top of page

Gözüm Üstünüzde: Ataşehir'de çevre ve imar savaşımı-3

  • Yazarın fotoğrafı: HaberciGazete
    HaberciGazete
  • 24 Nis 2023
  • 15 dakikada okunur

(21 Nisan'da yayımlanan yazımda kişilerin yaşadıkları günün/çağın tanığı olarak eylemlerinin ve birikimlerinin toplumsal tarihin oluşmasında ne denli önem taşıdığına değinmiş ve o yazımı şöyle bitirmiştim:

" Kimi kişiler de akıp giden zaman içinde kendini doğru yerde konumlandırmamış olmanın sancısını duyar sonraları; olayların oluşu sırasında doğru pozisyon almamaktan, susmaktan, edimsiz kalmaktan rahatsız olur ya da rahatsız olmuş görünmeyi kendi çıkarına daha uygun görür ve ortaya atılır: Ben de ordaydım, ben de tepki verdim, ben de mücadele ettim, ben de, ben de... Bu insanın/insanlığın siyasal, ekonomik, kültürel, sanatsal toplamda sınıfsal tarihinde rol kapma girişimi; olayların içinde yer almış, akışın toplumun/ulusun çıkarına/yararına gelişmesine omuz vermiş kişiler/sınıflar daha yaşarken, yaşanmışlıkları tazeyken ortaya konulduğunda bilmeyenler için puan kazandırıcı bir tutum olsa da, bilenler hele de yaşayanlar için 'komik' bir olgudur."

Bu seri yazıda her şey yerli yerine oturacağı, belgeler ve verilere dayanılacağı için son tahlilde ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.

Serinin ikinci yazısında (22 Nisan) bugün adını ilçeye armağan eden Ataşehir Uydu Kent projesi kapsamında yapılan imar değişikliklerine karşı verilen savaşımın önceki evrelerini aktardık sizlere. Doğal olarak Amerikayı her gün yeniden keşfetmek gerekmediği için bütün yaşamımızı bir nehir söyleşiyle dilimizden ak kâğıtlara döken (toplam 1900 sayfa) Korkut Akın'ın Yitik Umutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı kitabından alıntıladık süreci. Konuyu örgütlü olmak için Ataşehir Sakinleri Dayanışma Derneği'nin canlandırılmasına değin getirdik. Aynı kitaptan sürdürüyoruz tarihe düştüğümüz notları. Korkut soruyor ben yanıtlıyorum. Alâettin Bahçekapılı)


-Yönetim kimlerden oluşuyordu?

-Doğrusu seçme-eleme şansımız yoktu: Kim elini taşın altına sokmak istemişse kapımızı açtık. Kimlerdi? Semiramis Ersipahi, Şengül Altıok, A. Kadir Turgut, Zeki Kar ve ben.

Ataşehirlileri kaynaştırmak, sağlıklı ve kimlikli bir kent yaratılmasına katkıda bulunmak için özveriyle çalıştık: Dayanışma yemekleri, kültür gezileri, söyleşiler, özel gün kutlamaları düzenledik. Ada yönetimleriyle ve Kadıköy Belediye yetkilileriyle bir araya geldik; işbirliğini geliştirmek, görüş alışverişinde bulunmak için… Üyelerle ve Ataşehirlilerle iletişim sağlamak amacıyla Ataşehir Mektubu adıyla bir bülten yayımlamaya başladık.

2004 yılını proje yılı ilan ettik. Büyük hedefler koyduk önümüze; 1996’dan beri Kültür Merkezi yapılmak için ayrılan ancak bir türlü başlanamayan Ataşehir Kültür Merkezi’ni yapmak/yaptırmak için Kadıköy Belediyesi’ne başvurduk. “Arsayı bize devret, biz yaparız” dedik.


- Verdiler mi?

- Vermediler tabii ki… İsteyenin bir yüzü kara…

- …vermeyen zenci.

- Bizim amacımız zaten, kim yanımızda, onu test etmekti.


Önce Ataşehir Toplantıları adıyla bir dizi etkinlik düzen-lemeyi kararlaştırdık. 20 Mart 2004’te Ataşehir Rotary Kulübü’yle işbirliği yaparak gerçekleştirdiğimiz toplantıda “Nasıl bir Ataşehir istiyoruz”u tartıştık. Açış konuşmasında Ataşehir`de yaşamanın bir ayrıcalık olduğuna dikkat çektim ve “bu nedenle de, yerel yöneticilerden, yatırımcılara, planlı bir kentleşmeyi çıkarlarına uygun görmeyenlerden, kentin içinde ve çevresindeki varsıllığı pazarlamak isteyenlere kadar herkesin gözü Ataşehir`in üstünde” dedim. Daha sonra şunları ekledim: “İmar planlarında park ve yeşil alan olarak tasarlanan alanlarda, kondu tarzı yapılaşma ile Ataşehir`in belirli oranda ihtiyaca yanıt verecek altyapı kapasitesini kullanmaya yönelik eklemlenmiş yapılaşmaların yerel yönetim organlarınca teşvik edilmesinin önlenmesi gerekir. Ataşehir`e yük ve sorun getirerek planlı kenti kapasitesinin kaldıramayacağı büyüklükte ve yoğunlukta binalar yapılması sorunları artıracaktır. Başlangıçta yeşil alan, park, sosyal tesis, çiçek serası, spor tesisi olarak planlanan arazilerin, plan tadilatları yapılarak, Ataşehir projesinin tasarım ilkelerine aykırı olarak yapılaşmaya açılması engellenmelidir. Ataşehir`in ve Ataşehirlinin çıkarı çevredeki yeşil alanların plan ilkelerine uygun olarak aynen korunmasındadır. Bu haksız, emeksiz isteklerin geri çevrilmesi/geriletilmesi gerekir. Bunu da, başkaları değil, Ataşehirliler yapmalı/yapabilir.”

