Bugün 3 Haziran. Nâzım Hikmet, Kâzım Orbay ve Ercan Arıklı’nın ölüm yıldönümleri. BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Nâzım Hikmet kimdir?
15 Ocak 1902 yılında Selanik’te dünyaya gelen Nazım Hikmet, ilk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 1913 yılında kaleme almıştır. Mekteb-i Sultani’de öğrenim görmeye başlayan Nazım Hikmet, bir aile toplantısında yazdığı kahramanlık şiirini okuması ile Bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından keşfedildi. Bahriye Mehtebi’ne giderek öğrenimini başarı ile tamamladı. Mezuniyetinin ardından Hamidiye gemisinde stajyer subay olarak göreve başladı. Bir süre sonra bazı nedenlerden dolayı ordudan ayrıldı.
Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova’da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde Siyasi Bilimler ve İktisat bölümü okudu. İlk şiir kitabı 28 Kanunisani’i Moskova’da yayınladı. Ardından Türkiye’ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başladı. Dergide yazdıkları şiir ve yazılardan ötürü hakkında 15 yıl hapis istendi. O sırada Sovyet Rusya’ya gitti. 1928 Af Kanunu ile cezası kaldırıldı. Tekrak Türkiye’ye dönerek Resimli Ay dergisinde yazılar yazmaya başladı. 1938 yılında burada da yazdıklarından dolayı 12 yıl hapis cezası aldı.
1951 yılında Bakanlar Kurulu tarafından Türk Vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet, büyük dedesinin memleketi olan Polonya vatandaşlığına geçti ve Borzecki soyadını aldı. 3 Haziran 1963 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
Şairlik Hayatı
Nazım Hikmet ilk şiirlerini hece ölçüsü kuralları içinde yazdı. Yazdıkları le kısa zamanda diğer şairlere fark attı. Hece ölçüsü ile yetinmeyerek şiirleri için başka formlar bulma arayışına girdi. Sovyet Rusya’da kaldığı yıllar sırasında şiirlerinde bulmaya çalıştığı yeni ve farklı formlara ulaştı. Bu sebeple hem içerik hem de biçim yönünden dönemin şairlerinden farklı bir yol izledi. Şiirlerinde uzun yıllar benimsediği hece ölçüsünden vazgeçerek serbest ölçüde yazmaya başladı. Yine o dönem Sovyet şairlerinden esinlenerek şiirlerine farklı bir boyut kazandırdı. Yazdıkları Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi usta sanatçılar tarafından seslendirildi. Buna ek olarak birçok eseri de Yeni Türk’ün eski üyelerinden Selim Atakan tarafından bestelendi.
50. ölüm yıldönümünde Alâettin Bahçekapılı, Ahmet Özer ve Ruhi Türkyılmaz mezarı başında Yine Fuat Saka tarafından iki adet şiiri bestelenerek albüme dahil edildi. UNESCO tarafından Nazım Hikmet Yılı olarak kabul edilen 2002 yılında dönemin ünlü bestecisi Suat Özönder, “Şarkılarda Nazım Hikmet” isimli albüm oluşturdu.
Dava ve Sürgün Yılları 1925 – Ankara İstiklâl Mahkemesi Davası 1927 – 1928- İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 – Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 – Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1931 – İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 – İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1933 – İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 – 1934 – Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1936 – 1937 – İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1938 – Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası 1938 – Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası
Kâzım Orbay kimdir?
Kazım Orbay 1886 yılında İzmir’de doğdu. Harp Akademisini 1907’de bitirdi ve kurmay subayı olarak Orduya katıldı.1908’de Almanya’da kurslara katıldı. Hareket Ordusunda öncü bölüğü komutanlığında bulundu. Balkan Savaşlarında çarpıştı.
1914’te Harbiye (Milli Savunma) Nezareti başyaverliğine getirildi. Bõylece ünlü Enver Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı sırasında en yakın görevlisi oldu. Bir aralık Harbiye Nezareti müsteşar yardımcılığında da bulundu. Kurtuluş Savaşında Doğu Cephesi Kurmay Başkanlığı ( 1920), Milli Savunma Ordusu Dairesi Başkanlığı ( 1921 ) ve III. Kafkas Tümeni komutanlığı ( 1922) görevlerinde bulundu. Başkumandan savaşında başarılar kazandı. Kazım Orbay 1925’de Genelkurmay İkinci Başkanlığına getirildi ve korgeneralliğe yükseltildi.1928-1929 yıllarında Afgan Krallığı Genelkurmay Başkanlığını da yaptı. Yurda dönünce Ordu üst kademelerinde çalıştı. 1935’de orgeneralliğe yükseltildi.1944-1946 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulundu. (Fevzi Çakmak’tan sonra ikinci Genelkurmay Başkanımız) Kâzım Orbay Askeri Şura üyeliğinde bulunurken 1950’de emekliye ayrıldı. Temsilciler Meclisi başkanlığından sonra 1961’de senatör seçildi. Ankara’da 1964 yılında vefat etti.
Ercan Arıklı kimdir?
1940 yılında Ankara’da doğdu.Nezaket ve Kahraman Arıklı’nın oğlu.Lausanne Üniversitesi SBF’de okudu.Gazetecilik mesleğine 1966 yılında ABC gazetesini çıkararak başladı.Daha sonra Ekonomi Politika gazetesini yayınladı.Gelişim Yayınları’nı kurdu dergi ve ansiklopedi yayancılığına ayrı üslup getirdi.Söz gazetesini yayınladı fakat kapatmak zorunda kaldı.Fransızca ve İngilizce biliyor.FİPP ve İpi üyesi ve Sarı Basın Kartı sahibi. Son görevi Bir Numara Yayıncılık dergi grubunda yöneticilikti. 2003 yılında geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Hakkında yazılanlar:
Arıklı’nın sırrı
Milliyet 14 Haziran 2005
Arda Uskan’ın, Doğan Kitap’tan çıkacak olan “Güle Güle Bebeğim”, 2 yıl önce hayatını kaybeden Ercan Arıklı’nın en büyük hayalini anlatıyor… Kitapta, Arıklı’nın 30 yıl önce ölen 2 oğlu ve ilk eşi İnci Trak’la beraber aynı mezara gömülmek istediği ve bu hayaline kavuştuğu yer alıyor…
Gazeteci Ercan Arıklı, halk otobüsünün çarpması sonucu son yolculuğuna uğurlanırken, bir sırrını da beraberinde götürüyordu. Yaşamı her ne kadar trajik bir şekilde noktalansa da Arıklı, en büyük hayaline öldüğünde kavuşuyordu. Aynı çatı altında yaşamayı başaramadığı 2 çocuğu ve eşiyle toprak altında buluşuyordu. Bu “mekânsal” buluşmayı Arıklı kendisi hazırlamıştı… Arıklı’nın ilk eşi İnci Trak, intihara teşebbüs edip tüpgazla evi uçurduğunda henüz 7 ve 9 yaşındaki 2 oğlu trajik bir şekilde can verdi. İnci Trak, bu trajik olayda kurtulduysa da, aynaya baktığında yaşadığı acıyla yeniden öldü. Vicdan hesaplaşması ve bozuk ruh sağlığıyla “sözde” devam eden yaşam, bir trafik kazasıyla noktalandı. Arıklı kendisine 24’ünde babalığı, 33’ünde de evlat acısını tattıran İnci Trak’a öldüğünde sahip çıktı.
Çocuklarının yanına
İnci Trak’ı yer ayırttığı 4 kişilik mezarda, çocuklarının yanına gömdürdü. 4 mezar yerinin sonuncusunu ise Arıklı kendine ayırmıştı.
Arıklı’nın trajik sırrı, Arda Uskan’ın yarın Doğan Kitap’tan çıkacak olan “Güle Güle Bebeğim-Yaşamın Pimini Çeken Adam: Ercan Arıklı” isimli kitabında yer alıyor. Kitapta Arıklı’nın bu hikâyesi şöyle anlatılıyor:
1963 yazında, Razi Trak’ın Ziverbey’deki köşkünün ağaçlarla dolu bahçesinde Ercan Arıklı ve İnci Trak evlililiğe ilk adımlarını attı.
Yeni evli çift yaz sonuna kadar Osmanbey’deki Gün Apartmanı’nın 8. katında kalacaktı.
Evlilikte sorunlar
Ercan ve İnci Lozan’a yerleştikten iki yıl sonra ilk çocukları Giray dünyaya geldi. Çiftin evliliklerinde su yüzüne çıkmayan itişmeler yaşanıyordu. Tam da böyle bir dönemde İnci ikinci çocuğuna hamile kaldı. Onu doğurmak için İstanbul’a döndü. 1966 yılında ikinci çocuk Ali’nin dünyaya gelmesi yepyeni bir başlangıç oldu. Ercan da Lozan’daki öğrenimini tamamlamış, Türkiye’ye dönmüştü.
