
Bugün 14 Kasım. Ankara'da belediyenin kazdığı ve üstünü açık bıraktığı çukura gece karanlığında düştükten 2 gün sonra İstanbul'da vefat eden, Garip akımının öncüsü Orhan Velik Kanık'ın ölüm yıldönümü. Tam 74 yıl oldu. 14 Kasım, ünlü ses sanatçısı Esin Afşar'ın da ölüm günü. 13 yıl önce ayrıldı aramızdan Esin Afşar. Âşık Ekberi de 4 yıl önce bugün vefat etti. Ünlü ressam ve sanat tarihçimiz Celal Esat Arseven'i de 14 Kasım 1971'de yitirdik.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Orhan Veli Kanık kimdir?

Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Orhan Veli Kanık, genelikle sadece Orhan Veli ismiyle anılır. Türk şiirinin geleneksel yapısının kırarak şiiri sokaktaki adamın diline uygun olarak yeniledi. 36 yıllık hayatına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. İşte Orhan Veli Kanık kimdir? sorusunun kapsamlı bir yanıtı ve şairin biyografisi… ORHAN VELİ KANIK’ın 36 yıla sığdırdığı yaşamı... Daha çok Orhan Veli olarak bilinen Türk şair. Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Kafiyeyi ilkel; mecaz, teşbih, mübalağa gibi edebi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı. Kanık, şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden önceleri büyük ölçüde yadırgandı, çok sert eleştiriler aldı ve küçümsendi.Geleneklerin dışına çıkan eserleri, önce şaşkınlık ve yadırgama, daha sonra eğlenme ve aşağılamayla karşılansa da hep ilgi uyandırdı. Bu ilgi ise kısa zamanda şaire duyulan anlayış, sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı. ORHAN VELİ'NİN AİLESİ VE ÇOCUKLUĞU (EĞİTİMİ) Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te Beykoz'a bağlı Yalıköyü'nde bulunan İshak Ağa Yokuşu'ndaki Çayır Sokağında 9 numaralı konakta dünyaya geldi. Babası İzmirli tüccar Fehmi Bey'in oğlu Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey'in kızı Fatma Nigar Hanım'dır. Nüfus tezkeresi suretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, sanatçı Soyadı Kanunu'ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi oldu. Veli Kanık, hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebinde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara'da yaşadı. Bu dönemde bir süre Ankara Radyosu'nda müdürlük de yapan Veli Bey, daha sonraki yıllarda İstanbul Konservatuvarında ilmî kurul üyesi ve İstanbul Radyosu'nda ses uzmanı olarak çalıştı. Orhan Veli'nin kendisinden küçük iki kardeşi vardı. Bunlar Vatan Gazetesi muhabirlerinden Adnan Veli Kanık ve Füruzan Yol yapandır. Şairin ayrıca, bir yaşında iken Ankara'da ölen Ayşe Zerrin isminde bir kız kardeşi de olduğu söylenmektedir. Orhan Veli'nin çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir'de geçti. Mütareke sırasında Akaretler'de bulunan Anafartalar İlkokulunun ana sınıfına devam etti. Bir sene sonra ise bu okuldan alınarak Galatasaray Lisesi'ne yatılı olarak verildi. Yedi yaşındayken Halife Abdülmecit'in Yıldız Sarayı'nda düzenlediği bir düğünde sünnet edildi. 1925'te dördüncü sınıfı tamamladığında babasının isteği ile Galatasaray Lisesinden ayrılarak annesiyle birlikte Ankara'ya taşındı. Orada, Gazi İlkokulu'na yazıldı. Bir yıl sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı girdi.Kanık, çocukluğunda bazı hastalıklar ve tehlikeler de yaşadı.

Kanık'ın edebiyata olan merakı ilkokul sıralarında başladı. Bu dönemde Çocuk Dünyası isimli dergide bir hikâyesi basıldı. Ortaokulun yedinci sınıfındayken Oktay Rifat Horozcu ile tanıştı. Birkaç yıl sonra ise bir müsamere sırasında halk evinde Melih Cevdet Anday ile arkadaş oldu. Lisenin ilk yılında edebiyat öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dı. Tanpınar, öğretmeni olduğu sürece Kanık'a öğütler verdi ve onu yönlendirdi. Şair, lise döneminde arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet'le birlikte Sesimiz isimli bir dergi çıkardı. Sanatçının yaşamının bu evresi aruz vezni kurallarını ve ahengini kavradığı ve ilk şiirlerini yazdığı dönem oldu.