Toplantıyı, Ataşehirlileri dinlemek ve görüşlerini almak amacıyla düzenlediğimizi vurguladım ve şöyle bitirdim: “Gelecek günler daha büyük sorunlar yüklü, sahip çıkmazsak, var olan sorunlar da çözümsüz kalacak. Bu nedenle, çok kullanılmış, ancak doğru bir sözü yineliyoruz: ÇareSİZsiniz. ‘Sen yoksan bir eksiğiz’ STK`larının ünlü sloganıdır. Biz, ‘SİZ YOKSANIZ ÇOK EKSİĞİZ” diyoruz.




Toplantıda Rıza Neptün, Doğan Yılmaz, Turgut Tüfekçi, Kıvanç Eray, Mehmet Çiçek, Ayten Göçmen, Tamer Gürsoytrak, Köksal Baydere, Osman Biber ve Esin Küken söz alarak karşılaştıkları sorunları ve düşledikleri Ataşehir’i anlattılar.


Bu toplantımız yerel seçim öncesine denk düştüğü için Kadıköy Belediye Başkan adayları ile mahalle muhtar adayları da katılarak görüşlerini bizlerle paylaştı. Kadıköy Belediye Başkanı, CHP’nin yeniden adayı Selami Öztürk, “Ataşehir’in bir uydukent olarak kurulmadığını, ama uydukent gibi satıldığını” açıklayarak Kadıköy Belediyesi olarak hiçbir plan tadilatı yapılmadığını, 5000’lik planlarda değişiklik yapmak için “örgütlü olarak başvurulursa” gereken desteği vereceklerini dile getirdi. AKP Kadıköy Belediye Başkan adayı Ümit Özerol da “Ataşehirlilerin ev alırken böyle bir yoğunlukla karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Bugün sorunlarla yüzyüze bırakılmış. Bunları çözmek için başkan olmaya gerek yok” diye konuştu. Özerol, “İstek üzerine Ataşehir-Bostancı hattına hemen otobüs koyduklarını” söyleyince, kendimi tutamadım “Sayın Özerol, İBB’de Ulaşımdan sorumlu başkan yardımcısı olduğunuzu biliyoruz, 10 yıldır İstanbul’u siz yönetiyorsunuz, Ataşehir’de de 10 yıldır yerleşim var. Seçim öncesi değil de, ihtiyacı gördüğünüzde bu hizmeti yapmanızı beklerdik” dedim. Yanıt verilebilecek bir tepki değildi. Zaten seçimden sonra o otobüs hizmeti de kaldırıldı.

“Nasıl bir Ataşehir istiyoruz?” toplantısında SHP Kadıköy Belediye Başkan Adayı F. Çiğdem Aydın, Atatürk Mahallesi muhtar adayları Necaettin İlme, Leyla Yeşim Şaylan ve Şerif Bakır da seçime katılacak kişiler olarak konuştular.



Bu seçim sürecinde Ataşehirliler siyasilerin ilgi odağıydı. İktidarın Kadıköy adayı Özerol’a destek istemek amacıyla Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da Ataşehir’e gelenler arasındaydı. Unakıtan’ı bulmuşken, Ataşehir’de bazı sosyal donatı alanlarının TOKİ tarafından satıldığını, bizim bunu içselleştiremediğimizi söyledim. Çevre Kurtuluş Savaşı kitabımı da armağan ettim. Gece yarısı telefonum çaldı. “Alâettin Bahçekapılı mısınız?” “Evet.“Ben Sayın Maliye Bakanı Unakıtan’ın koruma müdürüyüm. Telefonunuzu kapatmayınız, Sayın Bakanım görüşecek.”

Biraz bekledim.

“Alooo. Sayın Bahçekapılı.”

“Buyurun. Benim.”

“Kitabına baktım. Çok değerli. Sen duyarlı bir insansın, belli oluyor. Bana söylediğin hususu araştırdım. TOKİ Başkanına sordum. Evet, haklısın. Mahallenizin sosyal tesisi önün-deki tenis kortu olarak kullanılan arsayı satmışlar. Ama bundan sonra böyle bir şey olmayacak. Olursa, hemen TOKİ Başkanı’na itiraz edin. Başkan Erdoğan Bayraktar’dır. Sana telefon numarasını yazdırıyorum. Ama bu adamlar bürokrattır; bakarsın telefonuna çıkmaz. O zaman ‘Ben Unakıtan’ın arkadaşıyım’ de… Benden sana izin. Bundan sonra böyle bir şey olmayacak…”

Bu telefon konuşmasını kayda almıştım; hâlâ saklarım.

-Peki, ondan sonra “böyle bir şey” olmadı mı?

Olmaz olur mu! Anadolu’da nasıl derler bilirsin: Turpun büyüğü heybede.





Ataşehir Mektubu, S 1, s 3


-Televizyon diliyle mi söylesek; “Az sonra.”

