İki bilim insanıyla 'balığı' konuştuk
- HaberciGazete
- 12 Kas 2022
- 5 dakikada okunur

Denizlerde av yasaklarının sona ermesiyle yeniden gündemimize giren, soframıza gelen 'balık' konusunu iki bilim insanıyla konuştuk: Prof. Dr. Mehmet Salih Çelikkale ve Prof. Dr. Bayram Öztürk. Son günlerin tartışmalı konularından biri olan Boğaz'ın 14 saat kapatılarak balık teknelerine ve gemilerine açılması kararından başladık, Karadeniz'in durumuna dek getirdik söyleşiyi...
BRT Yayın Grubu Genel Yönetmeni Alâettin Bahçekapılı'nın söyleşisi şöyle:

Prof. Dr. Mehmet Salih Çelikkale-Alâettin Bahçekapılı ile bir projeyi daha başarıyla bitirmenin keyfi içinde (2004)
Ülkemiz balıkçılığına en büyük katkıyı Karadeniz yapmakta. Balıkçıların çoğu da bu denizden ekmeğini çıkarmaya çalışmakta. 6 ülkeye kıyısı bulunan bu denizin, gerek bu ülkeler, gerekse nehirler yoluyla Avrupa ülkeleri tarafından kirletilmekte olduğu da gündemdeki bir sorun. Bilim insanlarının, resmi ve özel kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının, duyarlı insanların gündemlerinden hiç düşürmediği bir sorun Karadeniz’in durumu.

Denizlerde av yasaklarının sona ermesi ve balıkçıların “vira bismillah” diyerek denize açılması ve balıkçı tezgâhlarına bol miktarda deniz ürününün gelmesiyle yeniden yüzümüzü denize, özellikle Karadeniz’e çevirmişken, son günlerde hem toplumu hem de bilim çevrelerini şaşkına çeviren bir olgu gündeme geldi: Balıkların gerek beslenme, gerekse üreme amacıyla kocaman bir denizden neredeyse “kibrit çöpü” kalınlığındaki bir boğaza, - İstanbul Boğazı’na- yönelmesini “ticari ranta” çevirmeye yönelik bir olgu: Boğaz’ı 14 saat süresince ticari gemilerin geçişine kapatarak “endüstriyel balık avcılığına” açılması… “İstanbul Boğazı’nda ekonomik değeri yüksek olan palamut, lüfer, çinekop, torik ve hamsi gibi balıkların Boğaz geçişlerinin yoğun yaşandığı” zaman diliminden yararlanmayı amaçlayan bu uygulama şimdiye değin görülmüş ve akla gelmiş bir şey değildi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın aldığı bu karar 6 Kasım’da uygulanacaktı. Bilim insanları ve sivil toplum örgütleri böyle bir kararın uygulanmasının doğru olmayacağına ilişkin ses yükseltti. Sonuçta uygulamadan vazgeçildi.
Bu bilime ve yasaya aykırı tutumu baştan beri dikkatle izleyen ve bilim insanlarının, ekmeğini denizden çıkaran balıkçıların görüşlerini yansıtmaya çalışan, TRT’de görev yaptığı sırada gerçekleştirdiği “su ürünleriyle” ilgili izlenceleri, 1990’lı yıllarda STK’lardaki görevleri sırasında “Çevre Kurtuluş Savaşı Hemen Şimdi” ve “Karadeniz Yarına da Kalsın” toplantı/panel/konferans ve eylemleriyle bilinen BRT Yayın Grubu’nun GYY Alâettin Bahçekapılı, deniz bilimine yıllarını vermiş iki bilim insanıyla temas kurdu. İÜ Su Bilimleri Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Mehmet Salih Çelikkale ve aynı fakülteden Prof. Dr. Bayram Öztürk.

Prof. Çelikkale’nin Boğaz’ın balıkların geçiş döneminde gemi trafiğine kapatılarak “balık avlama tekne ve gemilerine” açılmasını “her bakımdan bilime aykırı” bulduğuna ilişkin konuşmasını yayına hazırladığımız sırada, “uygulamadan vazgeçildiği” haberi geldi. Prof. Dr. Çelikkale, “balığın biyolojik gelişmesini etkilemememiz lazım, her ekonomik olan şey faydalı değildir. Palamutun fazla av vermesinden şımarmamak gerek: Arkasından lüferin, hamsi ve öteki deniz ürünlerinin ne kadar av vereceğini bilen var mı? Denizin potansiyelinin bütününü avlamak diye bir sistem yok dünyada, aşırı avcılığın, denizi sömürmenin sonuçları kötü olur. Doğa bilimci olarak ekosisteme saygılı olmayı bekleriz, bir. Herhangi bir balık türünde beklediğimiz miktarın üstünde av olunca bu aşırı avdır ve böyle bir hakka sahip değiliz, iki. Üç: İstanbul Boğazı pek çok balığın üremek için gidip geldiği bir yoldur, bu göç yollarına fazla dokunmamamız gerekir. Kısacası bu yıl beklenen avını vermiştir, gelecek yıllarda da aynı avını vermesini bekliyorsak Boğaz’ı kapatarak aşırı av yapmak hatalı bir davranış olur.” diye özetledi düşüncelerini.
Prof. Öztürk: “Karadeniz’de 4 yerde balık koruma alanı oluşturulmalı”