1960’lı yılların sonlarında Ercan ve İnci’nin evlilikleri giderek çıkmaza giriyor, çatışma giderek büyüyordu. İnci, Ercan ve arkadaşlarının bitip tükenmek bilmeyen briç, poker partilerine artık dayanamaz olmuştu.
Evliliğin çatırdamasının tek nedeni oyun değildi kuşkusuz. Öğrenci Ercan, iş hayatına atılıp işadamı Ercan olmaya başlayınca İnci’yle aralarındaki görüş ve düşünce farklılıkları da belirginleşmeye başlamıştı, sonunda ailelerin tüm çabalarına rağmen 1970 yılında yollarını ayırdılar
Ali babası, Giray annesiyle kalıyordu. Aile parçalanmıştı. İnci Trak’ın ağabeyi çocukların ayrı büyümesini “cinayet” olarak gördüğü için Ali’yi de alarak kardeşi Giray’ın yanına götürdü. Artık çocuklar anneleriyle birlikte aynı çatı altındaydı.
Aradan yıllar geçti… Tarih 9 Eylül 1973’tü. Neuchatel’deki Podries Caddesi’ndeki 18 numaralı evde psikolojik sorunlar yaşayan İnci Trak, intihar planları yapıyordu. Dışarıda iri yağmur damlaları pencereyi döverken, odada Ali ve Giray uyuyordu.
Tüpü açtı ve
İnci tüpü açtı… Uzun bir süre bekledikten sonra salona geçti. Beyni uğulduyordu. Bir sigara içmek istedi. Çakmağı çaktı. Podries Caddesi büyük bir gürültüyle sarsıldı. 18 numaralı apartmanın ikinci katı ateş topuna dönmüştü…Bu patlama, kilometrelerce uzakta bir başka insanın belleğinde art arda gelen darbeler halinde, yıllarca sürecek bir volkana dönüşecekti. O insan, Ercan Arıklı’ydı.
30 yıl sonra
O geceki patlamadan İnci Trak, yüzünün ve vücudunun büyük bir kısmının ağır yanıklar almasına rağmen kurtuldu. Ama ne yazık ki Ali ve Giray yaşamlarını yitirdi. Ercan Arıklı ise çektiği acıları içine gömdü, bu konuyu yıllarca kimseyle konuşmadı, en yakın dostlarıyla bile paylaşmadı. Çocuklara olan düşkünlüğü belki de bu acı anından kaynaklanıyordu. Arıklı, o geceden 30 yıl sonra ilk kez bir psikoloğa güvenmişti. Onun söylediği şu cümle, belki de Ercan Arıklı’nın yaşamının bir özetiydi: “Çok büyük bir acı çekmişsin ama yasını tamamlamamışsın. O yası tamamladıktan sonra hayatına devam edeceksin…”
Çocuklarının ölümünden sonra İnci Trak perişan olmuştu. Bir daha kendini toparlayamadı. Eline baksa, aynaya baksa aklına çocukları geliyordu. Psikolojisi, dengesi altüst olmuştu. Yıllar sonra yeniden evlendi. Bu yüzden evliliği fazla süremedi. İstanbul dışına çıkmaya karar verdi. Antalya’ya yerleşti. Kemer’e giderken Bozüyük civarında şoförüyle kaza geçirdi. Bu kaza yaşamının da sonu oldu…
İki kez daha evlendi
Arıklı, yıllar içerisinde 2 evlilik daha yaptı. 7 Aralık 1979’da basın patronu Malik Yolaç’ın kızı Merve Yolaç’la hayatını birleştirdi. İkinci evliliğini ise, ikiz piyanistlerden Güher Pekinel’le yaptı. Ancak 2 evliliğinden de bir daha çocuğu olmadı.
İlk eşi İnci Trak hayatını kaybettiğinde Arıklı, 4 kişilik mezar yeni ayırtmıştı. Aile bütünlüğünü korumaya çalışan Arıklı, ilk eşi vefat ettiğinde İnci’nin ailesini arayarak, “Eğer aileniz izin verirse bilin ki onun yeri hazır, bizim yanımızda. Benim yerim de orada. Arzu ederseniz oraya gömelim…”
Oraya gömüldüler. İnci Trak yıllar sonra çocuklarının mezarının yanına defnedildi. 4 mezar yerinin sonuncusu Ercan Arıklı’ya ayrılmıştı…
İlk eşi gibi trafik kazasında hayatını kaybeden Arıklı’da 2003 yılında Zincirlikuyu Mezarlığı’nda son yolcuğuna uğurlandığında artık Ercan Arıklı’nın hayali gerçekleşmiş ve aile sonsuza dek bir araya gelmişti.
Comments