-Evet, öyle söyleyelim. Heybedeki turpun büyüğünü az sonra anlatırım… Biz, o sırada, Ataşehir’in sorunlarını çözme konusunda baskı unsuru olacak, üstlendiği özgörevden maddi ve manevi olarak üstün başarıyla çıkabilecek bir örgütlenme modeli üzerinde çalışıyoruz. Bu amaçla “Ataşehir Toplantıları”nın ikincisini düzenledik; “Nasıl Bir Örgütlenme İstiyoruz?” Her zamanki gibi titizlilikle 16 sayfalık bir rapor hazırladım; Dernek’in genel durumu, Ataşehir’in ada yöneticileriyle de görüşerek saptadığımız sorunları, dünyanın ve Türkiye’nin çevresel, kültürel sorunlarının neler olduğu, sorun çözmede yöntemin nasıl olması gerektiği, halkın katılımının yöntemleri ve bu yöntemleri sınırlayan etkenler, örgütlenmede Dernek-STK Ortak Platformu ya da Kent Meclisi seçeneklerinden hangisini yeğlemeliyiz? Bu içerikteki raporu çoğaltıp dağıtarak 28 Nisan 2004’te toplantıya çağırdık komşularımızı. Canlı, coşkulu bir tartışma toplantısı oldu.


Açış konuşmamda örgütlü olmanın önemine değinerek şöyle dediğimi anımsıyorum: “Bu şekilde toplumun yönetenleri ile yönetilenleri arasında yadsınamayacak bir işbirliği, duyarlılık ve birlikte yönetim tarzı oluşmaktadır. Diğer bir deyişle halkın yönetime katılımı, katılımcı bireylerin organizasyonunda geçmektedir.

Çözümün gerçekleşebilmesi için de, Merkezi idare, Yerel yönetimler, Meslek Örgütleri, Akademisyenler, Parlamenterler, Sendikalar ve Gönüllü kuruluşlar, yani toplumun her kesiminin bir KUVAYI MİLLİYE ortaklığında birleşmesi gerekmektedir.

Bu noktada sivil hareket yaşamsal bir önem kazan-maktadır. Çünkü, bu yeni anlayış, bu Kuvayı Milliye ortaklığı açıklık ve saydamlığı oluşturacak, dolayısıyla TEMİZ TOPLUM arayışlarına bir yanıt olacaktır.

Bu yeni anlayış, demokratik bir işbirliği ve dayanışma kültürünü ve etiğini de simgeleyeceği gibi toplumun ve yönetiminin toplam kalite ve meşruiyet açısından etkinliğini de yükseltecektir.

Ayrıca, sivil hareketin gelişmesi halk içinde aktif katılımı, sahiplenmeyi ve bir araya gelerek ülke sorunlarını saptamayı, ilgili-yetkili-etkili yandaşlarla/ortaklarla konuşarak çözüm projelerini oluşturmayı ve projeler doğrultusunda eylem birliği yapmayı sağlayacaktır.”

3 saat süren toplantıda, söz alan Ataşehirliler, 1995’ten beri var olan derneğin özgörevinin çevre ve kültür konularını da içerecek biçimde genişletilmesi, ekonomik yapısının bireysel ve ada yönetimlerinin katkılarıyla güçlendirilmesi, üye sayısının arttırılması ve etkinliklere katılımın çoğaltılması, başkaca bir örgütlenme modelinin aranmasına gerek olmadığı düşüncelerini dile getirdiler. Bizim de dernek yönetimi olarak ulaşmak istediğimiz hedef buydu: Ataşehirlinin hak ve çıkarlarını savunacak yapının dernek olduğunu, başka amaçlarla kurulan ya da müteahhitlerin arkasında olduğu yapılanmalara “itibar edilmemesi” gerektiğini kom-şularımıza onaylattık… Toplantıdan ilginç bir sonuç da çıktı: “Kadıköy, Ataşehir’in gelecek vizyonunu taşıyamaz, biz ayrı bir belediye olmalıyız.”

Bu, siyasilere bir uyarı ve topluma atılmış bir işaret fişeğiydi. Doğal olarak, böylesi düşünceleri ortaya attığımız için dikkatleri üzerimize çekmekte olduğumuzun da bilincindeydik. Bunun bize dönük tehlike içerebileceğini de biliyorduk.

Hatırları kalmasın, tartışmalara katılan ve “maddi-manevi” desteklenmemizi içeren komşularımızın -hiç değilse- adlarını anmalıyım: Dernek’in kurucu başkanı Av. Burhan Cahit Akıncı, Necaattin İlme, Ali Uysal, Toplu Yapı Yöneticisi Ali Kartal, emekli amiral Turgay Beltan, Ataşehir Rotary Kulübü Başkanı Köksal Baydere, Cemal Kuşakçı, Yusuf Doğru, Rahmi Makul, Turgut Tüfekçi, Yusuf Tatar, Erdinç Orhan ve Babür Ersipahi.

- Ağabey, özellikle iki tümcenden yola çıkarak bir istekte bulunacağım: O zamanın Maliye Bakanı rahmetli Unakıtan’ın gecenin bir saatinde arayıp “bundan sonra sosyal donatılardan arsa satışı olmayacak” demesi üzerine “turpun büyüğü heybede”ymiş yorumunu yaptın. Ardından da, “siyasilere uyarı niteliğinde işaret fişeği” özelliği taşıyan talepleriniz nedeniyle “bunun bize dönük tehlike içerebileceğini biliyorduk” dedin. Bu iki olguyu ete-kemiğe büründürmeni isteyeceğim.

-İkisi de çok somut olaylara, olgulara dayanıyor:

Biz, 28 Nisan 2004’te “Ataşehir’de nasıl bir örgütlenme istiyoruz?” üzerinde tartışırken, merkezi yönetim başka hazırlıklar içindeymiş, sonradan öğrendik. Tam da 1 gün sonra 29 Nisan’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, İmar Yasası’nın 9. Maddesindeki yetkiyi kullanarak 1/5000 ölçekli Ataşehir Nazım İmar Planları’nı “re’sen” onaylamış. Başbakanlık’a bağlı Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin iştiraki olan Emlak GYO AŞ’nin girişimiyle hazırlanan bu planlarda Ataşehir’in yürürlükteki imar planı yok sayılıyor ve yeni yapılaşmalar getiriliyordu; ayrıntıları ve yeni plan yapılmasının ardındaki gerekleri o aşamada bilmiyorduk. Biz planlardan gerekli askı işlemlerinin ve uygulama planlarının yapılması için, yerel yönetime ulaştırıldığında haberdar olduk. Bu planlar gerçekten “heybedeki büyük turptu.”

