Kıyı dergisinin 311. sayısı okuyucularıyla buluştu. Tam 61 yıl önce, Ahmet Selim Teymur, Rasim Şimşek, Ziyad Nemli, Adnan Topsakal, Necmi Duman, Osman Akbay, Attila Aşut gibi Trabzonlu değerlerin çıkışını sağladığı iki yapraklı dergiden yıllar içinde ulusal çapta tanınan ve anılan “Trabzon’un kültür sanat ufkunun en soluklu dergisi” durumuna gelen Kıyı dergisinin sahipliğini Fethi Yılmaz, yazı işleri sorumlu müdürlüğünü Şermin Yılmaz yapıyor.
Zekeriya Saka, Bekir Gerçek, Mehmet İş ve Alâettin Bahçekapılı'nın yayın kurulunda bulunduğu derginin görsel yönetmeni önceki sayılarda olduğu gibi Mustafa Reşit Sümerkan. Tasarımını Sergen Sungur, dilsel düzeltmesini Ömer Turan'ın yaptığı derginin bu sayısında Yaşar Miraç, Güner Yalçın, Zekeriya Saka, Ertan Tokinan, Mustafa Duman, Hilmi Köksal Alişanoğlu, İhsan Topçu, Gülçin Sahilli, Raif Özben, Ömer Turan, Tayfun Pirselimoğlu, Filiz Kakışım Çolak, Şaner Alap, Mehmet İş, Ömer Faruk Ciravoğlu, Zekeriya Çavuşoğlu, Esra Tırnık, Ruhi Türkyılmaz, Turhan Eyüboğlu ve Mustafa Reşat Sümerkan'ın ürünleri yer alıyor. Dergide ayrıca iki oylumlu bölüm var: İranlı kadın yazar Marzieh Sotoudeh'in Mustafa Balel-Saber Moghaddami ikilisinin çevirdiği "Aşk" adlı öyküsü ve Mustafa Balel'in yazarla yaptığı söyleşisi dergiye ayrı bir ufuk açıyor. Alâettin Bahçekapılı'nın kaleme aldığı "Karadeniz Dediğin Deniz Değil İnsan" başlıklı 10 sayfalık yazıda Karadeniz'in yazın dünyamızın ürünlerine yansıyış biçimi genelinden hareket edilerek Artvin özeline değiniliyor.
Yarın 7 Mart. Artvin'in 45 yıllık esaretten sonra Türkiye topraklarına yeniden katılışının 101. yıldönümü. Bu nedenle Alâettin Bahçekapılı'nın Kıyı dergisinin 311. sayısında yer alan "Karadeniz Dediğin Deniz Değil İnsan" yazısının Artvin bölümünü Artvinlilere armağan olarak yayımlıyoruz.
ARTVİN'İ YAZANLAR
“Görünce milletin gücünü / Can can açılmış Ardahan Artvin, / Ağaçlarda düzlerde.
Terk etti batıdaki düşman dövüşmeden ölümü, / Her zaman bu böyledir / Ölümsüzlerde.
Ağlıyor doğarcasına halk, / Üstüne kurtarıcı süngülerin / Bir bismillah vardı yüzlerde.” (Dağlarca)
Evet bu yazımızda, türkülerle-koşmalarla-güzellemelerle-atışmalarla-deyişlerle halk yazınından beriye, doğasal özellikleri-güzellikleriyle olduğu denli, insanının yaşadıkları topraklar için giriştikleri savaşımlarla-savaşlarla yazın dünyamızda iz bırakan bir ilimizden, Artvin’den söz edeceğiz.
Adresi Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre 2021’de 169.543 kişi yaşıyor Artvin’de. 7 bin 469 km2 yüzölçümü ile ülkemiz topraklarının yüzde 1’i büyüklüğünde bir kent. Adının İskit beylerinden birisinin adı olduğuna inanılmaktadır. İskit beyinin adı olarak önce Artvani, daha sonra ise, Osmanlı zamanında Artvini olarak söylenegelmiştir.
Osmanlı’nın son döneminde, 45 yıl Rusya-İngiltere ve Gürcistan’ın egemenliğinde kalan bölge 7 Mart 1921 diplomatik yollarla Türkiye topraklarına katıldı. 1923’te (4,5 ay kadar) Ardahan’a bağlı ilçe, 1924’te il yapılan Artvin, 1933’te Rize merkez olmak üzere Çoruh vilayetine çevrildi. Bu karar 1936’da değiştirilerek Artvin Rize’den ayrıldı; Artvin Merkez, Hopa, Borçka ve Şavşat kazaları ile önceden Erzurum’a verilmiş Yusufeli Kazası Çoruh adıyla il yapıldı; ancak 1956’da adı yeniden Artvin olarak aslına döndürüldü.