Konuyu araştırırken yurt dışında bulunan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Anabilim Dalı Başkanı ve TÜDAV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk ile de yurda dönüşünde konuştuk.
BAHÇEKAPILI – Hoş geldiniz sevgili Öztürk.
ÖZTÜRK – Boğaz’ın kapatılarak avcılığa açılması kararından dönüldüğüne göre hoş bulduk.
B – Sevgili Öztürk, siz burada değilken balıkların geçiş döneminde Boğaz’ı ticari gemi geçişine kapatıp tekne ve balıkçı gemilerinin avlanmasına açmak istediler. Duymuşsunuzdur. Sonra bu uygulamadan vazgeçtiler.
Ö- Vazgeçtiklerine göre, aklıselim hakim olmuştur. Ben durumu izledim, düşüncelerimi de arkadaşlarıma aktardım. Birçok bilim insanı, birçok STK ve yurttaş bu karar tepki gösterdiler, çünkü Boğaz’ı kapama diye bir uygulama, bir gelenek yoktu. Karar yanlıştı. Bu karardan dönülmesi sevindiricidir.
B- Şunu öğrenmek istiyorum: Ülkemizde bazı üniversitelerde su ürünleriyle ilgili birimler, yüksek okullar, fakülteler var, İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi bunların önde gelenlerinden. Sizlerden görüş istendi mi böyle bir karar verilmeden önce?
Ö- Benden alınmadı, ama Dekanlıktan alınıp alınmadığını bilmiyorum. Olmuş bitmiş bir olaydır artık.
B- Aynı biçimde yanlış bir karar alınması düşünülmesin diye konuyu irdeliyorum.
Ö- Bu karar uygulansaydı, yarın Çanakkale Boğazı’nın da kapatılması istenebilecekti. Bu tür bilimsellikten uzak uygulamalar ekosisteme çok zarar verir, uzak durmak gerekir. Vazgeçildiği isabetli olmuş.
B- Merak ettiğim bir husus daha var, bu uygulama girişimi bakımından. Montrö Sözleşmesi, Boğazların egemenliğini ve geçiş haklarını düzenleyen bir antlaşma. Değeri her gün daha iyi anlaşılan bir antlaşma bu. Güvenlik açısından bazı kısıtlamalar getirse de, ticari gemilerin geçişini serbest bırakan bu sözleşmeyi göz önüne alırsak, bizim böyle bir uygulamayı düşünmemiz bile yeni tartışmaları getirmez mi? Hele Boğaz’ın gemi trafiği düşünüldüğünde, Boğaz’dan geçmek için gemilerin Karadeniz’de bekler durumda olduğu bir sırada.
Ö- Montrö Sözleşmesi’nde ticari gemilerin geçişi serbesttir, kılavuz almak ihtiyaridir. Dolayısıyla böyle bir tartışmaya da yol açabilirdi. Fakat bütün bunlar görüldüğü için bu yanlış karardan dönülmüştür, yani herkes yanlışını anladı. Bir daha olmaması için herkes ders almıştır. Onun için söylenecek fazla bir şey yok.