İkinci olguyu yani tavrımızın nasıl bir tehlikeyi üzerimize çektiğini süreci anlatırken açıklayacağım.

-Planların değiştirildiğini öğrendiğinizde neler yaptınız dernek olarak?

-Hemen inşaat mühendisi, şehir plancısı ve hukukçudan oluşan bir izleme kurulu oluşturduk. Plan değişikliklerini ve arsa satışlarını incelemeye aldık. Bilgi toplamak için merkezi Ataşehir’de bulunan Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’ndan “randevu” istedik. Verilmedi. Şeffaflıktan uzak bu tutumu protesto ettik, Büyükşehir ve Kadıköy belediyeleriyle ilişkiye geçtik. Bilgileri topladık, Emlak GYO Genel Müdürlüğü’ne yeniden başvurduk. Genel Müdür Feyzullah Yetgin’di. Ben, Zeki Kar ve Köksal Baydere’den oluşan ekibi kabul etti Yetgin ve “Ataşehir’i daha değerli hale getirmek için çalıştıklarını” söyledi yalnızca. Ketum davrandı.

-Yalnızca merkezi yönetimin iş ve işlemlerine karşı mı mücadeleniz, yoksa yerelde de sorun var mı?

-Olmaz olur mu! Bölgenin bağlı olduğu Kadıköy Belediyesi ile de çekişme halindeyiz: Bak, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde hazırladığımız rapor bu. “Kimlikli bir kent” için yerel düzlemde neler yapılabileceğini raporlaştırıp bildiriyoruz belediyeye. Başkan Selami Öztürk kabul ediyor bizi; ama raporda itiraz ettiği birçok şey var. Özellikle parklardaki büfe yerlerinin kiraya verildikten sonra işletmecilerce genişletilmesine, parkların bir tür işgal edilmesine itirazımızı ve rapordaki belge niteliği taşıyan görsellerin üzerini çizerek gösteriyor tepkisini. Bu tavra alışmamız gerekecekti; çünkü ilçe olduktan sonra, parklardaki bu yapılaşmalar hep sorun oldu yöneticilerle aramızda, STK temsilcisi ya da gazeteci olarak. Neyse…

Ataşehir’deki gelişmeleri, imar planı değişikliklerini, çevre ve yönetsel sorunlarını çok miktarda bastırdığımız ve kapı kapı dolaşarak Ataşehirliye dağıttığımız Ataşehir Mektubu’nun yeni sayısıyla duyurduk.

Şöyle diyorduk orada:

“Ataşehirlinin Haklarının Yok Edilmesine İzin Verilemez...

Ataşehir’in ve Ataşehirlilerin haklarını ve çıkarlarını savunmak, yaşanabilecek daha uygar koşullar yaratılmasına katkıda bulunmak, var olan güzelliklerin



Kadıköy Belediyesi’ne sunduğumuz raporumuzun 1. sayfası


korunmasını ve gelecek kuşaklara da kalmasına sağlamak İstanbul Ataşehir Sakinleri Dayanışma Derneği’nin başlıca misyonudur. Bu görevi yerine getirmek için, hiçbir güçlükten yılmadan, hiçbir güçten korkmadan, duyarlılığımızı ve uyanıklığımızı bir an bile elden bırakmadan ‘nöbetteyiz.’ Bu nöbetimiz her an ve durumda sürüyor. Çünkü, Ataşehir’in üzerinde ‘kara bulutlar’ dolaşıyor. Çünkü Ataşehir’in ve Ataşehirlilerin hakları ve çıkarları ağır bir ‘saldırı’ altında. Bu ‘kara bulutlar’ın nereden geldiği, bu ‘ağır saldırının’ kimlerden kaynaklandığı, bu Ataşehir Mektubu’nun içeriğinden anlaşılacaktır. Ben burada özetlemeye çalışacağım.

Birçoğumuzun tatilde olduğu yaz aylarında da derneğiniz nöbetteydi. Ataşehirlilerin haklarını ve çıkarlarını, Ataşehir’in kentsel özelliklerini korumak için nöbet tuttuk gece gündüz.

Neden nöbetteydik?