Bugün Artvin, dağların arasına gömülmüş olan ve tabanı bu kısımda 225 m. yükseklikte bulunan Çoruh ırmağının kıyısındaki Çayağzı (eski adı Korzul) Mahallesi’nden başlayarak ırmağın çok dik olan sol yamacında, yerleşmeye mümkün olduğu kadar elverişli basamaklar üzerinde yayılır. 300-400 m. Yükseklikte Ortamahalle, 550 metrede Çarşı Mahallesi, Dere Mahallesi, Balcıoğlu Mahallesi, eski adı İskebe olan Yenimahelle ve en yüksek yerleşim olan (800-900 m.) Çamlık Mahallesi ana yerleşim yerleridir. Eskiden yazlık yerleşmeler bulunan bin 100 metredeki Kafkasör Yaylası, günümüzde turistik tesisleri ve boğa güreşleriyle adından söz ettirmektedir.
Güneydoğusunda Ardahan, güneyinde Erzurum, batısında Rize bulunan Artvin’in, kuzeybatısındaki Karadeniz’e yaklaşık 50 km’lik kıyısı vardır ve deniz ulaşımı daha çok Hopa limanı aracılığıyladır.
Yapılan araştırmalar Artvin ve yöresinde MÖ 3000 yıllarından bu yana yerleşen toplulukların bulunduğunu ortaya çıkarmaktadır. Yöreye sırasıyla Hurriler, Urartular, Kimmerler, İskitler, Bizanslılar, Bagratlılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemen olmuştur.
Karadan ulaşımı eskiden beri zor olan Artvin, belki de bu nedenle, çok fazla gezginin uğradığı bir yer olma özelliğini taşımaz. Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde kısaca söz eder Artvin’den: Bölgenin yönetsel bölümlenmesini, gelir kaynaklarını, kalelerinin durumunu yazar.
Araştırmacı Per Minas Bıjışkyan’ın (Trabzon 1777-1851) İstanbul’un Anadolu Hisarı’ndan başlayarak bütün Karadeniz kıyılarını dolaşıp gözlemlerini ve bulgularını anlattığı Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası kitabında da bölgeden söz edilir, 1817’deki durumu sergilenir:
“Arkava (Arkavi), buradaki halk kâmilen Lazlardan ibarettir, Gürcü tacirler de vardır. Kâtip Çelebi’nin anlattığına göre, buradaki halk vaktiyle muhtelif mezheplere ayrılmıştı, fakat şimdi hepsi de sabit Müslümandırlar…. (s. 64)
Gönye, İyi vaziyette bir kalesi bulunup (…) çoğu Hıristiyanlıktan dönme Lazlardan ibarettir. Sultan Ahmed para sıkıntısı içine düştüğü vakit, askerlere tevzi edilmek üzere burada deriden para bastırmış olduğundan kaleye Gönye adı verilmiştir.
Arrianos’un anlattığına göre, bu taraflardaki halk kavgacı insanlar olduklarından Pontoslularla çarpışırlardı ve hatta Ksenofon ile de savaşmışlardır.
Coroh (Çoruh) veya Fasis meşhur nehri (eski adı Fison), …ağzı kumla dolmuş sığ bir yerdir. Kumların içinde rastlanan altın parlaklığı, suların dağlardan altın kırıntıları getirdiği zannını verir, fakat bunu tahkik edemedik. Tevrat’da bu nehirden bahsedilirken orada altın bulunduğu ve aynı memleketin altınının saf olduğu söylenir. Filvâki, bu taraftaki dağlarda Gümüşhane’ye kadar ve hususiyetle nehrin dibinde çok maden vardır.” (s. 65)
Artvin yöresel halk yazını yönünden varsıl illerimizden biridir. Özellikle XVIII. yüzyıldan sonra Artvin yöresi halk şiirinde büyük bir gelişme görülür. Bu yüzyıldan başlayarak günümüze değin geçen 2 yüzyılda şiir söyledikten sonra günümüze kalabilmiş ozan sayısı 100’den fazladır. “Badeli âşık” geleneği bu iki yüzyıllık süreç içinde yaşam biçimini en derli toplu yansıtan bir kaynak olmuştur. Artvin’de XVIII. yüzyılda anılmaya değer 12, XIX. yy.’da 52 ve XX. yy.’da da 40 dolayında halk ozanı yetişmiştir. Bu uzun süreç içinde dışa kapalı bir yaşam sürmüş olan Artvin yöresi insanı, özellikle, yakın çevreyle bile bağlantısının kesildiği zorlu kışlarda daha da içine dönük yaşama durumunda kalmıştır. Kırsal kesim insanı uzun kış gecelerini, köy odalarında geçirirdi. Bu insanların en büyük eğlencesi olan bu tür toplantıların en gözde kişisi “Badeli âşık” idi. Köylüler, kendi içinden çıkmış olan saz şairini bu toplantılarda bağrına basmakta, böylece bu ilgiyle halk ozanlığı gelişmekte ve ortaya sayısız şiir çıkmaktaydı:
“Artvin yaylaları, namlı dağları / Kafkas etekleri sayılır gider / Hele yazın doyulmaya çağları / Cennet misalidir deyilir gider. // Arsiyan, Karçkallar, Altıparmaklar / Sayısız yayılan sürüler saklar / Dağlardan fışkıran coşkun ırmaklar / Pınarları içen bayılır gider. // Yığılı yaylası, Kürdevan Dağı / Borçka Hopalının yazır durağı / Görülmeye değer insan yığnağı / Hele bol sürüler yayılır gider. // Medheder tanıtır Âşık Efkar’ın / Pancarcı başın, yayla diyarın / Eylül gelir soğuk esen rüzgârın / Yurtların kimsesiz koyulur gider.”