B – Sevgili Öztürk, sizi bulmuşken sormasam olmaz; çünkü bizler, 1990’lı yıllarda dayanışma içinde 20 STK’yi bir araya getirerek dünyanın, ülkenin ve özellikle Karadeniz’in çevre sorunlarının çözülmesi için Kurtuluş Savaşı koşutunda mücadele edilmesi gerektiğini savunan ve “Karadeniz Yarına da Kalsın” diye paneller, konferanslar, “Samsun’a çıkmak” gibi eylemler düzenleyen STK üyeleri, yetkilileriyiz. Şimdilerde bu ektiğimiz tohumların sahiplenilmesi kuşkusuz bizi memnun eder. Çünkü sorun çözülünceye kadar başka yollara sapmadan, tutumumuzu kararlılıkla korumamız gerektiğine inanan kişileriz. Vazgeçersek yenileceğimizi bilen kişiler. Yeter ki, sahiplenenler kendilerinden önce yola çıkanların ayak izlerine haksız, hukuksuz ve saygısızlık yaparak basmamış olsunlar.
Bu bağlamda, 6 ülkenin kıyısı bulunan, nehirler aracılığıyla Avrupa’nın taa ortalarına kadarki kirliliklerden etkilenen, bizim de su ürünleri üretimimizin yüzde 60-70’sini sofralarımıza getiren Karadeniz’in bugünkü durumu nedir diye sorsam…
Ö- Karadeniz’de bazı ürünlerin, özellikle hamsinin az olmasının sebebi, Karadeniz’de avcılığın aşırı olmasıdır. Tuna Nehri’nin kirleticiliği Romanya ve Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne katılımından sonra azalmıştır, çünkü Avrupa Birliği buraya kirliliği önleme bakımından kaynak ayırmıştır ve bugün yüzde 60 oranında restorasyon sağlanmıştır. Tuna’nın Karadeniz’i, dolayısıyla Boğaz’ı ve Marmara’yı kirletmedeki rölü giderek azalmaktadır. Macaristan’nın da katılımıyla Tuna’nın etkisinin azaltılması için büyük kaynaklar harcanmaktadır, Tuna eski Tuna değil, ama sorun bitmemiştir.
Karadeniz’in günümüzdeki sorununu yaratan aşırı avcılıktır. Balık stokları azalmaktadır. Gidin Trabzon’da balık haline gidin bakın mezgitlerin boylarına, istavrit vardı, mersin ortadan kalkmış. Trabzon Halk Kütüphanesi’nde 400 kiloluk orkinosun Çömlekçi sahiline vurduğu yazar kitaplarda. Şimdi böyle bir şey gören var mı? Stoklarda büyük azalma var.
B – Ne gibi önlemler alınabilir.
Ö – Karadeniz’de bir tane koruma alanı yok. Deniz Koruma Alanları oluşturmamız lazım. Karadeniz’e 300 km sahili olan Bulgaristan’da 3 tane koruma alanı var, 250 km sahili olan Romanya’da koruma alanı var, beğenmediğin Gürcistan’da bir bölge baştan sona koruma alanı, Rusya ve Ukrayna zaten önceden koruma alanlarını oluşturdular, bizde bir tane koruma alanı yok. Biz Karadeniz’den devamlı balık istiyoruz, balıklara nefes aldırmıyoruz, sonra da balıklar bizi terketti, balıklar nerede diye bağırıyoruz. Sonra da Boğaz’ı kapatmaya kalkıyoruz…Bunlar akıl tutulması sevgili Alâettin.
B – Anlıyorum.
Ö- Akıllı birinin Karadeniz’de koruma alanı ilan etmesi lazım. Ben bunun için çok uğraştım, hâlâ da ediyorum. 4 ana bölgenin koruma alanı ilan edilmesi için çaba gösteriyorum.
B- Hangi bölgelerde koruma alanı ilan edilmeli?
Ö- Koruma alanı ilan edilmesi çok önemli. İğneada’da bir bölge, Şile’de bir bölge, Orta ve Doğu Karadeniz’de birer bölge olarak ilan edilmeli.

B – Koruma alanları nasıl kullanılır?
Ö- Tarlayı nadasa bırakmak gibi. Bir bölgede balıkları bırakacaksınız, üreme, beslenme olanağı tanıyacaksınız, bir defa yumurtlama hakkı tanıyacaksınız, sonra avlayacaksınız. Bunlar yapılmadığı sürece daha çok hamsi nerde, istavrit nerde, mezgit nerde diye sorarız.
Karadeniz’deki sorun, büyük evet, ciddi evet, evet Tuna nehri, evet Çoruh nehri kirlilikleri. Ama esas sorun stokların fazla yıpranmış olması. Bu da aşırı avlanmadan kaynaklanıyor.
Toplantıya gireceğim. Son 5 dakikam.
B – Peki, o zaman burada duralım. Bir başka zaman sürdürürüz “Karadeniz Yarına da Kalsın”
diye yetkililere, balıkçılara, yurttaşlara ne görevler düştüğünü konuşmayı.
Ö – Olur. Teşekkür ederim.
B – Asıl ben size.
Söyleşi ve görseller: BRT Yayın Grubu Genel Yönetmeni Alâettin BAHÇEKAPILI
Comments