“Gelirsen öğreneceksin” imzalı bir mektup sizi de heyecanlandırır, değil mi, en az Aydın Kaşkal kadar. Şair ve kent öykücüsü yazarımız bu kez bir bilinmezin peşinden sürüklüyor bizleri de…
Sadık Cevher, siz onu Aydın Kaşkal diye okuyun, bir gün, günlük rutin yürüyüşünü yaparken bir mektupçuk bulur, “gelirsen öğreneceksin” imzalı. Merakını yenemez ve mektupların peşine düşer. Yoluna ne çıkarsa bahtınadır artık. Kimi zaman heyecanlı, kimi zaman gizemli, kimi zaman soru(n)lar yumağı, kimi zamansa aşkiya bir kapı aralanır kendisine… Öykünün tadını da veren aslında bu değil midir? Açarsınız, okursunuz, aklınızda kalanlarla yeni ufuklara yelken açarsınız. Yazarın kurdukları sizinle birlikte hayat bulur, canlanır ve yola düşer. Burada yazdığım kadar kolay olmuyor aslında bu süreç; uzun ve sancılı geçiyor zaman. Doluya koyup da aldıramadığı, boşa koyup da dolduramadığı nice yan öykücüğü ilginç hale sokmak, bir öncekiyle bir sonraki arasında bağ kurmak için ince ince işler düşlediklerini. Biz okurların belki üç dakikada okuduğu o kısa öykü tıpkı Picasso’nun “50 yıl artık 10 dakika” demesi gibi yılların birikiminin, yüzlerce kitabın, saatlerce konuşmanın, izlenen filmlerin, oyunların, yapılan gözlemlerin bir potada eritilmesidir.
Madem bir gizemden söz ettik… Madem mektupların peşine düşeceğiz birlikte… Nasıl olsa okuyacağınızı düşünerek öykü(ler) üzerinden değil de Kaşkal’ın, belki de hiçbirimizin gör(e)mediği ayrıntıları ve o ayrıntıda gizlenen “şeytan”ı ele almak istiyorum. Akıcı bir anlatımı var Aydın Kaşkal’ın, kendini okutturuyor. Biraz daha işlenebilir diye düşünebilirsiniz, ama bu haliyle yalın ve samimi. Üzerinde biraz daha durulsa, biraz işlense, biraz süslense bu kadar sarıp sarmalar mı insanı bilinmez. Belki de şair olmasının verdiği “sözcük eksiltme”ye alışkınlıktan okurun kendisinin tamamlamasını istemiştir. Belki de okuru motive edip kendisinin de ayrıntılara odaklanmasını ve o ayrıntılardan doğ(ur)acaklarının tadına varmasını, kim bilebilir.
Spoiler…
İpucu vermeden buraya kadar getirebildim; aklıma takılan bir konuyu -ki, kitabın sonlarında karşılaşıyoruz- ele almazsam anlatamam… İsmini bilmediğimiz, mektubu yazan kişi Sadık’la tanışır. Adını, direnç, mukavemet, dayanmak olarak Türkçeleştirebilirim. Sadık ile Direniş buluşunca direnen mi sadıktır, sadık mı direnir ikilemi çıkıyor ortaya. İkisinin de aynı şey olmadığını sizlerin benden daha iyi bildiğinizi biliyorum. Felsefik bir tanımlama diye bakmamak gerekir; yaşamın ta kendisidir aslında… Öykünün sonunda hangisiyle karşılaşacağız, okuyup görmek gerek.
Yağmurun Gelini
Aydın Kaşkal
Öykü
İzan Yayıncılık, 2022, 94 s.
Fotoğraflar: Kadir İncesu'nun ilk kitabı Dile Gelen Kalem tanıtım töreninden...
Comments