Kanık, gene lisede tiyatro çalışmalarına katıldı. Örneğin, Raşit Rıza'nın oynadığı Aktör Kin oyununda rol aldı. Ankara Halkevi'nde Ercüment Behzat Lav'ın sahnelediği Ahmet Vefik Paşa'nın Molière'den uyarladığı Zor Nikah'ta Üstâd-ı Sanî'yi, Maurice Maeterlinck'in Monna Vanna'sında ise baba rolünü üstlendi.Kanık, sonraki yıllarda tiyatro alanındaki çalışmalarına çevirmen olarak devam etti ve pek çok oyunu Türkçe'ye çevirdi. Şair 1932 yılında, liseden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin felsefe bölümüne kaydını yaptırdı. 1933 yılında Edebiyat Fakültesi Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. 1935 yılına kadar devam ettiği üniversiteyi bitirmeden okuldan ayrıldı. İstanbul Üniversitesi'ne giderken bir yandan sürdürdüğü Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmen yardımcılığı görevine, okuldan ayrıldıktan sonra bir sene daha devam etti. ORHAN VELİ'NİN ÖLÜMÜ Orhan Veli'nin Abidin Dino tarafından tasarlanan ve Nevzat Kemâl tarafından inşa edilen Aşiyan Mezarlığı'ndaki mezar taşı. Mezar taşındaki Emin Barın tarafından yazılan Orhan Veli/1914-1950 yazısı şairin şiirde karşı çıktığı kafiyeden vefatıyla bile kurtulamadığının bir kanıtı gibidir. Orhan Veli, Yaprak'ın kapanmasının ardından İstanbul'a geri döndü. Aynı yıl 10 Kasım'da bir haftalığına geldiği Ankara'da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandı. İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve Kanık'a alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi uygulandı, ancak beyin kanaması geçirdiği sonradan anlaşıldı. Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 23.20'de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata veda etti. ORHAN VELİ ŞİİRLERİ

Giderayak “Handan, hamamdan geçtik, Gün ışığında hissemize razıydık; Saadetinden geçtik, Ümidine razıydık; Hiçbirini bulamadık; Kendimize hüzünler icat ettik, Avunamadık Yoksa biz… Bu dünyadan değil miydik?” Anlatamıyorum “Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda; Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. Bir yer var, biliyorum; Her şeyi söylemek mümkün; Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Prof. Dr. Emrullah Güney çizimi Anlatamıyorum.” Dağ Başı “Dağ başındasın; Derdin günün hasretlik; Akşam olmuş, Güneş batmış, İçmeyip de ne haltedeceksin” Gün Olur “Gün olur, alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra. Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; Çiçekler gürültüyle açar; Gürültüyle çıkar duman topraktan. Hele martılar, hele martılar, Her bir tüylerinde ayrı telaş!… Gün olur, başıma kadar mavi; Gün olur başıma kadar güneş; Gün olur, deli gibi…”
Esin Afşar kimdir?

