top of page
Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Hikmet Altınkaynak, Turan Erol, Güngör Mengi, Gazanfer Özcan, Aysel Gürel, Lütfü Kırdar, Eşref Bitlis



Bugün 17 Şubat. Hikmet Altınkaynak, Turan Erol, Güngör Mengi, Gazanfer Özcan, Aysel Gürel, Lütfü Kırdar ve Eşref Bitlis'in ölüm yıldönümleri.


BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi sevgiyle, saygıyla anıyor ve selamlıyoruz.


Hikmet Altınkaynak kimdir?



Usta gazeteci, yazar ve eleştirmen Hikmet Altınkaynak, 18 Şubat 1945’te Niğde’de dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitiren ve yazın yaşamı boyunca modern edebiyat tarihimizin çağdaş ve toplumcu eğilimlerini ele aldığı yazı ve yayınlarıyla kısa sürede ismini duyuran Hikmet Altınkaynak’ın ilk eleştiri yazıları 1972 yılında Yeni Ortam ve 1975 yılında Cumhuriyet gazetelerinde yayımlandı. 1980’li yıllardan başlayarak 17 yıl süreyle Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde redaktör, yazar, yazıişleri müdürü, yayın danışmanı, genel yayın yönetmeni görevlerinde bulunan Hikmet Altınkaynak, bu sürede aralarında Eleştiri ve Yaşasın Edebiyat olmak üzere 10 dolayında derginin yöneticiliğini üstlendi ve sayısız kitabın editörlüğünü yaptı.Sürekli Basın Kartı sahibi olan Altınkaynak’ın yazıları Cumhuriyet, Milliyet, Radikal, Hessen/Toplum (Almanya) gazetelerinde ve Cumhuriyet Kitap Dergi, Yansıma, V Varlık, Türk Dili, Eleştiri, Milliyet Sanat, Ulusal Kültür, Yaşasın Edebiyat ve Hürriyet Gösteri dergilerinde yayımlandı. Bu süre içinde çok sayıda kitap yazdı. Radyo ve televizyon programları yaptı. 2001 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Rektör Danışmanı ve Türk Dili Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olarak göreve başlayan Hikmet Altınkaynak, 2004 sonrası da yalnızca öğretim görevlisi kimliğiyle “Çağdaş Türk Şiiri”, “Biyografi Yazımı” ve “Türk Dili” dersleri okuttu.

İSMİNİ EDEBİYATIMIZDA 1940 KUŞAĞI KİTABI İLE DUYURDU

Eleştirmen ve yazar olarak da çalışmalarını aralıksız sürdüren Altınkaynak, WDR Köln Radyosu’nda, Kanal D ve TV 8’de kitap programları hazırlayıp sundu, TRT programlarına danışmanlık yaptı. Hikmet Altınkaynak, Yunus Nadi Ödülleri Öykü Dalı, Ebubekir Hazım Tepeyran Roman Ödülü ve Oktay Akbal Edebiyat Ödülleri’nde Seçici Kurul Üyesiydi.Altınkaynak, ismini Edebiyatımızda 1940 Kuşağı (Türkiye Yazarlar Sendikası / 1977) adlı kitabı ile duyurdu. Bu kitap için ilk eleştirel yazıyı yazan Oktay Akbal, Altınkaynak’ı “bu ilk çalışmasındaki eksikliklere, yanılgılara karşın ileride daha başarılı ürünler verecek nitelikte bir genç” saptamasıyla değerlendirdi.Kemal Sülker ise, “Hikmet Altınkaynak, hiç de kolay olmayan bir işi başardı: 1940 kuşağı şairlerini bir araya getirdi” nitelemesinde bulundu. Hikmet Altınkaynak, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü adlı yankı uyandıran kitabıyla Türk edebiyatına yeni bir edebiyatçı sözlüğü kazandırdı. Prof. Dr. Tahsin Yücel; “Özlediğimiz bir sözlük” derken gazetelerde Rıza Zelyut, Öner Ciravoğlu, Oktay Akbal, Yüksel Pazarkaya ve Mehmet Ali Birand sözlüğün çok değerli bir çalışma olduğunu belirtti.Birand; “Başucu sözlüğü” dedi, “Herkesin kütüphanesinde bulunması ve sık sık başvurulması gereken bir kaynak. İnsan, edebi zenginliğimizden bir kez daha etkilenmeden edemiyor” diye yazdı.Yazıları ders kitaplarına alınan, 50’ye yakın kitabının 12’si MEB tarafından tavsiye edilen yanı sıra 30’u aşkın monografi, öykü ve yardımcı ders kitapları bulunan usta yazarın Hürriyet gazetesinin dağıttığı "Atatürk’ü Seviyorum" adlı dizi kitapları, Uygurcaya ve Çinceye çevrildi.