XX. yy.’a geçiş döneminde yaşayan Efkâri’nin bir şiiri bu.
Halk ozanları açısından Artvin’in en zengin yeri Yusufeli İlçesi’dir: Yarimî, Sultan Dildarî, Mehmet, Keşfî, Nihanî, İlhami bu ilçenin yetiştirdiği ozanlardandır.
Şavşat ve Ardanuç ilçeleriyle Yukarı Maden Köyü de yetiştirdiği halk ozanları sayısı bakımından oldukça önemlidir Artvin’in.
Halk ozanları genellikle yöre kültürünün günümüze taşınmasında etkili olmuşlar, yörenin ve insanlarının yaşadığı olaylara, sorunlara bir anlamda “tarih düşmüşler”dir:
“Şavşat Dağları’nda çiçekler açmaz / Kanadı kırılmış turnalar uçmaz / Osmanlı ahdetmiş sözünden geçmez / Dağlar taşlar kızıl kana boyandı.” dizeleriyle Âşık Didarî, “93 Harbi” olarak adlandırılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndaki durumu yansıtır.
Bu savaştan sonra Kars, Ardahan ve Batum sancaklarıyla Artvin 40 yıl sürecek bir işgal dönemine girer. Bu dönemin yol açtığı göçler, çatışmalar içindeki bireylerin yaşadığı acılar hem yerel halk yazınına, hem de ulusal yazına yansır. Bu nedenledir ki Artvin doğumlu yazar-ozanların dışında sayabileceğimiz Behçet Kemal Çağlar, Ceyhun Atuf Kansu, Nâzım Hikmet, Ömer Bedrettin Uşaklı, Nejat Uygur, İlhan Demiraslan, Kemal Özer, Yunus Zeyrek, Âşık Zülali, Posoflu Müdamî, Âşık Murat Çobanoğlu ve Şeref Taşlıova da Artvin’den, Artvin insanından söz eder şiirlerinde, ürünlerinde.
Emrullah Güney çizimi...
Örnek olarak; kimi şiirlerinde Ömer, Ankaralı Âşık Ömer takma adlarını kullanan Behçet Kemal Çağlar (Erzincan 1908- İstanbul 1969) bir şiirinde “Yol ver… yoldan çekil / Ardahan / Âşık varay oğa kıyıp geliyor / Ömer Kerem olmuş, Çoruh Aslıhan / Burdan geçer diye duyup geliyor.” derken Ceyhun Atuf Kansu doğasını betimler Artvin’in: “Artvin dağları kardır / Kaçkar Dağı’nda bir adam boyu kar vardır / Kaçkar Dağı’nın başına güneş / Bir gelin eli değdi mi / Çayır çimenlik ortalık bahardır.”
Ömrünün büyük bölümünü Trabzon’da geçirmiş ve burada gözlerini yumduğunda Akçaabat’ta gömülmüş olan İlhan Demiraslan (Çanakkale 1928-Trabzon 1980) bölge insanını ekonomik durumuyla yansıtır şiirine: “Artvin’de Yusufeli’nde / Gördüm onları / Kimsede görmediğim gözlerle baktılar / Ardanuç’ta, Yusufeli’nde, Şavşat’ta / Onları gördüm açtılar çıplaktılar. “
“Antalya’dan Artvin’e kadar dolaştığı yerlerin tabiî özelliklerini şiirine yansıtan şairin şiirlerinin dokusunda, hüzün ve ayrılık vazgeçilmez duygular olarak karşımıza çıkmaktadır.” Kimden söz ediliyor? Ömer Bedrettin Uşaklı’dan (Uşak 1904-İstanbul 1946) : “… Şavşat’ta kaymakamlık, Artvin’de ise vali vekilliği görevlerinde bulunduğu bilinen Uşaklı’nın Çoruh, Çoruh Akşamları, Ufuk Hasreti ve Deniz Hasreti adlarını taşıyan şiirleri Artvin’le ilgilidir.”
