top of page
Yazarın fotoğrafıHaberciGazete

Latife Hanım, Ece Ayhan, Ahmet Üstel, Ulus Baker, Müfid Ekdal



Bugün 12 Temmuz. Latife Hanım (Uşaklıgil), Ahmet Üstel, Ece Ayhan, Ulus Baker ve Müfid Ekdal'ın ölüm yıldönümleri.

BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.


Latife Hanım (Uşaklıgil) kimdir?


Latîfe Uşakî ya da nüfûs kayıtlarına göre Latîfe Uşaklı, 17 Haziran 1898 yılında İzmir’de doğdu. 29 Ocak 1923-5 Ağustos 1925 tarihleri arasında iki buçuk yıl Mustafa Kemal Atatürk ile evli kaldı. "Uşaklıgil" âilesine mensuptur ve ünlü yazar Hâlit Ziyâ Uşaklıgil ile kuzendir. İzmir’in tanınmış ailelerinden gelen Laitfe Hanım, Uşakîzâde Köşkü'nün bahçesinde bulunan "camlı köşk"te ilkokulu, İstanbul Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'nde ortaokulu ve liseyi okudu. Paris'te Sorbonne Üniversitesi’nde siyâset ve hukuk eğitimi aldı, Londra'da dil öğrenimi gördü. İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Almanca biliyordu. Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılması üzerine, üçüncü sınıfta üniversite eğitimini yarıda bırakarak, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve ordusunu karşılamaya İzmir'e döndü. 9 Eylül 1922'de, Türk ordusunun İzmir'e girişinin ardından, başkumandana güvenli bir karargâh arayışındaki kurmayları, Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Göztepe'deki Uşakîzâde Âilesi'nin köşküne götürdüler. Ebeveynleri o sırada bir yurt dışı seyâhatinde olduğu için köşkte babaannesiyle birlikte kalan Latîfe Uşakî, 14 Eylül'den itibaren Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı köşkte ağırladı. 16 gün süren ve 30 Eylül 1922 tarihinde sona eren bu misafirlikte köşk, "Mudanya Ateşkes Antlaşması" çalışmalarına sahne oldu. Mustafa Kemal Atatürk ile Latîfe Hanım, 29 Ocak 1923 tarihinde, Muammer Bey’in Göztepe'deki Uşakîzâde Köşkü'nde dinî nikâhla evlendiler. Nikâh bazı yönlerden dönemin âdetlerine uymuyordu. Yaygın uygulamada kadınlar dinî nikâhta yer almazken, Latîfe Hanım dinî nikahta bulundu. Mareşal Fevzi Çakmak ve Kâzım Karabekir Paşalar, Mustafa Kemal’in, Mustafa Abdülhâlik Renda ile Salih Bozok ise Latîfe Uşakî’nin nikah şâhidi idi. Bu nikahta yaşanan ilkler, sekiz ay sonra Merkez Kadısı Hüseyin oğlu Ömer Fevzi tarafından belge haline getirilmiş ve tasdik edilmiştir.

Ahmet Üstel kimdir?


Yazar, senarist, tiyatro ve sinema oyuncusu ve yönetmen Ahmet Üstel, 1 Ocak 1930 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi (1948) mezunu. Gıda Teknolojisi mühendisliği öğrenimi için gittiği Fransa’da, tiyatro ve yazarlığa tutkusu sebebiyle öğrenimini yarım bırakıp sinema yönetmeni Jean Vilar’ın yanında asistanlık yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra tiyatro ve sinema çalışmalarını profesyonel olarak yürüttü. Yönetmenliğinin yanı sıra yüzlerce senaryo, radyo ve televizyon skeçleri ve piyesleri yazdı, çeviriler yaptı. 1954 de Kobra Film şirketini kurdu v e yapımcılığa başladı. 1955 yılında kendi şirketi adına yönetmenliğe başladı.

BAŞLICA ESERLERİ (Kitap):Baba Bizi Eversene, Sarı Çizmeli, Islak Dudaklar, Samanyolu, Mahçup Delikanlı vd.

Filmografisi: Yönetmen: Ebediyyen Seninim - 1957 Senaryo: Ebediyen Seninim - 1957 Altın Küpeler - 1966 Bitmeyen Çile - 1966 Samanyolu - 1967 Çıldırtan Dudaklar - 1967 Zengin Ve Serseri - 1967 Kezban - 1968 Ana Kalbi - 1969 Kahraman Delikanlı - 1969 Öldüren Aşk - 1969 Tatlı Günler - 1969 Uykusuz Geceler - 1969 Acı ile Karışık - 1969 Bütün Aşklar Tatlı Başlar - 1970 Duyduk Duymadık Demeyin - 1970 Kezban Roma'da - 1970 Cafer Bey İyi, Fakir ve Kibar - 1971 Seni Sevmek Kaderim - 1971 Yavru ile Katip - 1971 Kezban Paris'te - 1971 Saraylar Meleği - 1971 Tamam mı Canım - 1971 Severek Ayrılalım - 1971 Aşk ve Cinayet Meleği - 1972 Ay Aman Of - 1972 Kader Yolcuları - 1972 Kırk Yalan Memiş - 1972 Satılık Kadın - 1972 Suya Düşen Hayal - 1972 Hayat Bayram Olsa - 1973 Ben Doğarken Ölmüşüm - 1973 Büyük Şamata - 1973 Kolsuz Kahramanın Kolu - 1973 Tatlım - 1973 Yeryüzünde Bir Melek - 1973 Aç Gözünü Mehmet - 1974 Bir Yabancı - 1974 Mahçup Delikanlı - 1974 Tek Başına - 1974 Yüz Liraya Evlenilmez - 1974 Aman Ne Gırgır - 1974 Çirkin Dünya - 1974 Teşekkür Ederim Büyükanne - 1975 Baba Bizi Eversene - 1975 Beş Milyoncuk Borç Verir misin - 1975 Güler misin Ağlar mısın - 1975 Gülşah - 1975 Ateş Böceği - 1975 Curcuna - 1975 Islak Dudaklar - 1975 Salak Bacılar - 1975 Kime Niyet Kime Kısmet - 1976 Beş Dakikada Beşiktaş - 1976 Her Gönülde Bir Aslan Yatar - 1976 Nereye Bakıyor Bu Adamlar - 1976 Bülbül Ailesi - 1976 Gülen Gözler - 1977 Yangın - 1977 Cafer'in Çilesi - 1978 Köşe Kapmaca - 1979 Vah Başımıza Gelenler - 1979 Akıllı Deliler - 1980 Eşek Şakası - 1980 Yedi Bela Hüsnü - 1982 Yapımcı: Son Baskın - 1954 Izdırap Şarkısı - 1955 Ebediyen Seninim - 1957


Ece Ayhan Çağlar kimdir?


(d. 10 Eylül 1931, Datça - ö. 12 Temmuz 2002, İzmir)


1931 yılında Muğla Datça'da doğdu. Asıl adı Ece Ayhan Çağlar. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da tamamladı. 1959'da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra Gürün, Alaca, Çardak ilçelerinde bir süre kaymakamlık yaptı. 1966'da memurluktan ayrıldı, İstanbul'a gelerek Sinematek'te, Meydan Larousse'da, e Yayınları'nda çalıştı.

Üç yıl süre ile İsviçre'de tedavi gördü. Bir kaç kez beyin ameliyatı geçirdi. Dönüşünde bir süre İstanbul'da ve Bodrum-Gümüşlük'te yaşamını sürdürdü. Ardından Çanakkale'ye yerleşti.

İlk şiiri 1954'te "Türk Dili Dergisi"nde yayınlandı. Daha sonra Türk Dili, Varlık, Yenilik, Seçilmiş Hikayeler, Pazar Postası, Yeditepe dergileri şiirlerine yer verdi. Özellikle Pazar Postası'ndaki şiirleriyle ünlendi.

1959'da basılan ilk kitabı "Kınar Hanımın Denizleri"yle büyük ilgi uyandırdı. Kendine özgü çağrışımlar ve göndermelerle örülü şiirleriyle hem Türk şiirinde hem de İkinci Yeni'nin içinde farklı bir kanal açtı.

Şiirinin kilit noktası dildir. Çağdaşı Edip Cansever'e göre, bu dili aşmak, şiirini anlamak için başvurulacak yol yine Ece Ayhan'ın şiirleridir.

Ece Ayhan her şiirinde hem şiir hem Türkiye üzerine görüşlerini anlatır.

1965'te basılan Bakışsız Bir Kedi Kara ve 1968'de yayınlanan Ortodoksluklar, Ece Ayhan'ın özel dilinin yapıtaşları oldu.

1973'te yayınlanan Devlet ve Tabiat kitabındaki şiirlerle bu kez okurlarını "sokağın diliyle buluşturdu.

1977'de yayımlanan ve kitapla aynı adı taşıyan ünlü şiiri ile ilk dört kitabını içeren Yort Savul da kendisinden sonraki kuşaklara yön gösterdi.

1981'de Zambaklı Padişah, 1982'de de "tarihin düzünden okunduğu" Çok Eski Adıyladır'ı yayınladı.

Ece Ayhan'ın şiiri üzerinde Enis Batur, Tahta Troya'yı (1981), Ender Erenel Ece Ayhan Sözlüğü'nü, Kemal Yangın-Orhan Alkaya ikilisi ise Çok Eski Adıyladır Sözlüğü'nü hazırladı.

Değerlendirme:

O; öncülsüz, ardılsız, çıraklığı ve kalfalığı olmayan bir şair. 1966’da şöyle söylüyordu:

“İster doğruyla bağlantısı içinde kavransın isterse kavranmasın, şiir imgelerin sanatıdır. Belirti ve görüntülerle ilgilidir.”

Onun şiirinde yer alan uzak veya yakın tarihten olaylar, kent yaşamından tablolar, tipler, kişisel gözlemler, özel adlar, anılar ve uzak çağrışımlı eski sözcükler onu neredeyse bir şiir sözlüğü kurmaya götürür. Bu şiir kolaycı okur açısından bakılınca anlaşılmazmış gibi görünür. Oysa şiirlerin yaslandığı ve gönderimde bulunduğu ayrıntılar öğrenildiğinde anlam dünyaları da yavaş yavaş aydınlanmaya başlar. Kendi şiirinin çerçevesini çizdiği ve “Şiirimiz karadır abiler” ile başlayan “Mor Külhani” adlı şiirindeki dizeler onun İkinci Yeni içindeki ayrıksı konumunu iyice belirginleştirir.

Ece Ayhan'ın Eserleri:

  • Kınar Hanımın Denizleri (1959)

  • Bakışsız Bir Kedi Kara (1965)

  • Ortodokslular (1968)

  • Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler (1973)

  • Yort Savul (Toplu Şiirler, 1977)

  • Zambaklı Padişah (1981)

  • Çok Eski Adıyladır (1982)

  • Çanakkaleli Melahat'a İki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi (1991)

  • Sivil Şiirler (1993)

  • Bütün Yort Savullar (1993

  • Bütün şiirleri), Son Şiirler (1993)

Ulus Baker kimdir?

Bir hikâyenin en can alıcı noktası neresidir? Başlangıcı mı, olayların düğümlenip başrolün geliştiği mi yoksa koskoca bir macerayı beraber paylaştığımız o başrolün ölmesi mi? Olayı biraz bütün tutuyorum ben bu tür durumlarda. Nedensellikle ilgili bir şeydir bu. Karakterin doğduğu yer, doğduğu yerden kaynaklı aldığı edindiği birikim, gelecek yaşamını şekillendirecek bir ailevi miras, seçimler… Hepsi birbiriyle bağlantılıdır. Benim için biraz duygusal bir yazı olacak çünkü hiç tanışamadığım; ama kendime müthiş yakın hissettiğim bir insan hakkında yazıyorum: Ulus Baker! 1960 yılında Leningrad’da (şimdiki St. Petersburg’ta) doğar Ulus Hoca. Babası Sedat Baker bir psikyatr, annesi Pembe Marmara ise bir şairdir. Çok araştırdım Nilgün Marmara ile bir akrabalıklarını bulamadım. Aslen Kıbrıslı olan Ulus Hoca, 1974’te “Barış” Harekâtı’nın canlı tanıklarından birisidir. Kendi deyimiyle şöyle söyler: “Kim demiş on üç on dört yaşların savaş kaldıramayacağını günümüz dünyasında? Ben de savaş yaralarımı bu öyküye ertelemişim… Ve o yaralar bende kalacak, öfkeyle parlatacağım onları her şeyin yüzeyinde, yapışkan bir toz tabakası gibi…” Hayatı boyunca taşıyacaktır yarasını çünkü: “Yaralarım benden önce de vardı, ben onları bedenimde taşımak için doğmuşum…” Kıbrıs önemlidir, ancak tanıyanlar Ulus Hoca’nın gizlediğini söyler Kıbrıslılığını. “Ama ben, bir Temmuz günü, ondört yaşındayken, daha kesin olarak söyleyeyim, 26 Temmuz 1974’ün ateşkes kurşunlarının vızıldamasını durduramayan yoğun, katı, renksiz, ceset kokulu bir akşamında (yağmur yağıyor muydu hâlâ?) bu öyküyü kendi kulaklarımla işittim…” Belki de bundandır sosyoloji okur ve belki de hepimizin hayalindeki hoca figürüne dönüşür. Biraz mola verdim, canım acıdı. Kıbrıs bana çok yakın, Ulus Hoca’yı tip olarak benzetilmezden önce bilmiştim Körotonomedya yazılarıyla. 2008 senesiydi sanırım, ilk yazısını okuduğumda. Okuduktan sonra “Ankara’da sosyoloji okuyacağım, Ulus Hoca’nın öğrencisi olacağım!” diye geziyordum ortalıkta. Sonra öğrendim ki ölmüş. Zaten ben de bosyolojiden alakasız bir bölüme yerleştim. Ama sevgim ve savunum bitmedi. Saçlarımı uzattım, uzatınca daha bir benzedim. Üniversitede okudum ilk kitabını: “Aşındırma Denemeleri” Hoca ODTÜ GİSAM’da(Görsel İşitsel Sistemler Araştırma ve Uygulama Merkezi) Modern Visual Arts ve Visual Thinking diye iki ders verir. Sinemaya olan yatkınlığı, Dziga Vertov ve Tarkovsky hayranlığı ve özellikle Körotonomedya’da yayınlanan “İnternette sanat mümkün mü?” başlıklı yazısı Hoca’nın bilgi birikiminin bir parçası sadece. Spinoza hayranlığıyla bilinir ayrıca. Derler ki Ulus Baker için “Spinoza’dan gerisi önemli değildir.” Bu yüzdendir ikiz siyam kedilerine Psinoza adını vermiştir. İkisine de aynı ismi vermesinin sebebini ise “Hangisi hangisi bilmiyorum ki, ikisine de aynı adı verdim bu yüzden.” şeklinde anlatmıştır Hoca. Deleuze’ün Kant Üzerine Dört Ders ve Spinoza Üzerine On Bir Ders kitaplarını Türkçe’ye kazandırmıştır ayrıca.

Bir yazısında Hoca, Nazi Sinema Endüstrisi’nin önemli isimlerinden Leni Riefenstahl ile Sovyet Propaganda Filmlerinin önemli isimlerinden Dziga Vertov’u mükemmel bir şekilde karşılaştırır. Öyle ki, Riefenstahl ile Vertov arasındaki ideolojik farklılıkların filmlerine yansımasını Bilal’e anlatır gibi anlatmıştır Hoca. Riefenstahl’ın filmlerinde zoraki gülümseyen, mükemmel vücutlu, Hitler’e hayran Alman kadınları ile Vertov filmlerindeki içten gülümseyen, işçi kadınlarını sinema düzeyinde tartıştırıyor. Bu tabii ki en basit anlamda benim düşündüğüm, yakıştırdığım bir tartışma. Hoca’nın tartıştırması çok daha uzundur. Nietzsche’den, Godard’a kadar uzanan müthiş geniş bir spektrumda seyreder bu tartışma ki çoğu zaman kafa karıştırıcı bile olabilir. Belki de Hoca’ya olan sevgimdendir, her daim Vertov’u Tarkovsky’den üstün tuttum. Merak edenler için gene adres körotonomedya. Hoca, belirli bir kişiye âşık mıdır bilemiyorum. Tanıyanlar belki bilirler, ben tanıyanlarla tanışamadım. Tanışıp onlardan Ulus Hoca’yı dinlemek isterim; ama Ulus Hoca aşk hakkında Kumgüzeli’ni yazmıştır. Yazıda geçen “güzelsin” kelimeleri alelade söylenmiş, yazılmış kelimeler değildir. Hissettirir, acıtır, gülümsetir. Hoca hiç âşık olmuş mudur bilemiyorum; ama aşkı anlatabilmiştir kendince. Ki zaten aşk, kişiye has olmalıdır. Kişisel olan politiktir. Yazının başında hikâyenin can alıcı noktasına değinmiştim. Kendimce bir çıkarımda bulundum. Tamamıdır deyip kaçtım, ama bu kaçamak cevabımdan sıyrılmak istiyorum. Bu anlatılan kimin hikâyesi? Benim mi, Ulus Baker’in mi, Ulus Baker’e olan bilmeden görmeden hayranlığım mı? De te fabula narratur. Hoca bir yazısında “Hüzün geriye kalandır, biraz blues dinleyin benim için.” demişti. Bugün 12 Temmuz, Hoca’nın biz fanileri terk ettiği gün. Biz fanilere bıraktığı Aşındırma Denemeleri var, yazıları var, fikri var ve blues’u var. Biraz Ulus Baker blues’u dinleyin bugün benim için. Kaynak: korotonomedya.net

Müfid Ekdal kimdir?


Hekim, yazar. 1918, Kadıköy / İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (1942) mezunu. 1950’de Kadıköy Numune Hastanesinde dahiliye uzmanı olarak çalışmaya başladı. 1963-65 yılları arasında kardiyoloji ihtisası için İngiltere’ye gitti ve bu dalda uzman oldu. 1979’da Numune Hastanesinde dahiliye servis şefi, daha sonra da başhekim olarak görev yapıp, 1983’te emekli oldu. 12 Temmuz 2014'te aramızdan ayrıldı.


ESERLERİ:

Bir Fenerbahçe Vardı, Bir Konak Bir Ömür Bir Devir, Bizans Metropolünde İlk Türk Köyü: Kadıköy, Prenses Elâ, Eski Bir İhtilalciden Dinlediklerim (2003), Kapalı Hayat Kutusu / Kadıköy Konakları (2004).

Ayrıca bir meslekî eseri vardır.

61 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page