17 Şubat 2023'te aramızdan ayrıldı.


Turan Erol kimdir?




1927 yılında Milas’ta doğan Turan Erol, 1951 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü’nünün Bedri Rahmi Atölyesi’nden mezun oldu. 1963-64 yıllarında 4489 sayılı yasa ve Fransız Hükümeti’nin bursuyla Paris’te çalışmalarda bulundu. 1963-73 yılları arasında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, 1965-87 yılları arasında da Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim üyeliği yaptı. 1978-79’da Kültür Bakanlığı Plastik Sanatlar Kurul Başkanlığı, 1983-87 yıllarında da Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev aldı.

1987’de Hacettepe Üniversitesi’ne profesör olarak geçen sanatçı, bu üniversiteden 1990 yılında kendi isteği ile emekli oldu. 1991 ‘de Devlet Sanatçısı seçildi. Çok sayıda kişisel sergi açıp, karma sergilere katılan Erol’un, aralarında Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü (1980), Hacettepe Üniversitesi 50. Yıl Hizmet Ödülü (1997), Mimar Sinan Üniversitesi 50. Yıl Hizmet Ödülü (2001), Gazi Üniversitesi Hizmet Ödülü (2002), ODTÜ Senatosu Onur Ödülü (2008) ‘nün de olduğu bir çok ödülü bulunmaktadır.

Turan Erol, sanatçı kişiliğinin yanı sıra, yazar ve eleştirmen yönüyle de sanata dair görüşlerini aktarmış; makaleleri, eleştirileri, günlük yazıları, sergi değerlendirmeleri ve kitapları ile önemli bir yer oluşturmuştur.

1952-60 yılları arasında orta dereceli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.1960-65 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün çeçitli kademelerinde görev yaptı.1961-64 yılları arasında 4489 sayılı yasa ve Fransız Hükümetinin bursuyla Paris’te çalışmalar yaptı.1963-73 yıllarında Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

1974 yılında “Türk Resminde İnsan ve Hayvan Figürü” adlı teziyle doktorasını tamamladı.1976-78 yılları arasında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde Modern Sanat dersi okuttu.1978 yılında “Günümüz Türk Resminin Oluşum Süreci ve Bedri Rahmi Eyüboğlu” adlı çalışmasıyla Doçent ünvanını aldı.1978-79 yıllarında Kültür Bakanlığı Plastik Sanatlar Krul Başkanlığı yaptı.1983-87 aralığında Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde öüretim üyeliği yaptı.1987 yılında profesörlük ünvanını alarak Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne atandı ve

1990 yılına kadar burada öğretim görevlisi olarak çalıştı.1990 yılında kendi isteği doğrultusunda emekli oldu.1991 yılında “Devlet Sanatçısı” ünvanını aldı.

2023 yılında, Ankara’da hayata gözlerini yummuştur.

ÖDÜLLER

1961 Devlet Resim ve Heykel Sergisi, İkincilik ödülü1968 Devlet Resim ve Heykel Sergisi, Birincilik ödülü1969 Çağdaş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği,Jüri Özel Ödülü1971 TRT Resim Yarışması, Başarı Ödülü1973 Kültür Bakanlığı, Atatürk ve Cumhuriyet Ödülü1973 Milliyet Sanat Dergisi, “Yılın Ressamı”1980 Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü1992 Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği Ödülü1994 Ankara Sanat Kurumu, “Yılın Ressamı Ödülü”1996 Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, “Sanatta 50. Yıl Hizmet Ödülü1997 Hacettepe Üniversitesi 50. Yıl Hizmet Ödülü2001 Mimar Sinan Üniversitesi 50. Yıl Hizmet Ödülü2002 Gazi Üniversitesi Hizmet Ödülü2002 TÜYAP “Onur Sanatçısı”2003 ÇAĞSAV (Çağdaş Sanat Vakfı) “Onur Sanatçısı” 



Güngör Mengi kimdir?

Güngör Mengi, 1959 yılında ‘Demokrat İzmir’ Gazetesi’nde gazeteciliğe başlamıştı. Mengi, son olarak Sabah Gazetesi’nden de ayrılıp, 2002 yılında gazeteci arkadaşlarıyla beraber Vatan Gazetesi’ni kurmuş ve gazete kapanana kadar burada başyazar olarak görev yapmıştı. 17 Şubat 2023'te aramızdan ayrıldı.

Gazanfer Özcan kimdir?



Gazanfer Özcan, 27 Ocak 1931 tarihinde, Semiha Hanım'la Celalettin Bey'in beş çocuğundan üçüncüsü olarak İstanbul Cihangir'de dünyaya geldi.O yılların Cihangir'i ayrıcalıklı bir semtti. Yedi odalı müstakil bir evde otururlardı. Büyükbabası o evi yaptırırken kerestelerini Romanya'dan yani Transilvanya Ormanları'ndan getirtmişti. İlkokulu Cihangir Firuzağa İlkokulu, ortaokulu ise Kuledibi'nde Beyoğlu Ortaokulu'nda bitiren Özcan, liseyi de Taksim'de ve Vefa Lisesi'nde tamamladı. Lisede okuduğu dönemde tiyatro ile tanışan sanatçı, Şehir Tiyatroları Çocuk Bölümü'ne katıldı. Lisedeyken oynadığı "Hisse-i Şayia" adlı oyundaki Bican Efendi rolüyle tiyatroyla tanıştı.

1952 yılında İngiliz Kemal Lawrance'a Karşı adlı sinema filmi ile beyaz perdeye adımını atan Özcan, 1952-1975 yılları arasında çok sayıda filme imza attıktan sonra uzun bir süre için sinemadan uzaklaştı. 1992 yılında Burnumu Keser Misiniz adlı filmde oynadıysa da, 2000 yılında rol aldığı Komser Şekspir'e kadar sinemadan uzak kaldı. Büyük ustanın sinemada rol aldığı sonra film ise 2007 yılında vizyona giren Beyaz Melek oldu.

Gazanfer Özcan'ın hayatını değiştiren tiyatro oyunu, 1955 yılında sahnelenen Mahallenin Romanı oldu. Komedi Tiyatrosu'nda oynanan oyunun başrol oyuncusu olan Reşit Gürzap'ın ani rahatsızlığı nedeniyle oyuna gelememesi sayesinde rolü alan Özcan, başarılı oyunculuğu sayesinde oyunun kadrosunda kalıcı olmayı başardı.

Gazanfer Özcan 1949'da Şehir Tiyatroları'na kayıt yaptırmaya gittiğinde Gönül Ülkü ile karşılaşarak tanıştılar ve daha sonra 1962'de Gönül Ülkü ile evlenerek aynı yıl içerisinde, eşiyle birlikte "Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan" adlı kendi özel tiyatrolarını kurdular.

Tiyatro ve sinemanın dışında çeşitli diziler vasıtasıyla T.V.'de de boy gösteren Özcan, genellikle T.V. dizilerinde aile babası rolünde karşımıza çıktı. Bu rollerden en ünlüleri TRT'nin en soluklu dizilerinden birisi olan Kuruntu Ailesi'ndeki Hüsnü Kuruntu ve son dönemlerin en çok ilgi çeken dizisi Avrulpa Yakası'ndaki Tahsin Bey oldu.

Yönetmenliğini Uğur Erkır'ın yaptığı "Kuruntu Ailesi" adlı Türk sitcom dizisini eşi ve kadrosuyla birlikte 19 yıl oynadılar. TRT'de 1983 yılından başlayan dizi 2002 yılında sona ermiştir.

Gazanfer Özcan, yaklaşık iki aylık bir solunum yetmezliği rahatsızlığının ardından, 17 Şubat 2009 tarihinde hayata veda etti. Avrulpa Yakası'nda beraber rol aldığı oyuncu arkadaşları, sevenleri ve sanatçıların katıldığı, Haldun Taner Sahnesi'nde düzenlenen görkemli bir törenle anılan Özcan, Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Gazanfer Özcan, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1998 yılında Devlet Sanatçısı ünvanıyla onurlandırılmıştı.