Esin Afşar, 14 Eylül 1936 tarihinde babasının diplomat (başkonsonsolos) olarak görev yaptığı İtalya'da Bari şehrinde doğmuştur. Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu'dur. Annesi Rüveyde Sinanoğlu, gazeteci ve yazardı. Abisi Oktay Sinanoğlu'dur. 3 yaşındayken Türkiye'ye döndüler. Babasını 5 yaşındayken kaybetti. Ankara TED Koleji'nde ilkokula başladı, okudu, ortaokulun ardından Ankara Devlet Konservatuarı piyano bölümünü bitirdi. Maria Callas ve Leyla Gencer'in hocası olan Madam Hidalgo ve Madam Böhm'den şan dersleri aldı. Devlet Tiyatroları'nda piyanist olarak işe başladı.Muhsin Ertuğrul'un ''Sahnenin çukurunda olacağına üstünde ol'' isteğiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 12 yıl boyunca çeşitli oyunlarda oynadı. Bu dönemde tiyatro oyuncusu Kerim Afşar ile evlendi ve kızı Pınar doğdu. Fantastiks adlı bir müzikalde oynarken, Erkan Özerman'ın teklifiyle müziğe döndü. 1968'i 69'a bağlayan yılbaşı gecesi, Ankara Bulvar Palas'ta hafif müzik tarzında şarkılar söylemeye başladı. Önceleri İngilizce, Fransızca ve İtalyanca şarkılar söyledi. Ruhi Su ile çalışmaya başlayınca folk müziğe yöneldi. Dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil onu Diplomatik Sanatçı ünvanıyla Macaristan'a gönderdi. 1969'da Kul Ahmet'in "Yoh-Yoh" adlı türküsünü tiyatral bir şekilde seslendiren ve bu türküyle tanınan Afşar, uzun yıllar "Bayan Yoh Yoh" olarak anıldı. 1969'daYunus Emre'den bestelediği "Bana Seni Gerek Seni" ile "Hafif Batı Müziği Düzenleme Ödülü"nü ve Fransa'da Jacques Brel ile paylaştığı Dario MorenoÖdülü'nü aldı. Fransız televizyonuna çıktı. Monacca Prensesi Grace Kelly tarafından televizyon festivallerine davet edildi. Romanya'da Brşov uluslararası müzik festivaline katıldı. Kritik Ödülü'nü aldı. 1970 yılında Türkiye'de yılın en iyi şarkıcısı seçildi. Aynı yıl Bulgaristan Uluslararası Altın Orfe Müzik Festivali'nde üçüncü oldu. 1972'de Türk Cumhuriyetleri'ne ve Moskova'ya gitti, programlar yaptı. 1972'de Tokyo'da, Seul'de Hong Kong'da konserler verdi. 1973'te davet üzerine İsrail'e gitti. Kudüs Tiyatrosu'nda konser verdi. Aynı yıl İngiltere, İtalya, Belçika ve Tunus'a gitti, konserler verdi. 1974'te Avusturalya'ya gitti. Sidney ve Melbourne'de konserler verdi. 1975 yılında Türkiye'de ilk kez düzenlenen Eurovision elemelerine "Canı Sıkılan Adam" adlı parçası ile katıldı. 1977'te İsrail'de düzenlenen Akdeniz Halk Şarkıcıları Festivali'ne katıldı, dördüncü oldu. 1980 yılında İngilizce'den çevirdiği Kırmızı Pabuçlar oyununu, Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları'nda 4 sene oynadı. 1985'te Fransa turnesine çıktı ve 1986'da Paris Şehir Tiyatro'sunda konser verdi. Yedi yıl Fransa'da sürekli konserler verdi. Macaristan, Romanya, İtalya, Mornaco, Almanya, Japonya, Sovyetler Birliği, Avustralya, Tunus ve İsrail konserlerinin yanı sıra 1986'da Paris Theatre de la Ville, Lons- Le Sonie, Sarselle ve Rennes'de Orient Express 1. Avrupa Festivali'nde, Avrupa'nın tanınmış sanatçıları ile sahneye çıktı. 1982-83 yıllarında Bilgesu Erenus'un tek kişilik tiyatro oyunu "Kelaynaklar" da oynadı. Paris La Taniere Tiyatrosu'ndaki dokuz konserinden sonra 1987 Marsilya konseri büyük ses getirdi. 1987'deki Cora Vocauire ile Atatürk Kültür Merkezi ve Ankara konserleri; unutulmaz konserleri arasında sayılabilir. 1986'da Dünün ve Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri adlı uzunçaları piyasaya çıktı. 1991'de Kuzey Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu'da konserler yaptı. 1991de İstanbul Festivali kapsamında 6 Temmuz'da AKM'de sahneye çıktı. 1993'te Mevlana-Yunus Cd'si yayınlandı. Sofya'da konserler verdi. Aynı yıl Fransa'da Nazım Hikmet'in 30.ölüm yıldönümü nedeniyle onun şiirlerinden bestelenmiş şarkılar söyledi. 1995'te Atatürk şiirlerinden bestelenmiş CD'yi hazırladı. Birçok dernek çalışmaları da olan Esin Afşar'ın üyesi olduğu derneklerden bazıları şunlardır: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türkiye- Yunanistan Dostluk Derneği, Sokaktaki Çocukları ve Gençleri Koruma Derneği, Sigara İçmeyenler Derneği, Beyoğlu'nu Güzelleştirme Derneği, Müzik Dostları Derneği. ETV için "Onlar Hep Genç" adlı tv programını hazırlayıp sundu. Esin Afşar, tiyatro oyuncusu Kerim Afşar ile 2 Eylül 1958 evlendi. Pınar (d.1961) adında bir kızı vardır. 28 Ağustos 1975'te ikinci evliliğini Şener Aral ile yaptı. 1976'da oğlu Aydıncan Aral doğdu. Esin Afşar, 14 Kasım 2011 tarihinde Florence Nightingale Hastanesi'nde 75 yaşında öldü. Filmleri : 2003 - Neredesin Firuze 1989 - Gönüller Sultanı Mevlana 1974 - Göç Albümleri : 2010 - Esin Afşar - Odeon Yılları 2010 - "Büyük Türk Şairi, Dünya Şairi : Nazım Hikmet" 2006 - Söz: Çiğdem Talu (Kolektif) 2002 - Yunus Emre & Mevlana Şarkıları 2000 - Nazım Hikmet Şarkıları 1999 - Caz Yorumlarıyla Aşık Veysel 1998 - Pembe Uçurtma 1998 - Özlem 1997 - Atatürk 1995 - Esin Alaturka 1991 - Yunus Emre 1987 - Ruhi Su'ya Türkü 1986 - Dün ve Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri 45'lik plakları : - Zühtü / Kaz - Hacer Hanım / Ben Olayım - Sanatçının Kaderi / O Pencere - Canı Sıkılan Adam / Yiğidin Öyküsü - Sandığımı Açamadım / Güneşe Giden Gemi - Dert Şarkısı / Niye Çattın Kaşlarını - Gel Dosta Gidelim / Sorma - Sivastopol / Küçük Kuşum - Diley Diley Yar / Yaprağı - Yağan Yağmur / Çatladı Dudaklarım Öpülmeyi Öpülmeyi - Kara Toprak / Yunus (Bana Seni gerek Seni) - Yoh Yoh / