20 Temmuz. Baha Boduroğlu, Musahipzade Celal, Fikret Mualla, Mahmut Türkmenoğlu, Vedat Okyar, Sezer Sezin ve Hulki Saner’in ölüm yıldönümleri… BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz.
Baha Boduroğlu kimdir?
3 Şubat 1947'de İstanbul Laleli'de dünyaya geldi. Gençliğinde Kent Oyuncuları, Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü Tiyatroları gibi önemli tiyatrolarda sahne aldı ve sanat hayatına adım attı. Bu tiyatrolarda Güzin Sokullu ile tanıştı ve birlikte müziğe yönelmeye karar verdiler. 1971 yılında, ikili ilk 45'liklerini çıkartarak müzik kariyerlerine başladılar. Baha Boduroğlu, Aysel Gürel ile tanıştıktan sonra birlikte pek çok şarkı yaptılar. 'Gençlik Başımda Duman' isimli albümleriyle büyük ilgi gördüler ve dikkatleri üzerlerine çektiler. 2001 yılında ise Hurşid Yenigün, Esmeray, Atilla Atasoy, İskender Doğan, Ercan Turgut, Banu Kırbağ, Nur Yoldaş, Melike Demirağ, Semiha Yankı, Osman İşmen ve Selçuk Alagöz ile birlikte Eski Dostlar isimli bir müzik grubu kurdular. 20 Temmuz 2023'te aramızdan ayrıldı.
Musahipzade Celal kimdir?
Musahipzade Celal, 1868 yılında İstanbul’da doğdu. Tiyatroya bu türün yeniden önemsenmeye başlandığı II. Meşrutiyet yıllarında başlayan sanatçı, Cumhuriyetin ilanından sonra eserler vermeye devam etmiştir. Eserlerinde konularını genellikle Osmanlı döneminden ve günlük yaşamdan almıştır.
Edebi Kişiliği
Osmanlı toplumunda yozlaşan değerleri hicveden komedi tarzında eserler vermiştir. Sosyal tenkide büyük önem vermiş, bu hicivlerle eserleri daha çok töre komedisi halini almıştır. Tiyatroya olan ilgisi Tercüme Odası’nda görev yapmaktayken ortaya çıktı. Arkadaşları ile arasında orta oyunları tertip edip bizzat kendisi de bu oyunlarda zenne rollerine çıktı. Osmanlı Kumpanyası’nın oyunlarını takip etmesiyle oyun yazmaya karşı merak duydu.
Tiyatro bilgisini Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere çevirilerini inceleyerek artırdı. 1908’de Tercüme Bürosu’ndan ayrılınca zamanının büyük bölümünü oyun yazma çalışmalarına ayırdı. Yayımlanan ilk oyunu olan Türk Kızı’nı bu dönemde yazdı, oyun 1912’de Köprülüler adıyla Manakyan Tiyatrosu’nda sahnelendi.
Belediye işlerine kadıların baktığı devri hicveden İstanbul Efendisi adlı ilk müzikal oyununun ardından; Macun Hokkası, baba parası yiyen mevki sahibi kimseler ile yaşamlarını alın terleriyle kazanmaya çalışan emekçiler arasındaki karşıtlığı anlatan Yedekçi, Kaşıkçılar, Atlı Ases, Demirbaş Şarl gibi oyunları yazmaya ve sahnelenmeye devam etti. 1919-1924 yılları arasında yazdığı oyunların hepsi Osmanlı Operet Heyeti tarafından sahnelendi.
Lale Devri adlı oyunu, İstanbul’da ilk defa kadınların tiyatroya gelmesini sağlayan oyun oldu. O sene Ramazan ayında ilk defa kadınların da gece tiyatroya gelip bu oyunu izlemesi için izin verildi. Türkiye’ye özgü denebilecek bir müzikal komedi türünün ilk yazarı olma özelliğini taşıyan Musahipzade, 18.yüzyıl Osmanlı toplumundaki idari bozuklukları ve dini sömürüyü yansıtmıştır.
Musahipzade Celal, hem Milli Edebiyatın hem de Cumhuriyet’in önemli bir tiyatro yazarıdır. Sanatçının adı bir vefa borcu olarak günümüzde Şehir tiyatrolarının Üsküdar sahnesine verilmiştir.
Kısaca özetleyecek olursak;
İlk oyunu 1913’te sahneye konulan “Köprülüler”dir.
Hafif, müzikli oyunlar yazmayı sürdüren yazarın oyunları, daha çok töre güldürüsü niteliği taşır.