Evlikleri : Gazanfer Özcan'ın 1956'da yaptığı ilk evliliğinden olan kızı Fulya (Özcan) Ündüz (d.1957) adında kızı var.Çocuğun doğumundan birsüre sonra boşandılar. İkinci evliliğini 1962 yılında Gönül Ülkü Özcan ile yaptı.

Oynadığı Bazı Filmler: 1952- İngiliz Kemal Lawrence'e Karşı 1953- Çeto Salak Milyoner 1954- Fındıkçı Gelin 1954- Aramızda Yaşıyamazsın 1954- Şimal Yıldızı 1958- Allı Yemeni

Aysel Gürel kimdir?



7 Şubat 1928’de Denizli‘de dünyaya geldi. Babası Ali Rıza Gürel, savcıydı ve dönemin saygın isimlerinden biriydi. Çocukluğu Cumhuriyet‘in ilk yıllarında dört katlı bir Rum konağında geçen Gürel’in ailesi kültüre ve sanata büyük önem veriyordu. Gürel çifti Cumhuriyet balolarının da vazgeçilmez isimlerindendi. Babasının görevi dolayısıyla daha sonra Trabzon‘a taşındılar. Aysel Gürel sanat dünyasına ilk adımını henüz 15 yaşındayken Trabzon Halk Evi’nde attı. Daha sonra kendisiyle yapılacak olan bir röportajda konuyla ilgili olarak şunları söyleyecekti: Lise yıllarında da oyunculuk tutkusu devam eden Gürel, klasik tiyatro eserlerinin sahne uyarlamalarında rol aldı. Bir oyununda İsmet İnönü de izleyicilerden biriydi. Zaman içinde oyunculuk sevgisi yerini edebiyata ve şiire bıraktı. Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Haşim, Pablo Neruda‘dan etkilenen Gürel, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümünü kazandı. Mezuniyetinin ardından edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaya başladı. Bir süre sonra gazeteci Vedat Ebrem‘le hayatını birleştirdi. 21 Haziran 1954‘te ilk çocukları Müjde Ar, gerçek adıyla Kâmile Suat Ebrem dünyaya geldi. 1957 yılında Gürel ikinci çocuğuna yedi aylık hamileyken eşinden boşandı. Mehtap Ar‘ın doğmasıyla birlikte iki kızıyla birlikte kendisini zorlu bir yaşam mücadelesinin ortasında bulan Gürel, bilinen marjnal tavırlarının aksine oldukça disiplinli bir anneydi. Kızlarını yetiştirirken kendi doğrularını farklı yollarla onlara göstermeye çalışan sanatçının anneliğiyle ilgili olarak Müjde Ar şunları söyleyecekti: İki kızını tüm zor koşullara rağmen başarılı bireyler olarak yetiştiren, bu dönemde hayatına hiç erkek almayan, oldukça mazbut bir hayat süren Gürel, yemek parasını denkleştirmekte zorluk çekiyor ancak çocuklarına da edebiyat sevgisini aşılamak için çaba gösteriyordu. Çünkü kızlarının kitap okuması, doğru ve yeterli beslenmeleri kadar önemliydi sanatçı için. Aysel Gürel; Sezen Aksu, Sertab Erener ve Nilüfer gibi Türk pop müziğinin en önemli isimlerinin seslendirdiği birçok şarkıya söz yazarı olarak imza attı. Gürel, iki aydır boğuştuğu akciğer kanseri nedeniyle tedavi gördüğü Metropolitan Florence Nightingale Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu. 80 yaşında hayatını kaybeden sanatçı ardında bıraktığı eserleriyle ölümsüzdür.

1957 yılında Gürel ikinci çocuğuna yedi aylık hamileyken eşinden boşandı. Mehtap Ar‘ın doğmasıyla birlikte iki kızıyla birlikte kendisini zorlu bir yaşam mücadelesi geçirdi. Aysel Gürel marjnal ve renkli tavırlarının aksine annelik konusunda son derece disiplinliydi. Türk pop müziğinde hit olmuş şarkıların bestecisi olarak bilinen Aysel Gürel’in ölümünden sonra evinde yirmi binin üzerinde şarkı sözü bıraktığı bilinmektedir. Bu sözlerden biri ise ölümünün ardından Aysel Gürel’in evini kiralayan kiracı sayesinde Tarkan’a iletilip albümde çıkış şarkısı olan “Sevdanın Son Vuruşu” isimli şiirdir. Aysel Gürel “Firuze”, “Değer mi”, “Sarışınım” gibi birçok şarkıya söz yazarlığı yapmıştır. Aysel Gürel'in söz yazdığı şarkılar; Sezen Aksu, Tarkan, Yonca Lodi, Nükhet Duru, Zerrin Özer, Nilüfer ve Burcu Güneş başta olmak üzere birçok sanatçı tarafından yorumlanmıştır. Ünlü sanatçının yine sanatçı olan kızları Müjde Ar ve Mehtap Ar annelerinin hayata gözlerini yummasının ardından vasiyetini dile getirdi. Mehtap Ar, Aysel Gürel'in vasiyetini şöyle sundu, “Annemin vasiyeti şuydu, tüm kadınlara söyle; bilsinler ki ben 80 yaşıma kadar çalıştım ve dimdik ayaktayım. Çalışmak ve ayakta kalmak güç ama ben başardım, tüm kadınlar da başarabilir."

AYSEL GÜREL’İN ROL ALDIĞI FİLMLER Meyhane Köşeleri Tek Kollu Canavar Yurda Dönüş Mıstık Gümüş Gerdanlık Silemezler Gönlümden Hop Dedik Kazım Öyle Olsun Tantana Kardeşler Kaybolan Saadet Arzu Yansın Bu Dünya Fosforlu Cevriye


Aysel Gürel'in kızı Müjde Ar kimdir? Gerçek adı Kamile Suat Ebrem olan Müjde Ar, 1954 yılında İstanbul'da doğdu. Ünlü şarkı sözü yazarı Aysel Gürel ile Tercüman Gazetesi muhabirlerinden Vedat Akın'nın kızıdır. Anne babası çok küçük yaşta 3 yaşındayken ayrıldığı için dedesinin yanında büyüdü. Kardeşi Mehtap Ar da daha sonra şarkıcı olarak tanındı. Ünlü oyuncu, gençliğinde bir süre tiyatro oyunculuğu ve mankenlik yaptıktan sonra 1974 yılında ilk kez "Aşk-ı Memnu" adlı dizi ile televizyon dünyasına girdi. 1975 yılında "Babacan" adlı film ile sinemaya geçti. Daha sonraları özellikle kadın sorunlarını işleyen filmler ile tanındı. Ardından 1976 yılında Kemal Sunal, Şener Şen, Adile Naşit, Ayşen Gruda gibi isimlerin yer aldığı "Tosun Paşa" adlı filmde "Leyla" karakteriyle rol aldı. Hemen ardından 1978 yılında "Kibar Feyzo" ve 1979 yılında "Lanet" gibi filmlerde yer aldı. 80li yılların Türk Sineması'nın önemli isimlerimden olan Müjde Ar, 1984'de "Fahriye Abla", 1985'de "Adı Vasfiye", 1986'da "Ah Belinda" ve 1989 yılında "Arabesk" adlı filmlerle öne çıktı. İlk evliliğini 1973 yılında sinema yönetmeni Samim Değer ile yapan ünlü oyuncu, bir yılın sonunda boşandılar. Daha sonra Ertem Eğilmez ile bir süre birlikte yaşadı. Ertem Eğilmez'in ölümünden sonra büyük bir boşluk içine girdi. Bir yıl kadar süre sonra Attila Özdemiroğlu ile birlikte yaşamaya başladı. Ancak bu ilişki de 1995 yılında son buldu. En son CHP'li Ercan Karakaş ile bir birliktelik yaşadı. Uzun süre ara verdiği oyunculuk yaşamına 1997 yılında başrollerinde Savaş Dinçel, Okan Bayülgen, Mustafa Uğurlu'nun bulunduğu yönetmenliğini Mustafa Altıoklar'ın yaptığı "Ağır Roman" ile devam etti. Ardından 2000 yılında "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar" filminde Aynur karakterini canlandırdı. Bu filmi 2001 yılında yönetmenliğini Sinan Çetin'nin yaptığı, başrollerinde Kadir İnanır ve Pelin Batu'nun bulunduğu "Komser Şekspir" izledi. 2005 yılında ise Nurgül Yeşilçay ile birlikte "Eğreti Gelin" adlı filmde rol aldı. Müjde Ar, NTV'de yayınlanmakta olan "Haydi Gel Bizimle Ol" adlı programda da Pınar Kür, Aysun Kayacı ve Çiğdem Anad ile birlikte bir program sundu.

