bu eser kendisinden sonra yazılan eserlere ilham vermiştir. "Mesela, Suat Yalaz’ın 'Karaoğlan'ı, Kızıl Tuğ’daki Otsukarcı tiplemesinin bir uyarlamasıdır" (Türkmen 2008). Yazarın romanlarının yanı sıra konusunu tarihten alan çizgi romanları (Cengiz Han’ın Hazineleri, Tibet Canavarı, Altın Saçlı Kız, Kız Kulesi Kahramanı, Hülâgu’nun Gözdesi, Agahan’ın Yüzüğü vb.) ve tiyatro eserleri (Kozanoğlu, Tavşan Başı vb.) de mevcuttur. Romanlarının dili süslü anlatımdan uzak ve yalındır; ancak zaman zaman özellikle Türklüğü vurgulamak ve yüceltmek amacıyla eski Türkçe kelimelere yer verildiği de görülür. Eserleri millî şuurun oluşmasında ve gençler arasında okuma kültürünün yaygınlaşmasında etkili olsa da kahramanların ve bazı noktaların tarihsel gerçeklikle uyuşmaması, Kozanoğlu’nun sıkça eleştirilmesine neden olur.
Erman Şener kimdir?

1942 Afyon doğumlu Erman Şener İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Daha askerliği sırasında 1958 yılında gazeteciliğe başladı.
Özellikle sinema-magazin dalında yoğunlaşarak 1959-66 yılları arasında serbest muhabirlik yaptı. 1967-73 yılları arasında Ses Dergisi’nde çalıştı. 1973 yılında Milliyet Gazetesi’ne girdi. Bir dönem film eleştirmeni olareak görev aldı. Sinema üzerine yazı dizileri, Milliyet Sanat Dergisi’nde eleştiri ve incelemeleri yayınlandı. Mizahi bir dile kaleme aldığı yazılarla geniş bir okur kitlesine ulaştı. 1977-80 yıllarında Anadolu Üniveristiesi’ne öğretim görevlisi olan Erman Şener, 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda sinema dersleri vermeye başladı.
80’li ve 90’lı yıllar boyunca Milliyet gazetesinde film eleştirmenliği görevini, üniversitedeki göreviyle birlikte sürdürdü. Aynı dönemlerde TRT’de Türk sinemasının seçkin örneklerine yer verdiği Çarşamba Sineması kuşağını hazırlayıp sundu.
Gazeteciler Cemiyeti ve Sinema Yazarları Derneği - SİYAD üyesi olan Şener’in yazdığı kıtaplar arasında “Yeşilçam ve Türk Sineması”, “Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız”, “Festivaller”, “Sinema Seyircisinin El Kitabı”, “Ses Sanatçılar Ansiklopedisi”, “Arkın Sinema Sanatçıları Sözlüğü”, “Sinemaya Giriş”, “Televizyona Giriş” sayılabilir.
Şener, evli ve iki çocuk babasıydı. 29 Mart 2002'de aramızdan ayrıldı.
Necdet Varol kimdir?

Kanun sanatçısı, bestekâr, koro yönetmeni, araştırmacı, yazar ve eğitimci Necdet Varol, 1925 yılında İstanbul – Kireçburnu’nda dünyaya gelmiştir.
1950 – 1956 : Ankara radyosu, kanun sanatçılığı, repetitör, artist öğretmen, koro yönetmeni.
1956 – 1959 : İzmir radyo müdürü, basın-yayın-turizm bakanı İzmir il özel temsilcisi
1959 – 1960 : İstanbul radyosu; program md. ve müzik müşaviri, kanun sanatçısı, koro yönetmeni
1960 – 1962 : Bağdat üniverstesi güzel sanatlar enstitüsü kanun müderrisliği
1962 – 1968 : Bağdat Üniverstesi güzel sanatlar enstitüsü enterpretasyon profesörlüğü
1962 – 1968 : Ortadoğu-avrupa ; uluslararası müzik kongre ve konferansları üyelikleri
1965 – 1968 : Berlin Özerk Üniverstesi, müzikoloji yüksek sınıf öğrencilerine dersler, konferanslar uygulamalı seminerler, Berlin uluslararası, mukâyeseli dünya müzikleri kongresine çağrılı Türk delegesi
1968 – 1982 : Türkiye’ ye dönüş. İstanbul radyosu kanun sanatçılığı, koro yönetmenliği, imtihan, denetim, danışma kurul üyelikleri,
1975 – 1976 : M.E.B. Kültür Şûrâsı, Türk Mûsikîsi Komisyonu Üyesi,
1975 – 1982 : Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıkları: İst. T.M.D.K. Öğr. ve Yönetim Kurul Üyeliği,
1982 T.Ü.T.M.Devlet Konservatuarı Öğretim üyesi,
1986. MESAM Teknik Bilim Kurulu Başkanlığı,
1986 – 1996 : İ.T.Ü.T.M.Devlet Konservatuarı, Temel Bilimler Bölümü Öğr. Gör., Akademik Kurul Üyeliği, 2 operet denemesi, 1 bale, 2 âyin-i şerif, 3 durak, 30 ilâhi-tevşih.
29 Mart 2020'de aramızdan ayrıldı.
Comments