Konularını daha çok Osmanlı tarihinden alan oyunlar yazmıştır.
Oyunlarında çeşitli dönemlerdeki sosyal hayatı, töreleri, inançları ve düşünceleri gülünç yanlarıyla anlatmıştır.
Sosyal eleştiriye büyük önem vermiştir.
Oyunları siyasal ve belgesel niteliktedir.
Saray yaşamını ve sosyal dramları anlatmıştır.
Yakın tarih ve Türk dünyası işlediği konular arasındadır.
Oyunları teknik yönden başarılı değildir.
Kişileri döneminin dil özellikleriyle konuşturmuştur.
Üsküdar’daki tiyatro onun adını taşımaktadır.
Eserleri
Türk Kızı, Köprülüler, İstanbul Efendisi, Lâle Devri, Macun Hokkası, Yedekçi Kaşıkçılar, Atlı Ases, Demirbaş Şarl, Moda Çılgınları, İtaat İlâmı, Fermanlı Deli Hazretleri, Aynaroz Kadısı, Kafes Arkasında, Bir Kavuk Devrildi, Mum Söndü, Pazartesi-Perşembe, Gül ve Gönül, Balaban Ağa, Selma, Genç Osman, Gücü Gücü Yetene, Kadın Tertibi, Kısmet Değilmiş gibi kendi yazdığı; Hisse-i Şayia, Sekizinci, Ceza Kanunu gibi uyarlama oyunları vardır.
Fikret Mualla kimdir?
Fikret Mualla Saygı, 1903’te İstanbul’da doğdu. Saint Joseph Fransız Okulu’nda ve daha sonra bir süre Galatasaray Lisesi’nde okudu. Mühendislik eğitimi almak üzere Almanya’ya gönderildi. Almanya’nın çeşitli kentlerinde dolaştı, İsviçre ve İtalya’ya gitti, buradaki müzeleri gezdi. Resim yeteneğinin farkına vararak kısa zamanda güçlü bir desen bilgisi edindi. Başarılı resimlemeler, moda çizimleri ve gravürler yaptı, desenleri dönemin önemli Alman dergilerinde yayınlandı.
Fikret Mualla, 1928’de alkol nedeniyle bir süre hastanede tedavi gördü. Daha sonra Almanya’dan Fransa’ya geçti, Paris’te Montparnasse ve Saint Germain gibi sanat çevrelerinde yaşadı. Orada, André Lhote’un atölyesinde çalışan Hale Asaf’la tanıştı. Paris’te sürekli resim yapan Fikret Mualla bir süre sonra maddi sorunlar nedeniyle Türkiye’ye döndü. Geçimini sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na yaptığı başvuru üzerine 1934’te Ayvalık Ortaokulu resim öğretmenliğine atandı, ancak kısa bir süre sonra bu görevinden istifa etti. İstanbul’da Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz gibi operetler için kostümler çizdi. Nâzım Hikmet’in Varan 3 adlı şiir kitabını resimledi. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun çıkardığı Yeni Adam dergisi için desenler hazırladı.
Babasının ölümü üzerine eline geçen miras payı ile Paris’te yaşamını sürdürebileceğini düşünerek 1939’da Türkiye’den ayrıldı. 1939 yılında gerçekleşen Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu için Abidin Dino’nun isteği üzerine “İstanbul” konulu otuz kadar tablo yaptı. 1938’de yayımlanan Ses dergisi için desenler çizdi. Bu dönemde yazılmış ve Ses’te yayımlanmış “Masal” ve “Üsera Karargâhı” adlı iki de öyküsü vardır.
Fikret Mualla hayatının yirmi altı yılını Fransa’da yaşadı. Bir ara hastanede kaldığı süre zarfında, iki ay içinde kendisine resim yaptıran Dina Vierny’nin koruması altına girdi. Bu resimleriyle Kasım 1954’te Paris’te Dina Vierny Gallery’de ilk sergisini açtı. Daha sonra sanayici Lharmin’le bir anlaşma yaptı ve Seine Nehri’nin “sağ” yakasına taşındı. Resimlerinin sürekli müşterisi olan Madame Anglés’yle bu dönemde tanıştı. Fikret Mualla’yı bundan sonra koruması altına alan Madame Anglés, 1962’de felç geçirdiğinde hastaneye kaldırılarak bakım görmesini sağladı. Daha sonra sanatçıyı Nice şehrinde Reillane kasabasındaki evine yerleştirdi ve bütün giderlerini karşıladı. Fikret Mualla ömrünün sonuna dek felçten muzdarip kaldı. 20 Temmuz 1967’de de hayatını kaybetti. Ölümünden yedi yıl sonra 1974’te Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün ilgilenmesiyle kemikleri Türkiye’ye getirildi ve Karacaahmet Mezarlığı’na gömüldü. 1976’da dostlarından, yakınlarından ve çeşitli koleksiyonlardan derlenen 118 resmi ile Ankara’da adına bir sergi düzenlendi. Yapıtlarının çoğu bugün özel koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Ressam Fikret Mualla resimlerinin, konularını kahveler, sirkler ve sokaklar gibi Paris yaşamının ayrıntıları oluşturmuştur. Yaşamın gerçeklerini büyük bir içtenlikle renge ve biçime aktarmış, içinde yaşadığı bohem çevrenin insanını resmine konu olarak almıştır. Daha çok guvaş tekniğine yakınlık duyup bu teknikle çok hızlı çalışabilmiş olmakla birlikte, yağlıboyayı da suluboya ve guvaşı kullandığı ustalıkla kullanmıştır. Resmin kuramsal sorunları üzerine çalışmalar gerçekleştirmeyen sanatçı, çağdaş akımlara katılmamıştır.
Mahmut Türkmenoğlu kimdir?
Genç kuşaklar yeterince bilmeyebilir. Mahmut Türkmenoğlu, öncelikle Almanya’ya köyden işçi göçünü de organize eden “Bademler Köyü Kooperatifi”nin kurulmasında ve kooperatifin geliştirilmesinde başat rol oynamış bir mühendis ve politikacı idi. Bademler Kooperatifi’nin seracılık alanındaki girişimleri, O’nun çalışmalarıyla söz konusu olmuştu. Türkiye genelinde tanınması ise, 1974’te kurulan CHP-MSP Koalisyon Hükümeti’nde Gümrük ve Tekel Bakanı olması ile söz konusu oldu. Dönemin tütün politikalarında üretici lehine tavır aldı. O’nun sayesinde zürra emeğinin karşılığını gördü ve de Türkiye’de “hayali ihracat” sahteciliğini ortaya çıkardı. Köy-Koop hareketi’nde de öncü rol oynadı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’yle milletvekilliğinin sona ermesinin ardından kooperatifçiliğe geri döndü. Mahmut Türkmenoğlu, 1992 yılında sonsuzluğa uğurlandı. NEDEN KOOPERATİFÇİLİK? Kooperatifler, günümüzde toplumsal yaşamı etkileyen en önemli örgütler olarak kabul ediliyor. Üretimden tüketime, eğitimden turizme, konut yapımından sağlığa kadar her etkinlikte kooperatifler ile karşılaşıyoruz. Kooperatifler, 21.yüzyılda da artmakta olan eşitsizliğe karşı “toplum yararını gözetme” ilkesini benimseyerek eşitlik için etkinlik gösteren kurumlardır. Kooperatifler toplum tabanlı olduklarından, toplumlarının çevre, sosyal ve ekonomik alanlarda sürdürülebilir kalkınması için çalışırlar. Kooperatifçilikle, emek ve ürünün gerçek değerini bulması sağlanabiliyor. Kooperatifler bencilliği (egoizm) önler. Kendi çıkarlarını hesaba katmadan başkaları lehine karşılıklı olarak çaba harcanmasına hizmet eder. Bu işlevleri ile kooperatifler insani ve ahlaki kuruluşlardır. Kooperatifleşmeyle israf önlenir. Maliyet düşer, üretim artar ve verimlilik yükselir. Kooperatifler birer demokrasi okuludur. Seçimle göreve gelip, seçimle görevden ayrılma sayesinde toplum ihtiyaçlarına daha kısa sürede cevap verme, insana hizmet konusunda en güzel fırsatları veren kurumlardır. Kooperatifçilik hareketi, aynı zamanda kadın ve erkek eşitliğini destekleme konusunda dünya çapında bir lider olmuştur. Ve kooperatifler, özellikle tarımda başta da değinildiği üzere küçük ve orta ölçekli işletmelerin pazar gücünü artıran, düşük sermayeli ortaklarına da ekonomik kararlara katılım olanağını sağlayan örgütlerdir.
Vedat Okyar kimdir?
Beşiktaşlıların Büyük Kaptan dedikleri efsane isimdir. Vedat Okyar, 1 Ağustos 1945 tarihinde Bursa‘da doğmuştur. Daha sonra babasının işi sebebiyle İstanbul‘a gelmiştir. Tekstilci olan babası Rahmi Okyar bir dönem Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde yönetici olarak çalışmıştı. Futbola Bursa’da İnegölspor’da başladı. Bursaspor, Beşiktaş JK, Diyarbakırspor, Karagümrük takımlarında oynadı. 1968-1976 yılları arasında Beşiktaş‘ta 253 maçta oynayıp, 21 gol attı. 1974-1975 sezonunda Türkiye Kupasını kazanan Beşiktaş kadrosunda yer aldı. Futbol oynadığı dönemde kullandığı 43 penaltıdan 42’sini gole çevirdi. Futbolu bıraktıktan sonra kıraştı, 1981 yılından itibaren spor yazarı olarak Sabah, Fotomaç, Hürriyet ve Vatan gazetelerinde görev aldı. 1969 yılında Asuman Okyar ile evlendi. Suat Okyar adında oğlu vardır. Vedat Okyar, 20 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul‘da Akciğer kanseri nedeniyle 64 yaşında ölmüştür. Vedat Okyar, aklıbaşında yorumları, efendiliği,duruşuyla piyasadaki bir çok kişiden farklıydı. Profesyonel Futbol Kariyeri : 1964-1968 – Bursaspor 1968-1976 – Beşiktaş 1976-1977 – Diyarbakırspor 1977-1980 – Karagümrük
Sezer Sezin kimdir?
Sezer Sezin, 25 Ekim 1929 tarihinde İstanbul, Eyüp’de doğmuştur. Gerçek adı Mesrure Sezer’dir. İlkokul ve ortaokulu Eyüp’de okudu. Ortaokuldan sonra tahsil hayatına devam etmedi. Küçük yaşta tiyatroya ilgi duymaya başladı. Bale dersleri aldı.
1940 yılında 1940 yılında Eminönü Halkevi Tiyatrosu’nda Kral Oidipus adlı oyunda Kralın kızını oynadı.
1944 yılında “Hürriyet Apartmanı” filmiyle sinemaya başladı. 1946 yılında da Vedat Örfi Bengü ile ortak olarak Sezer Tiyatrosu’nu kurdu. Bir yıl süre ile turneye çıkan tiyatro1947’de kapandı.
1948 yılında başrolü Memduh Ün’le paylaştığı “Damga” filminde oynadı. 1949 yılında ise Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği “Vurun Kahpeye” filmiyle tanındı. Yine Lütfi Akad’ın yönettiği 1952 yılında “Tahir ile Zühre” ve “Arzu ile Kamber” adlı filmlerde oynadı. Bu filmlerin çekimleri 6 ay süre ile Bağdat’ta yapılırken başrolü paylaştığı Kenan Artun ile yakınlaştılar ve dönüşte 1952 yılında evlendiler.
1956 yılında eşi Kenan Artun ve İlham Filmer ile ortaklaşa “Türk Eksport Film” adıyla bir film yapım şirketi kurdu. Bu şirket 3 film üretti. Bunlardan 1959 tarihli “Kıbrıs’ın Belası Kızıl EOKA” Türk sinemasının Kıbrıs sorununa değinen ilk filmi oldu, ancak Yunanistan’la Türkiye arasındaki politik yumuşama filmin erkenden vizyondan kaldırılmasıyla sonuçlandı.
1960 yılında yönetmenliğini Metin Erksan’ın yaptığı “Şoför Nebahat” filminde canlandırdığı karakter çok beğenilince 1964 ve 1965 yıllarında 2 devam filmi yapıldı. Uzun bir süre kendisine Sezer Sezin yerine “Şoför Nebahat” dendi.
1962 yılında çekilen “Üç Tekerlekli Bisiklet” filmi ile 1965 yılında “İzmir Film Festivali”‘nde “En Başarılı Kadın Oyuncu” ödülünü kazandı.
1965 yılında ikinci evliliğini yaptığı Üner İlsever’le birlikte Kadıköy İl Tiyatrosu’nu kurdular. 1967 yılında sinemayı bıraktı. 1975 yılında tiyatroyu da bırakarak deri ticaretine atıldı.
Sezer Sezin, 1952 yılında oyuncu ve senarist Kenan Artun ile evlendi. 1963 yılında boşandı. 1965 yılında Üner İlsever ile evlendi. Daha sonra boşandı. İki çocuğu olan Sezer Sezin’in Ayşegül İlsever adında bir kızı var.
Sinemayı bıraktıktan tam 40 yıl sonra 2007 yılında Safa Önal’ın yazıp yönettiği “Hicran Sokağı” adlı yapımda konuk oyuncu olarak yeniden izleyici karşısına çıktı.