Lütfi Kırdar kimdir?



1887'de Kerkük'te dünyaya gelen Kırdar, ilk ve orta öğrenimini Kerkük'te, lise öğrenimini de Bağdat'ta tamamladı. Daha sonra, 1908 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'ne girdi fakat Balkan Savaşı çıkınca öğrenimini yarıda bırakıp savaşa katıldı. Savaş bittikten sonra tekrar Tıp Fakültesi'ne dönen Kırdar, buradan 1913 yılında mezun oldu. Mezuniyetinin ardından Necef ve Musul'da doktorluk yaptı. İstiklâl Savaşı sırasında Kızılay Sağlık ve Sıhhi İmdat Ekibi Başkanı olarak bulundu. Hayatının neredeyse on yılı sıcak savaşın yaşandığı bölgelerde geçen Kırdar, Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşmasından sonra İzmir Sağlık Müdürü oldu.

Yunanistan ve Türkiye arasında yaklaşık 1.5 milyon insanın yer değiştirdiği bu dönemde, İzmir önemli bir liman olarak yoksul, çaresiz ve hasta insanlara kalıcı ya da geçici olarak ev sahipliği yapmıştı. Savaşın bitmesine rağmen binlerce insan salgın hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyordu. Kırdar, gecesini gündüzüne katarak bu salgın hastalıklara karşı büyük mücadeleler gösterdi ve daha fazla insan ölmeden salgın hastalıkların giderilmesinde başarılı oldu. Buradaki başarılarından ötürü Manisa Valiliği'ne atandı. Bu görevi sırasında sadece doktorlukta değil şehircilikte de oldukça yetenek sahibi olduğunu ispatlayan Kırdar, 8 Aralık 1938'de İstanbul Vali ve Belediye Başkanlığı'na atandı.

Dr. Kırdar, ilk olarak İstanbul'un su ve elektrik işlerine el attı ve çok kısa bir zaman içinde Terkos suyunu kişi başına 48 litreden 184 litreye yükseltti. Anadolu yakasındaki su tesislerini de genişleterek Elmalı Bendi’ne verilen 7300 metreküp suyu 10 bin 500 metreküpe çıkardı. Temizlik işlerinin ödeneğini 460 bin liradan 2.5 milyon liraya yükseltti. Bu arada imar işlerine de el atan Kırdar, yeni yollar yapmaya koyuldu. Taksim Meydanı'nın düzenlenmesi de Kırdar döneminde yapıldı. Meydanın Şişli tarafında bulunan Taksim Kışlası'nı yıktırarak Halaskargazi Bulvarı'nı Taksim'e bağladı. O dönemde stadyum olarak kullanılan ve İstanbul'un en zarif tarihi eserlerinden biri olan Taksim Kışlası'nın yıkılmasının hata olduğunu yıllar sonra kabul etti. Buradaki stadyumu kaldırdı, ardından da Dolmabahçe Stadyumu'nu yaptırdı. Eminönü'ndeki Yeni Cami ve Mısırçarşısı'nın çevresinin düzenlenmesini sağladı.