Bölgede çocuk doktorluğu yapmış olan “memleketçi şair” Ceyhun Atuf Kansu’nun (İstanbul 1919-Ankara 1978) bazı şiirleri de… “…insanı her yerde düşünmüş ve onun sıkıntılarını dile getirmiş” Kansu’nun Kaçkar Dağı adlı uzun ve hacimli şiiri, gerek Artvin’le ilişkili olması, gerekse verdiği ileti konumuz açısından önemlidir. Şairin Kaçkar Dağı’nı mekân olarak seçmesi tesadüf değildir. Çünkü dağ; köy, kasaba ve diğer kırsal yerleşim yerlerini içine alan; bazen folklorik öğelerle de birleşen daha çok millî duyarlığı besleyen bir değerdir. Bununla birlikte şiirde, halk olmanın önemi, özgürlüğün insan için kıymeti ve kardeşliğin değeri, Kaçkar Dağı ve Artvin halkı üzerinden öyküleştirilerek verilmektedir.
“Artvin dağları kardır / Kaçkar Dağı'ında bir adam boyu kar vardır” dizeleriyle başlayan şiirin temel amacı, “halk” olma bilincine dikkat çekmektir. Bunun için de şair mitolojik bir olayı, Prometheus’un Olympos’tan, Tanrı Zeus’tan ateşi çalarak insanlara hediye etmesini, günümüze uyarlamakta ve Prometheus oğlu Mehmet Ali’nin öyküsünü anlatmaktadır. Olaylar Şavşat ve Kaçkar Dağı’nda geçmektedir… “Kansu, Kaçkar Dağı adlı şiirinde hem bozuk düzene karşı halkın direnişini işlemiş hem de Mehmet Ali ve Artvinli Hüseyin üzerinden yardımlaşmanın ve dayanışmanın halk olma yolunda ne kadar önemli olduğu üzerinde durmuştur. Böylelikle toplumcu gerçekçi bir özellik taşıyan ve mesaj gayesi ön planda olan bu şiirde Artvin halkı, Artvinli Hüseyin’in zorbalığa karşı çıkan cesareti, yiğitliği ve özgürlüğe düşkünlüğü üzerinden de temsil edilmiş ve yüceltilmiştir.”
Başkaca bir örneği yazın dünyamızdaki yerini ve derin izlerini yakından bildiğimiz bir şairden verebiliriz: 10’u şiir, 30’u inceleme, araştırma, söyleşi, deneme, makale türünde 40 kitabı yayımlanmış, yapıtlarıyla ülkemizde verilen önemli ödüllerin 10’una sahip Ahmet Özer (Trabzon-Maçka 1946- ), bölgenin simgesi Çoruh’u gözesinden Karadeniz’e döküldüğü yere değin şiirine konu eder.
1968’deki Batum gezisi sırasında hatta, yaygın bir efsanenin peşine düşer: “Çoruh’a düşen-atılan, sürüklenip giden insanların nehrin denize döküldüğü yere kurulan bir ızgaraya takıldığı” efsanesini, konuğu olduğu Sovyet yetkilisiyle nehrin döküldüğü yere giderek boşa çıkarır. Özer şiirlerinin-yazılarının temel kaynaklarını açıklarken "Karadeniz'in mavisi, yeşili, çiçeği, ağacı, kuşu, böceği benim öğretmenim oldu. Bir öğretmenim babam, diğeri de doğaydı." demektedir. 1998 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Aşkın Taç Yaprağı yapıtında “doğudan bir katar turna sesiyle uzun bir koşu salınır karadeniz’e / çoruh’tur” diye başlayan şiirinde “nehrin akış yönünü büyük bir heyecanla şiirleştirir.” Betimlemeleri benzersiz, sözcükleri tamı tamamına yerlicedir:
“bayburt kalesinin önlerinde yay çizerek / düzüker ovasından akar çoruh //
bulanıktır artık / gökçedere/ beşpınar birleşir / mam suyu adıyla göğsüne dolar / yusufeli’ni tarihe el sallayarak geçer. //
oltu / ve tortum çaylarını katar bedenine / şavşat ve ardanuç'un uçurumlarında
kayın ve kestanelerden savrulur bakır yapraklar / berta çayı sokulur çoruh'a çağlara yayılarak
borçka'nın ortasından geçer/ Üstünde yılların köprüsü. //
maradit yakınlarında el sallar türkçeme / bahar ayları kudurarak / batum'un güneybatısında/ bir deltadan / dökülür Karadeniz'e //”
Ahmet Özer’in bu coşkun sevgisi, Çağdaş Türk Şiirinde Yabancılaşma (1950’den Günümüze…) adlı önemli bir çalışması da olan, Artvin Çoruh Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Dr. Mehmet Medeni Doğan’ın 18-20 Ekim 2018 arasında gerçekleştirilen Uluslararası Artvin Sempozyumu’ndaki –bu yazıda çokça da yararlandığımız- değerlendirmesiyle buluşur:
“Çoruh nehrinin doğduğu yerden döküldüğü yere kadar geçtiği güzergâhları şairce bir hissiyatla dizelere döken şairin Çoruh’a karşı büyük bir sevgi beslediği açıktır. Ahmet Özer, nehrin azameti karşısında büyülenmiş gibidir ancak Çoruh, aynı zamanda can alandır da. Nitekim şair son iki mısrada Çoruh’un ‘asma köprülerle sokulur serüvenine insanın/ çiçek kokularını /çocuk ölülerini taşıyarak’ hareket ettiğini de dile getirir.