Nöbetteydik, çünkü; Ataşehir’in, bir süredir merkezi yönetimin ilgi alanında olduğunu biliyorduk. Nöbetteydik, çünkü; merkezi yönetimin, göreve geldiğinden beri, her şeyi gelire dönüştürme tutumu içinde bulunduğunu görüyorduk. Nöbetteydik, çünkü; Ataşehir ve çevresinin rant kapısı olarak görüldüğünü biliyorduk. Çevremizde yeni yerleşimler oluşu-yordu; yeni yollar açılıyordu; bazı kooperatifler yoğun yapılaşma için girişimlerini sürdürüyordu; kamunun eline geçen Ataşehir’deki bazı birimlerin işlevleri değiştirilerek satışı gerçekleştiriliyor; ‘uydu kent’ olamayan Ataşehir’in ‘uygar kent’ olmasının önüne engeller dikiliyordu. Bütün bunlar, uyanık durmamızı, duyarlılığımızı sürekli kılmamızı gerektiriyordu. Şubat ayında Ataşehir Bulvarı’nın kuzey bölümünün bir şirkete verildiği duyumunu aldık. Yürürlükteki imar planına göre, oraya, ancak, alçak katlı ticaret merkezi ve sosyal donatılar yapılabilirdi. Ortada imar planı değişikliği de yoktu. Gelişmeleri endişeyle izliyorduk. Nitekim bu endişe-mizde haklı olduğumuzu bir süre sonra gördük. Başbakanlık bağlı Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin iştiraki olan Emlak GYO AŞ’nin girişimiyle Ataşehir’in yürürlükteki imar planı yok sayılarak, yeni bir imar planı hazırlandı. Bu plan Bayındırılık ve İskan Bakanlığı’nca 29 Nisan 2004’te, İmar Yasası’nın 9. maddesindeki yetki kullanılarak ‘re’sen’ onandı ve gerekli askı işlemlerinin ve uygulama planlarının yapılması için, yerel yönetime ulaştırıldı. Planı İstanbul’a ulaştığı gün inceledik: Hem yapımı tamamlanan Doğu Ataşehir’in ticaret ve sosyal tesis alanı olarak ayrılan bölümüne, hem de inşaatına hiç başlanmayan Batı Ataşehir’e çok yoğun bir yapılaşma ve nüfus getirildiğini gördük. Kentsel donatılar, toplumsal yaşam alanları ve yeşil alanlar azaltılıyor, nerdeyse iki misli konut yapımı amaçlanıyor ve iki kat nüfus yoğunluğu bölgeye mon-te ediliyordu. ‘Pazarlaması’ önceden yapılan bir ‘planlama’ karşısındaydık.

Bu plan Büyükşehir Belediyesi’nce çok hızlı biçimde incelemeye alındı. Büyükşehir Belediyesi Planlama ve İmar Daire Başkanlığı’na bağlı Şehir Planlama Müdürlüğü’nün olumsuz görüş bildirmesine rağmen, plan Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından onaylandı ve askıya çıkarıldı. Ataşehirlilerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu plana bir ay içerisinde itiraz hakkı vardı. Ataşehir’in haklarını ve çıkarları savunan tek sivil toplum kuruluşu olarak plana askı süresinde itiraz ettik, bazı Ataşehirlilerin de itirazını sağladık. Bu aşamada TMMOB Mimarlar Odası’nın, Şehir Plancıları Odası’nın, bilimadamlarının yeni Ataşehir İmar Planı hakkındaki görüşlerini ve hukuksal gerekçeleri saptadık. Genel Müdürlüğü Ataşehir’de bulunan Emlak GYO AŞ yetkilileriyle görüştük. Bundan sonra yapılacak iş, plan askıdan indirildikten sonra itirazlarımız gözönüne alınmazsa ve dilekçelerimize yanıt gelmezse yasal yollara başvurmaktı. Bugünkü durumda, Ataşehir’de yaşayanlar ve dernek olarak konuyu yargıya götürmüş; planın iptal edilmesini istemiş durumdayız. Ayrıca hem Kadıköy Belediyesi’ne, hem de Büyükşehir Belediyesi’ne planın uygulanmaması, başlayan inşaat faaliyetlerinin durdurulması için dilekçelerle başvurduk. Duyarlı, uyanık, çağdaş bir kentte yaşamak isteyen, haklarını savunan, çıkarlarını koruyan Ataşehirliler, açılan davalarımıza (TMMOB Mimarlar Odası’nın yapacağı gibi) ‘müdahil’ olabilirler, yerel yönetimlere verilen dilekçeleri destekleyebilirler. Bunun için derneğimiz her türlü yardıma hazırdır.



Sosyal tesis ve park yapılacağı vaat edilen alanın önceki durumu


Plana itiraz noktalarımızdan bazıları şunlardır: Yürürlükteki imar planında, bölgemizdeki yapı yoğunluk oranı 1,5-2 iken yeni imar planında 2,5 emsal yapılaşma getirilmekte, bu da büyük bir yapı ve nüfus yoğunluğuna yolaçmaktadır. Biliyorsunuzki, yaşadığımız bölgede (Kadıköy’de) ortalama emsal 2.07’dir. Planın tümünde yeşil alanlar azaltılmıştır. Kentsel donatılar, toplumsal hizmet alanları küçültülmüştür. Örneğin; Ataşehir Bulvarı’nın kuzeyindeki (Ata Blokları’nın önündeki) 15 dönümlük (yürürlükteki planda az katlı ticaret merkezi ve sosyal tesis planlanan) arazide 3500 konut yapılması planlanmış ve 15 bin nüfus yerleştirilmesi hedef-lenmiştir. (Kaldı ki, inşaatçı firmanın aylar öncesinden 3.500 konut yapacağını ilan etmesine karşın, Emlak GYO, yapılacak konut sayısını 2.290 olarak açıklıyor, demek kipazarlık sürüyor.) Ruhsat işlemlerinin tamamlanmasını bile bekle-meden yapımı için faaliyete geçilen bu konut alanında hiçbir sosyal donatı yoktur. 5 bin kişilik nüfusa bir ilköğretim okulu olması gerekirken, buraya yerleşecek yaklaşık 15 bin nüfusa hiçbir okul ve sosyal yapı planlanmamıştır. Belli ki, yeni gelecek nüfusun toplumsal gereksinmelerinin külfeti, şu andaki Ataşehir’in kentsel donatılarına yüklenecektir. Bir başka örnek; Ataşehir’in batı bölgesinde de eski planda 31 bin kişinin yerleşmesi öngörülüyorken, bu rakam 68 bine çıkarılmıştır. Bu Anadolu’da birçok kentin nüfusundan daha fazladır.