2008 yılında Sezer Sezin, Muhterem Nur ile birlikte Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde onur ödülüne layık görüldü.
Ödülleri :
1955 – Türk Film Dostları Derneği, Kaçak filmiyle, En Başarılı Kadın Oyuncu
1965 – İzmir Film Festivali, Üç Tekerlekli Bisiklet filmiyle, En Başarılı Kadın Oyuncu
1984 – Altın Portakal Ödülleri, onur ödülü.
1993 – Uluslararası İstanbul Film Festivali, jüri onur ödülü
2008 – Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali, Sinema Onur Ödülü
Rol Aldığı bazı Tiyatro oyunları:
– Ya Beni Öpersin
– Nazırın Karısı
– Yanlış Adres
– Karımla Olmuyor (1972-1973 sezonu) Yönetmen: Mücap Ofluoğlu
Filmleri :
2007 – Hicran Sokağı (konuk oyuncu)
1967 – Turist Zehra
1966 – Asker Anası
1966 – Sırat Köprüsü
1965 – Kanlı Meydan
1965 – Şoför Nebahat Bizde Kabahat
1964 – Cehennem Arkadaşları
1964 – Şahane Züğürtler
1964 – Şoför Nebahat ve Kızı
1963 – L’Immortelle (Ölümsüz Kadın) Türk Kadın (Türkiye, İtalya, Fransa ortak yapımı. Yönetmen: Alain Robbe-Grillet) Film İstanbul’da çekildi
1962 – Üç Tekerlekli Bisiklet
1961 – Rüzgâr Zehra
1960 – Dişi Kurt
1960 – Şoför Nebahat
1959 – Ana Kucağı
1959 – Kıbrıs’ın Belası Kızıl EOKA (Kıbrıs sorununa değinen ilk Türk filmi)
1959 – Vatan Uğruna
1958 – Altın Kafes
1958 – Meçhul Kahramanlar
1958 – Meyhanecinin Kızı
1956 – Kalbimin Şarkısı
1956 – Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi
1955 – Dağları Bekliyen Kız
1954 – Kaçak
1952 – Arzu ile Kamber
1952 – Tahir ile Zühre
1950 – Allah Kerim
1950 – Lüküs Hayat
1949 – Vurun Kahpeye
1948 – Damga
1945 – Yayla Kartalı
1945 – Köroğlu
1944 – Hürriyet Apartmanı
Hulki Saner kimdir?
Hulki Saner, 24 Temmuz 1921 tarihinde İstanbul’un Gedikpaşa semtinde doğdu. Haydarpaşa Lisesi’nde okurken, Kadıköy Cezaevi Caz Orkestrası’nda klarnet çalmaya ve konserler vermeye başladı. Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. Amerika’ya giderek metalurji lisansı yaptı. Ardından İstanbul Belediye Konservatuvarı Şan Bölümü’nde öğrenim gördü.
1956 yılında Kalbimin Şarkısı ve Beş Hasta Var filmlerinin fon müziklerini yaparak sinemaya adım attı. Ardından Yalnızlar Rıhtımı (1959), Kölen Olayım (1969), Rüyalar Gerçek Olsa (1972) filmlerinin müziğini yaptı. 1956 yılında Sanat Film’i kurarak yapımcılığa geçti. İlk olarak Pusu (1957) filmini yaptı. Daha sonra Arı Film, Bronz Film ve son olarak da Saner Film’i kurdu. Sevmek Günah Mı? (1958) filmiyle yapımcılığın yanı sıra yönetmenliğe de başlamış oldu. Gol Kralı Cafer (1962), Ayşecik Ateş Parçası (1962), Ayşecik Canımın İçi (1963), Turist Ömer (1964), Berduş (1969) gibi pek çok filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini yaptı. Türk sinemasında en çok film çeken yönetmenlerinden biri oldu. Genellikle müzikal ve komedi filmleri yönetti. Yönettiği filmlerin çoğunun senaryosunu kendisi yazdı. Türk filmlerini video kasetlere aktararak dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinde bulundu. Film yapmaya 1988 yılına kadar devam etti.
1990-2002 yılları arasında özel televizyonlara birkaç film ve talk show yaptı. Bir dönem SESAM başkanlığını yürüttü. 2002 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Onur Ödülü’ne layık görüldü. 2002 yılının Aralık ayında felç geçirmesinin ardından, 20 Temmuz 2005 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Yazan: Feyza Yıldırım
Comments