Sonuç itibariyle Çoruh nehri, azametiyle, Artvin’le ilgili şiir yazmak isteyen şairler için ilham veren bir kaynak olmuştur, demek mümkündür.”
Bildirisinde kendini “Modern Türk Şiirinde Artvin” özeliyle sınırlayan Dr. Doğan, halk ozanlarının şiirlerini dışa bırakarak şöyle bir örnek verir: “Örneğin Behçet Kemal Çağlar’da destansı bir hava ve halk şiiri motifleriyle süslenerek işlenen Artvin’in, Refik Durbaş’ın şiirlerinde romantik bir yol hikâyesine, Ali Akbaş’ın şiirinde ise memleket için dökülen alınterinin sembolik bir mekânına dönüştüğü görülmektedir.”
Artvin’le ilgili şiir yazan ünlülerimiz saymakla bitmez.
Artvin ve yöresinin gerek doğasının hırçınlığı, gerek insanının bilgi birikimi, duyarlılığı, okumuşluğu gibi özellikleriyle, yazın ürünlerine çokça yansıdığını görebiliyoruz. Yaşam koşullarının dayatması nedeniyle de en çok halk yazını ürünlerine. Artvinli bir araştırmacı olan Şahver Karasüleymanoğlu’nun (Artvin-Şavşat 1946- ) 2004’te hazırladığı 486 sayfalık Şiirimizde Artvin antolojisinde 246 ozandan 443 şiirin yer alması da bu ilgiyi belgeler. “Artvin’in işgali sırasında yaşanan sorunları, 7 Mart kurtuluş gününün sevinç ve coşkusunu yansıtan, Artvin’in doğal güzelliklerini anlatan şiirlerin yanı sıra Çoruh’la, kentin temel sorunlarıyla, gelenek ve görenekleriyle, Artvinli gurbetçilerin yöreye özlemlerini dile getirdiği şiirler” de var bu yapıtta.
Dr. Mehmet Medeni Doğan’ın anlatımıyla: “Modern Türk şiirinde Artvin, çeşitli yönleriyle şairlere ilham vermiş bir şehir olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmamız sonucu 1923’ten itibaren kitaplaştırılmış şiirleri taradığımızda, Türk edebiyatında önde gelen şairlerin şiirlerine Artvin’in konu olduğunu söylememiz mümkündür. Şiirler incelenip değerlendirildiğinde Artvin’in yalnızca doğal güzellikleriyle anılmadığı ya da sadece bir fon mekân olarak kullanılmadığı görülmektedir. Memleket edebiyatının önde gelen ismi Ömer Bedrettin Uşaklı da bir gurbet mekânı olan ve coğrafi yapısından dolayı şairde olumlu hisler uyandırmayan Artvin, aynı edebi hareketin bir diğer şairi olan Behçet Kemal Çağlar’da ise destanı yazılacak kadar kıymetli bir şehirdir. Ceyhun Atuf Kansu’nun mitolojik bir anlatıyı modernize ettiği Kaçkar Dağı şiirinde ise Mehmet Ali ve Artvinli Hüseyin’in yaşadıkları üzerinden yardımlaşmanın ve dayanışmanın ‘halk olmak’ için ne kadar önemli olduğu üzerinde durulmuştur. Dahası halkçılık, kardeşlik, özgürlük gibi kavramların mesaj gayesiyle ön plana çıkarıldığı şiirde Artvin halkı, Artvinli Hüseyin’in zorbalığa karşı çıkan cesareti ve yiğitliği üzerinden temsil edilerek yüceltilmiştir.”
Artvin’i çeşitli yön ve özellikleriyle bura doğumlu Leyla Şahin (Şavşat 1954 - ) Coşkun Ertepınar, Ali Akbaş, Refik Durbaş, Ömer Erdem, küçük İskender gibi şairlerin dizelerinde de görmekteyiz. Şavşat Meşeli Köyünde 1937 yılında dünyaya gelen Muhsin Küçükaltun’un 13 yaşından beri sürdürdüğü âşık geleneğine uygun şiirlerinde de…
Yalnızca şiirde değil, öteki yazın ürünlerinde de vardır Artvin ve Artvinli.