Daha sonra Kırdar, Yıldız Parkı'nı ve Emirgan Korusu’nu halka açtı ve içindeki köşkleri restore ettirdi. Bu arada eşsiz güzellikte bir kumsala sahip olan Florya'nın turistik bir belde olması için gereken yatırımı yaptı. Açtığı bu tesisler sayesinde belediyenin gelirleri kat kat arttı ve bu sayede belediye, şehrin en uzak beldelerinde yaşayan insanların kentle ulaşım bağlantısını sağladı. Açık Hava Tiyatrosu'nu İstanbullular'ın hizmetine de sunan Lütfi Kırdar, modern kent insanının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kalitede konut yapımına da önem verdi. Levent'teki iki katlı, bahçe nizamlı, geniş sokaklı ve sağlam altyapılı konutlar onun döneminde inşa edildi ve halka taksitle satıldı. Şişli'de Atatürk, Aşiyan'da Tevfik Fikret ile Fatih'te Belediye Müzesini kurdu. Şimdi isminin verildiği Spor Sergi Sarayı'nı ve Tepebaşı Tiyatrosu'na ilaveten yeni şehir tiyatroları yaptırdı. Lütfi Kırdar'ın en önemli özelliği zorunlu olmadığı halde şeffaf olmasıydı. Her ay, basın mensuplarını belediye binasında toplayarak aylık icraatlerini anlatır, hesaplarını açıklar, yaptığı işlerin niteliği ve estetik kalitesi konusunda gazetecilerin görüş ve önerilerini alırdı.

1949'da görevinden ayrılarak Stockholm Büyükelçiliği'ne atanan Kırdar, aynı yılın aralık ayında yapılan ara seçimlerde CHP'den Manisa Milletvekili olarak Meclis'e girdi (1949-1950). 1954 ve 1957 seçimlerinde DP listesinden İstanbul Milletvekili oldu. Son Menderes hükümetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı (1957-1960) olarak görev yaparken, 27 Mayıs'ta tutuklandı. Yargılandığı Yassıada'da 17 Şubat 1961’de geçirdiği bir kalp krizi sonucu yaşama veda etti.

Eşref Bitlis kimdir?



1933 yılında Malatya'da dünyaya geldi. 1952 yılında Kara Harp Okulu'ndan Teğmen rütbesi ile mezun oldu. 1966 yılında Kara Harp Akademisini tamamladı. Almanya'da dil eğitimini tamamladıktan sonra 1969 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'nden mezun oldu. 1973'de Alman Harp Akademisi'ni tamamladı. Bir yıl Kara Harp Akademisi'nde başöğretmen olarak görev yaptı. 1978'de Tuğgeneral oldu ve Bolu Komando Tugay Komutanlığına getirildi. 1982'de Tümgeneral ve Kıbrıs 28. Tümen Komutanı oldu. 1986'da Korgeneral rütbesi aldı. 1988'de Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı oldu. 1990'da Orgeneral rütbesi aldı ve Jandarma Genel Komutanlığı'na atandı.. Bitlis bölgede konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye'den ayrılması gerektiğini açıklıyor ve ABD'nin Kuzey Irak'da oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti'nin Türkiye'nin zararına olduğunu söylüyordu. Bu nedenle ABD büyükelçiliği tarafından birkaç defa Hükümete şikayet edildiği iddia edildi. 17 Aralık 1992'de Çekiç Güç'e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak'ın Selahattin kentine gitmekte olan Bitlis'in helikopterine taciz uçuşu yapar ve helikopteri inişe zorlarlar. Eşref Bitlis 17 Ocak 1993'de henüz çözümlenmemiş bir şekilde uçağının düşmesi sonucu öldü. Diyarbakır'a gitmek üzere Ankara'dan havalanan uçak, kalkıştan birkaç dakika sonra Yenimahalle PTT İşletme Binası önünde yere çakılarak infilak etti. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis'in yanı sıra, Piyade Binbaşı Fahir Işık, Pilot Binbaşı Yaşar Erian, Pilot Yüzbaşı Tuğrul Sezginler, Başçavuş Emin Özer ve PTT Güvenlik Görevlisi Tuhi Salay'ın ölümüne yolaçan kazadan sonra sabotaj iddiaları da ortaya atıldı. Kara Kuvvetleri Askeri Savcılığı, kazanın yüzde 60 pilotaj, yüzde 40 da buzlanmadan kaynaklandığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Bu olayın üzerinden 17 yıl geçtikten sonra Eylül 2010 tarihinde JİTEM'in kurucusu olduğu belirtilen ve halen Ergenekon davasında tutuklu yargılanan emekli Albay Arif Doğan'a ait olduğu belirtilen bir ses kaydı, gündemi sarstı. Doğan, Bitlis'e suikastı JİTEM komutanlarından Cem Ersever'in düzenlediğini öne sürerek, "Ben destek vermezsem ....(nahh) öldürürlerdi." diyor.


Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page