Bu plana Şehir Plancıları Odası da kendi görüşleri doğrul-tusunda itiraz etmiştir. Büyükşehir İmar Müdürlüğü de planı uygun bulmamış, şehircilik ve yasalar açısından sakıncalı bulmuştur. Kadıköy Belediyesi, plandaki tüm olumsuzlukları saptamış, ancak yalnızca ‘belediye hizmetlerinin görülmesi’ açısından bazı alanların ‘belediyeye bırakılması’ istenmiştir.

Sonuç olarak, Ataşehir’in üzerinde ‘kara bulutlar’ dolaşmaktadır. Ataşehir’in ve Ataşehirlilerin hak ve çıkarları ‘saldırı’ altındadır. Şimdi, rant sağlama kaygısıyla hareket edenleri durdurmak; çağdaş, huzurlu, kent bilimine uygun bir ortamda yaşamak için bütün görev Ataşehirlilerdedir.

Unutmayınız, biz nöbet tutmayı sürdürüyoruz.

Unutmayınız, çaresizsiniz, çare sizsiniz.”

- Ağabey, çevre sorunları olmayan, çağdaş, huzurlu, kent bilimine uygun bir ortamda yaşamak isteğiyle çıktığınız yolculukta komşularınızı yanınızda bulabildiniz mi? Sonraki gelişmeler nasıl oldu?

-Bizim amacımız ve STK tavrımız, her şeyde toplumun ve kamu çıkarı için, yasalara, mevzuata, planlama ilkelerine uygun hareket edilmesiydi. Bu da ancak toplumun katkısıyla olabilirdi. Toplumu harekete geçirmek için de “bilgi sahibi olmaya” gereksinme vardı. Bu amaçla her yolla komşularımızı bilgilendirdik. Bülten, web sitesi ve birebir görüşmeyi yeterli görmedik, geniş katılımlı bir toplantı daha yaptık. Toplantıda ben, Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi temsilcisi Yük. Müh. ve Mimar Yıldız Uysal, “Ataşehir sakini” olmadığını, “Ataşehir öfkelisi” olduğunu ifade eden Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Kocasakal yeni planın kentleşme ve planlama kriterlerine ve yasalara uyulmadan yapıldığını, böylece suç işlendiğini belirten konuşmalar yaptık.

Toplantıya katılan Ataşehirliler de derneğin dava açarak verdiği mücadeleye destek olacak biçimde görüş ve düşüncelerini dile getirdi. Yaklaşık 4 saat süren toplantı sonunda, Ataşehir sakinleri, derneğin ‘planın iptali ve yürütmenin durdurulması’ için açtığı davaya müdahil olarak katılınması yönünde karar aldılar. 60 Ataşehirli davaya “müdahil olmak üzere” hemen başvurdu.

Örgütlü tepki karşısında merkezi yönetim dilekçelerimizdeki itirazlarımızın bazılarına yönelik küçük değişiklikler yaptı planlarda. Yeterli miydi bunlar? Hayır. Ama Bayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın savunmasına veri oluşturuyordu. Her değişiklik bizim yeniden dava açmamızı gerektirdi. Davacı olarak Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi ve derneğimizin yanı sıra ben de “bireysel olarak” davacı oldum. Bunda, sivil toplum kuruluşlarında bazı duyarlılıkların yönetimin değişmesine bağlı olabileceğini yaşayarak görmenin rolü vardı. Çok da haklı olduğum kısa sürede ortaya çıkacaktı… Sonra anlatırım. Bazı Ataşehirliler de davalara “müdahil” oldu. Avukatlığımızı İlyas Bulçay yapıyordu. Ümit Kocasakal da bireysel olarak dava açtı. Bir süre sonra, Emlak GYO A.Ş. de mahkemeye başvurarak “davaların birleştirilmesini ve müdahil olmayı” istedi. Dilekçelerinde şöyle dediler: “davacı ne yazık ki bireysel çıkarlarını, kamusal yararlardan ön plana alan bir yaklaşımla, bu deprem güvenlikli alanın yeni yerleşime açılmasından rahatsızlık duymakta ve planların iptali ile Ataşehir’de halen yerleşik bulunan kişilerin sahip olduğu haktan başkalarının yararlanmasının engellenmesini talep etmektedir.

-Vay, yenilir, yutulur suçlama değil.

-Bize de çok ağır geldi. Hele “kamu yararı ilkesi, davacı iddialarının aksine, davacı ile birlikte bu bölgede halen yaşayan küçük azınlığın sahip olduğu güvenlikli ve çağdaş bir alanda yaşama hakkından, daha çok sayıda insanın faydalanmasını gerektirmektedir” demeleri, merkezi yetkililerin “binalarının önü kapanacağı için gürültü çıkarıyorlar” yollu konuşmaları bizi üzmekle birlikte yolumuzdan döndüremedi. Bu arada ulusal basında haber olmaya başladık. Cumhuriyet gazetesinde TMMOB Mimarlar Odası Başkanı ve yazar Oktay Ekinci duyarlılıkla dolu, etkili bir köşe yazısı kaleme aldı.



Ataşehir'de Ata'ya Yakışmak

Vaktiyle İstanbul'un Aksaray Meydanı'nda, şimdi adına "metro" (!) denen trene benzer tramvaya ait ana durakların bulunduğu yerde, tek katlı, salaş ve kaçak dükkânlardan oluşan bir çarşı vardı.

Meydanın şimdiki düzenlemesi için bu "gecekondu çarşı”nın yıkılması gerekince, esnafın bulduğu çözüm, Vatan Caddesi tarafına bir "Atatürk büstü" dikmek oldu... Böylece çarşının o bölümüne yıllarca "dokunulamadı"…

Pertevniyal Lisesi'nde okurken izlediğimiz bu olay, izleyen yıllardaki kimi "Atatürkçülere" karşı bakışımız için de hep "ilk ders"lerden biri olmuştur. Hele bazı yeni yerleşmenin ya da tesisin adına hiç gereği yokken "Atatürk" deniliyorsa mimarlık sezgilerimle birlikte mutlaka "gizlenen bir aykırılık" olduğunu düşünmeden edemiyorum...

“Habitat”a darbe

Nitekim, bu endişemi doğrulayan gelişmelerden biri de meğer Alaşehir'de yaşanıyormuş. Emlak Bankası'nın, İstanbul'un Avrupa yakasındaki "Ataköy"de gösterdiği o "eski özenin", Asya yakasındaki "Ataşehir"de de sürmesi beklenirken tam tersine uygulamalar var...

İlk kuruluşundaki bilimselliği ve toplumsal hakları gözeten planlaması nedeniyle "Habitat ödülü" alan yerleşim kararlarını, yeni "rant projeleriyle" değiştiriyorlar. Yine Atatürk'ün kemiklerini de sızlatacak şekilde, "halka ve kamuya ayrılmış alanlar üzerinde" bile yeni yapı ve tesis alanları yaratarak "Ataşehirlilerin" kentsel haklarını yok ediyorlar...

Bu niyetlere karşı "sağlıklı ve çağdaş yaşam" mücadelesi veren semt sakinleri de aralarında örgütlenerek kurdukları dernekler eliyle imar talancılarına karşı aylardır "direniş" halindeler...

Dernek başkanı ve yıllarını çevre, kent, kültürel hakların savunulmasına adamış dostumuz Alâettin Bahçekapılı diyor ki:

"Ataşehir'deki bazı birimlerin işlevleri değiştirilerek satışı gerçekleştiriliyor; Toplu Konut İdaresi'nin(TOKİ) iştiraki olan Emlak GYO AŞ'nin girişimiyle Ataşehir'e yeni bir imar planı hazırlandı; Bayındırlık ve iskân Bakanlığınca da 29 Nisan 2004’te onandı Plan, hem yapımı tamamlanan Doğu Ataşehir'in ticaret ve sosyal tesis alanı olarak ayrılan bölümüne hem de inşaatına hiç başlanmayan Batı Ataşehir'e çok yoğun bir yapılaşma ekliyor Kentsel donatılar, toplumsal yaşam alanları ve yeşil alanlar azaltılıyor, neredeyse iki misli konut yapımı amaçlanıyor ve iki kat nüfus yoğunluğu yükleniyor…"

Yine Bahçekapılı'nın deyimiyle "pazarlaması bile önceden yapılan bir planlama" ile karşı karşıya Ataşehir... Büyükşehir Belediyesi Planlama ve imar Daire Başkanlığı'nın olumsuz görüş bildirmesine rağmen başkanlıkça da onaylanan rant planına duyarlı Ataşehirliler itiraz etmişler; dernekleri de iptal istemiyle dava açmış durumda...

'Adını' da korumak için

Ataşehir'in 31 bin kişilik batı bölgesini 68 bin kişiye çıkaran planda, aynı yere, aynı altyapıya ve aynı yaşam alanlarına 2 katından fazla yoğunluk vermek hangi şehircilik anlayışının ürünüdür?

Bahçekapılı bunu sorunca, yeniden Atatürk'ü düşündüm...

Bu ülkeye, İstanbul'a, Ankara'ya ve tüm kentlerimize, "çağdaş şehirciliğin ilk imar planlarını" da Cumhuriyetin ilk yıllarındaki o "devrimci" ruh içinde kazandırmayı başarmıştı. Şimdi "adına" kurulan yerleşmelerde bile, çoktan "çağdışı" kalması gereken bir rant ve yağma planlaması, aynı Cum-huriyeti yönetenler tarafından gerçekleştiriliyor...

Şimdi hiç değilse Ataşehir'de ya bu tutum durdurulmalı ya da sitenin adı Atatürk'e saygı içinde değiştirilmeli...

Umarız Ataşehirliler ikinci seçeneği engelleyerek Atatürk'e yakışır bir kent yaşamını hem kendilerine hem de gelecek kuşaklara armağan ederler...

Kaynak: Oktay Ekinci, Cumhuriyet, ÇED KÖŞESİ, 8 Aralık 2004





-Bilgi birikimiyle, deneyimleriyle, kalemiyle ve televizyon izlenceleriyle ülkemizin neresinde özellikle çevre ve kültür konularında bir yasadışılık, bir yağma, bir yolsuzluk, bir kamu yararına aykırılık varsa yetişen, omur veren Sevgili Oktay Ekinci’nin bu yazısı çok etkili oldu. Sevgili Ekinci konuyu hep gündemde tuttu: Ulusal Kanal’da “İmar Dosyası” izlencesine de birkaç kez konuk etti beni. Saatlerce Ataşehir’i konuştuk: Öncesini, durumu, kaygılarımızı ve yasal savaşımımızı…



Mimarlar Odası’nın Kadıköy’de düzenlediği bir panelde de, konu güncelliğini korurken bir sunum yaptım: “Ataşehir ve Ataşehirlinin Hakları Saldırı Altında” başlığı altında topladığım görüşlerim TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Şubesi’nin yayımladığı Mimarlara Mektup’un Aralık 2004 sayısında yer aldı.

Dedim ki: “Son yıllarda, ülkemizin toplumsal, tarihsel, kültürel, ekonomik ve doğal değerleri uluslararası ilişkilere eklemlenmiş karar odaklarının ‘aşırı ilgisi’ altındadır. Sömürü çarkını daha hızlı çevirmeye dönük bu ilgiden hiçbir değerin kurtulamayacağı; saf temiz, soyulmamış, yozlaştırılmamış hiçbir değerin bırakılmayacağı son yıllardaki uygulamalara bakıldığında anlaşılıyor. Açıkça ‘saldırı’ biçimine dönen bu eylemin, toplumun tüm katmanlarınca dayanışmayla, birlikte ve ortaklaşa bir karşı duruşla geriletilebileceği ve giderek yok edilebileceği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu gerçek, toplumun tüm katmanlarına, en çok da duyarlı, örgütlü, donanımlı kadrolara sahip öncü kuruluşlara görev yüklüyor: sivil toplum kuruluşlarına...”

-Ağabey, o panelde ben de dinleyici olarak vardım, gerçek-ten etkili bir konuşmaydı. Ayrıca konuşmanı yayımlayan Mimarlara Mektup’u da gördüm. Çok beğenilen, alkışlanan o konuşmanda görseller eşliğinde “Biz, yaşadığımız bölgede görev üstlenmiş bir STK'yız. Temel misyonumuz ‘Ataşehir'in ve Atasehirlilerin haklarını ve çıkarlarını savunmak, yaşana-bilecek daha uygar koşullar yaratılmasına katkıda bulunmak, var olan güzelliklerin korunmasını ve gelecek kuşaklara da kalmasını sağlamak’tır” dedin ve başını dikleştirerek şöyle sürdürdün: “Bu görevi yerine getirmek için, hiçbir güçlükten yılmadan, hiçbir güçten korkmadan, duyarlılığımızı ve uyanıklığımızı bir an bile elden bırakmadan ‘nöbetteyiz’ İstanbul'un bu köşesinde. Birkaç sözcükle özetlediğim ‘genel görünümün ve saldırının’ dışında kalamayacağımızın bilinciyle tutuyoruz bu ‘nöbeti’. Şimdi tam da ateşin ortasındayız. Bu ‘çığlık’, bu nedenle...”

Ardından Ataşehir Planları üzerinde yapılan değişiklikleri, biliminsanlarının, şehir plancılarının ve mimarların kullana-bileceği terminoloji ile öylesine yetkinlikle anlattın ki "Genel saldırıyı Ataşehir özelinde geri püskürteceğimize inanıyoruz.” dedin ve alkışlar arasında sözlerini tamamladın:

“Özetle, yerel yönetimlerdeki ilgili birimler, meslek odaları, biliminsanları, sivil toplum kuruluşları bu plana karşı çıkıyor. En çok da, çarpık kentleşmeden kaçıp planlı ve uygar bir çevrede yaşamak isteyen ve devletin kurumlarına güvenerek yatırım yapan Ataşehirli, ‘oldubittiye getirilerek Ataşehir'in yeniden pazarlanmasını’ içine sindiremiyor. Evet, bir ‘güçlü saldırıyla’ karşı karşıyayız. Bu ‘çığlık’, bir sis çanı gibi, duyasınız diye size, atılmıştır.”

-Mimarlara Mektup’da konuya ilgi benim düşüncelerimle sınırlı kalmadı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Koordinatörü, Ataşehirli komşumuz, baştan beri destekçimiz Yük. Mim. Yıldız Uysal’ın da “Ataşehir Kâbuskent Oluyor” başlıklı yazısı aynı sayıda yayımlandı.

Uysal “Habitat ödüllü Ataşehir Projesi’ne Ankara’dan yapılan müdahale ile, Ataşehir, Kadıköy’ün 2,07 emsalle oluşan yapısından bile çok daha yoğun bir yerleşim alanı haline getiriliyor.” diye başladığı yazısında 1990 tarihli planla, yeni yapılan planlar arasındaki farkları, “şaibeleri”, kamu yararına, planlama esasları ve tekniklerine, şehircilik ilkelerine, mevzuata aykırı düzenlemeleri bir bir açıkladı. Ve “Yeni yasal düzenlemelerini ‘Yerel yönetimlerde reform-yönetimlerin yetkileri artırılmalıdır’ söylemlerine dayandıran AKP iktidarı, görüleceği üzere, kendi söylemini yalanlamaktan ve yerel yönetimlerin yasal yetkilerine açıkça müdahale etmekten çekinmemektedir. Ancak, bu açık ‘yetki müdahalesi’ karşısında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Planlama Müdürlüğü’nün plana ilişkin olumsuz raporuna karşın , ‘önce pazarla, sonra planla’ mantığının ürünü olan bu akıl almaz plan tadilatlarına onay vermekten çekinmemiştir.” dedi. Uysal, Emlak GYO’nun müteahhit SOYAK ile yapılan sözleşmenin tarih ve içeriğini başvurulmasına karşın gizlediğini de bildirerek açılan davayı desteklediklerini yazdı.


(Sürecek)


Alâettin Bahçekapılı

Gazeteci-Yazar


NOT: Korkut Akın'ın nehir söyleşisinden oluşan, Bahçekapılı'nın 50 yılı aşan gazeteciliğini ve yazarlığını (Firdes Eren'e) anlattığı YİTİK UMUTLARIN GECE BEKÇİSİ ALÂETTİN BAHÇEKAPILI kitaplarından (4 cilt, kısmen renkli, 1900 sayfa, kutulu) edinmek isteyenler için Bahçekapılı'nın telefonu:

0532 314 43 17 (Takım olarak kısıtlı sayıda vardır)

Comments


bottom of page