Buna bir örnek, annesinin kökeni bakımından bölgeye yakınlık duyan, İstanbul’da doğup büyüyen, yazın dünyamızda daha çok “ilk kadın polisiye yazarlarından” olarak tanınan Zuhal Kuyaş’ın (1923-3 Kasım 2014) 1985’te yayımladığı Aşela adlı tarihsel romandır. Yazar bu son romanında Trabzon, Rize, Artvin, Batum yörelerinde yaşayanların geleneklerini, halkların birbiriyle ilişkilerini, “1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın son derece ilgi çekici ve ayrıntılı seyrini”, “o dönemin yaşantısını”, “çevre görüntülerini” güzel bir roman örgüsü ve hüzünlü bir aşk öyküsü çerçevesinde, yalın bir anlatımla sergiler:
“Ali Haydar, geceyi kasabada geçirmeye karar vermişti. Kasaba ile Borçka arasında yol her yerden beterdi. Birden dikleşen dar ve çamurlu yollarda yağmur ve karanlığın içinde çok kıymetli yükünü yitirmekten korkuyordu. Bu cephaneyi Artvin yolunu tutan milislere götürmesi gerekti. Sandıklarda, Tonya’da yaptırdığı kurşunlarla Trabzon’dan tedarik ettiği silah vardı.” (…) “Milisler yeterince ağırlık yüklenmişlerdir, diye söze girdi. Hatta ev-barklarını korumak nedeniyle herhangi birinden çok daha kararlı ve yırtıcıdırlar. Onlardan istenilecek her yerde dövüşeceklerine eminiz yalnız, bir nokta…” (…) “…Bu harekata yalnız ve yalnız Güney Acara ve Artvin milisleri yardımcı olacaktır. Bu durumda Şavşat ve Ardanuç’ta Dede Bey, Holulu Ahmet Bey, Yalnızcam Dağları’ndan Ardahan’a bir nümayiş yapacaklardır. Şavşat ve Ahıska arası….”
Yalnız bu savaş değil, yörenin yaşadığı I. Dünya Savaşı da etkiler, bütün yurt gibi, Artvin ve çevresini. Kurtuluş Savaşı da:
“Üç erdi onlar üç uzak köyden / Biri Karadenizli / Biri Adanalıydı / Birinin doğumu Artvin.” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kurtuluş Savaşı’nda ulusun bir bütün olarak gösterdiği direnişi ve şiirine konu olan, biri Artvin doğumlu üç şehit erin, “düştükten sonra nerde bir er varsa orda görünmesi”ni anlatır. Ayrıca, Dağlarca Bağımsızlık Savaşı kitabının 73. sayfasında tam da Artvin ve Ardahan’ın savaşarak değil, ancak direnerek ve diplomasi yoluyla geri alınmasına tarih düşer; şiirin ara başlığına, önünde ve ardında şiirleştirilen tarihe baktığımızda bunu kesinlikle anlıyoruz;
“ -Doğu-Kuzeydeki düşman iki vatan parçasını geri vermek zorunda kaldı.-
Görünce milletin gücünü / Can can açılmış Ardahan Artvin, / Ağaçlarda düzlerde.
Terk etti batıdaki düşman dövüşmeden ölümü, / Her zaman bu böyledir, /Ölümsüzlerde.
Ağlıyor doğarcasına halk, / Üstüne kurtarıcı süngülerin / Bir bismillah vardı yüzlerde.”
Böylece Cumhuriyetimizin ilk yıllarında her yazarın, her şairin, her halk ozanının etkilendiği, sözcülüğünü yapma gereği duyduğu Kurtuluş Savaşımıza olan ilgisini, o savaşın kahramanlarına saygısını sergileyenlerden biri de son dönem halk ozanlarından Ardanuçlu Âşık Efkârî:
“Ben âşıkım sevdiğimi soranlar / Ana yurdu, öz vatanı severim / Cumhuriyet temelini kuranlar / Kurtarıcı kahramanı severim.”
Artvin’in yazın ürünlerimize yansımasını irdelediğimiz araştırmamızı 2000’li yıllara taşıdığımızda, yörenin yetiştirdiği bir kalem erbabıyla karşılaşırız:
1958 yılında Artvin’de Kafkasör’ün eteklerinde yer alan bir mezrada dünyaya gelen Ömer Yerlikaya’dır bu kişi. Yüksek eğitimi ve mesleki görevi gereği bir süre ayrı kalsa da “doğduğu ve manevi bağlarını her zaman içinde hissettiği Artvin’de yaşamış” Yerlikaya’nın ilk romanı Rüzgârlı Tepeler adıyla 2005’te yayımlanır. İlgi gören bu romanının ardından 2016 yılında, Bu Şehrin Delikanlısı ve yine aynı yıl Küçük Şehrin İnsanları’nı yayımlayan Yerlikaya, 2017’de Hey Gidi Günler Hey, 2018’de de Çapulacılar Sokağı’nı okurlarıyla buluşturur.
İlk romanı Rüzgârlı Tepeler, “gücünü dağlardan alan ırmak gibidir. Bir gençlik iksiri gibi yol olur, gönüllere akar; bazen dağların en tepelerinde dağ rüzgârları ile eser vadiye. Bazen Çoruh’un üzerinde uğultularla esen ılık bir şarkı gibidir. Bir sevda olur, yüreklere su serper…” diye nitelenen Ömer Yerlikaya, Küçük Şehrin İnsanları’nda ünlü Hatila Vadisi’nin güzellikleri arka planında kamyon şoförlerinin yaşamını, Hey Gidi Günler Hey otobiyografik kitaplarında (2 cilt) bölgeden bildiği, tanıdığı simaları anlatır.
“Ömer Yerlikaya Çapulacılar Sokağı’nda da 1915 yılından itibaren, Artvin’de yaşanmış çok önemli olayların tamamına yer verdi. Kitabı adeta belgesel niteliği taşıdı. Bu kitabında da yine bir halk kahramanı Yalman Yılmaz’ı, onun ailesini ve onunla birlikte gelişen olayları anlattı. Bu kitabı yazarken geniş çaplı araştırmalar yaptı. 1915 yılında bölgeyi Ruslar istila edince. Kars, Ardahan, Artvin, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt bütün bölgeler, Ermenilerin, Rusların istilasına uğruyor ve insanlar kurtulmak için kaçıyorlar. Giderken de yollarda insanlar hastalanmış, eziyetler görmüşler, döndüklerinde de geride bıraktıklarını bulamamışlar. Bölgenin mert insanını karakteristik özelliklerini bu kitapta anlattı. Kitap o dönemlere ışık tutan bir eser oldu.”
Ömer Yerlikaya’nın Bu Şehrin Delikanlısı romanını “zaman-mekân-şahıs kadrosu ile dil ve üslup özellikleri” bağlamında ele alan Artvin Çoruh Üniversitesi Öğretim Üyeleri’nden Dr. Elif Kaya, Uluslararası Artvin Sempozyumu’na sunduğu bildirisinde, yazın alanımıza romanın Tanzimat dönemiyle girdiğinden, bu dönemdeki romanların “taklit ağırlıklı” ve “çevirilerin adaptasyonu ile oluşturulmuş eserler” olduğundan, “ortaya konan eserlere İstanbul ve çevresindeki mekânların şekil verdiği”nden söz ederek; II. Meşrutiyetten sonra yazarların görev ve “özellikle sürgün nedeniyle İstanbul dışına çıkması”yla “bakış açılarının genişlediğini” dile getirir. Bu dönem yapıtlarında “Anadolu’nun geniş yelpazesi ve zengin konularının eserlere zengin bir kaynak oluşturduğunu”; “Anadolu’ya giden yazarların önce anılarında daha sonra şiir ve romanlarında Anadolu toprağı, insanı, kültürü, yaşayışı ile yer bulduğunu” vurgular:
“Milli Edebiyat dönemi ise yıllardır ihmal edilmiş Anadolu’nun Kurtuluş Savaşında gösterdiği kahramanlık destanı ile aydınların ve yazarların yüzünü bu topraklara çevirmesine neden olacaktır. Milli edebiyattan, memleket edebiyatına doğru geçişte Anadolu’ya bilinçli bir yönelme başlar. Edebiyatın, İstanbul dışına çıkmasıyla mekân da genişler. Her bölge, her şehir hatta köylere kadar mekânlar romanımızda yer almaya başlar. Bu bağlamda daha çok şiirlerde rastladığımız Artvin, Ömer Yerlikaya’nın yayımlanan dört romanında da ana mekân olarak karşımıza çıkar. Türk edebiyatında Artvin’i merkez alan, Artvin’i her yönüyle anlatan başka bir yazara da rastlamayız.”
Yazarın eğitim ve memuriyet dönemlerini ve şimdilerde yaptığı gazete köşe yazarlığındaki temel konularını aktaran Dr. Kaya, “romanları gerçek yaşamdan alınmış uzun soluklu hikâyelerdir” nitelemesinden sonra, şu değerlendirmeyi yapar:
“Bu Şehrin Delikanlısı, Küçük Şehrin İnsanları ve Çapulacılar Sokağı uzun araştırmalardan sonra yazılmıştır. Yazar ilk kez yaşanmış hikâyelerin dışına çıkarak yeni çıkan son romanı Beyaz Ali’de tamamı ile özgün yaşamla örtüşen bir kurgu üzerinde çalışmıştır. Romancılığıyla ön plana çıkan yazar, dil ve üslubu da çok önemser. (…) Yerlikaya’nın romanlarında olaylar örgüsü toplumsal bir realitedir. Eserleri romantizmden uzaktır daha çok unutulmaya yüz tutmuş taşra romanlarına can suyu olacak bir kıvam taşır. Yazarın romanlarında her zaman iki unsur öne çıkar. Birisi doğa diğeri insandır. İnsanın doğa ile ilişkilerini, yaşamsal zorluklarını, mücadeleci yanlarını sorgular.”
Yerlikaya’nın romanlarının “ortak özelliği Artvin’e ait bir hayatın kesitini bizlere sunmasıdır. Özellikle Bu Şehrin Delikanlısı ve Çapulacılar Sokağı bu noktada biyografik romanlardır.” diyen Dr. Elif Kaya, yazarın açıklamalarına dayanarak romanlarda mekân-zaman-kişilerin seçimindeki kapsayıcılığa dikkat çeker: “Ömer Yerlikaya’nın romanlarında Artvin, Artvin insanı, yemekleri, düğünleri gibi kültürel özelliklerinin yanı sıra coğrafi yönleri ile de ayrıntılı bir şekilde ortaya koyulur.” Yazarın, Bu Şehrin Delikanlısı’nın baş kahramanı Hüseyin’in Artvin’den başka bulunduğu Diyarbakır, Erzurum, Trabzon, Samsun gibi yerleri de realist bir anlayışla uzun uzun ve keskin biçimli çizgilerle resmettiğine, yöresel deyimlerin/deyişlerin sıklıkla kullanıldığına, ancak diyalogların yöresel ağız ile değil İstanbul Türkçesi ile verildiğine dikkat çeken Dr. Kaya, şu sonuca varır:
“Bir eser oluşurken ırk, devir ve çevreyi temel alan üç ana unsur üzerine oluşur. Sanatçı yaşadığı dönem ve çevrenin etkisi altındadır. Ayrıyeten sanatçı, içinde büyüdüğü toplumun kültür ve tarihinden de etkilenir ve bu geniş malzemeyi eserinde kullanır. Ömer Yerlikaya’nın Bu Şehrin Delikanlısı isimli romanı da bu açıdan incelendiğinde yazarın bir hayat hikâyesinden yola çıkarak 1940’lı yılların Artvin’inde yaşanan hayatı, Artvin merkezi ve çevresini odak noktası alarak göstermeyi seçmiştir. Sanatçının bakış açısından ziyade dönemde yaşanan hatıralardan yola çıkılarak ortaya konan Artvin olumlu ve güzel yönleriyle resmedilmiştir. Artvin, güzellikler içinde huzurlu bir şehir olarak anlatılır. Belirtilen her ayrıntıda Artvin’e ait olumlu bir manzara çizilir. Artvin’i bilen tanıyan bir okuyucu gözünde yazılanların abartılmadığı da fark edilebilir. Ömer Yerlikaya, bir hayat hikâyesinden yola çıkarak bir şehrin sosyal ve kültürel yaşamını ortaya koyduğu Bu Şehrin Delikanlısı isimli eseri bu noktada realist bir bakışa açısıyla Artvin’i olumlu yönleri aksettirmeyi başarmıştır.”
Sonuç olarak, bütün kentlerimiz doğal özellikleri, üzerinde bulundukları topraklardaki uygarlık izleri, o toprakların biçimlendirdiği insan karakterleri, yaşanmışlıkları ile geçmiş ve günümüz yazınına yansımıştır/yansımaktadır. Bu, tarihsel süreç içinde yerel ve ulusal kapsamdaki ürünlerin azlığı/çokluğuyla irdelenmesi, incelenmesi gereken bir konu olarak hâlâ ilgi beklemektedir. Artvin’in yazın ürünlerine yansımasını ele aldığımız yazımız, doğal olarak bir derginin kısıtlı olanaklarıyla sınırlandırıldı. Bu bağlamda daha derinleme ve genişlemesine yazının/yazıların olası varsıllığı araştırmacıları beklemektedir demek yanlış olmaz; hem Artvin için, hem de öteki illerimiz için…
Kaynaklar:
1) Bahçekapılı, Alâettin, “İllerimiz ve Edebiyat”, 1990-91 yıllarında TRT Radyo 2 yayınlarında yer almış 72 izlencelik dizi
2) Dağlarca, Fazıl Hüsnü, Bağımsızlık Savaşı, Cem Yay., İst. 1973, s: 55 ve 73
3) Külebi, Cahit, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, Varlık Yay., İst. 1972, s: 118
4) Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yay. İst. 1982, C: II s: 9, 948-950
. 5) Karasüleymanoğlu, Şahver (Hazırlayan), Şiirimizde Artvin, Sahara Yay. 2004
Ankara
6) Özer, Ahmet, Mordoğan, Klaros Yay., Ankara 2021, s: 362
7) Bijişkyan, Per Minas (Trabzonlu), Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası 1817- 1819 tercüme ve notlar Hrand D. Andreasyan. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fak., 1969, s:64-65
8) Kuyaş, Zuhal, Aşela, Kaynak Yay., İst. 1985, s: 124 ve 298
9) Doğan, Dr. Mehmet Medeni, “Gökyüzüne Komşu Topraklar: Modern Türk Şiirinde Artvin”, Uluslararası Artvin Sempozyumu, 18-20 Ekim 2018, Bildiri Kitapçığı, s: 436-452
10) Kaya, Dr. Elif, “Ömer Yerlikaya’nın ‘Bu Şehrin Delikanlısı’ Romanında Artvin”,
Uluslararası Artvin Sempozyumu, 18-20 Ekim 2018, Bildiri Kitapçığı, s: 520-533
コメント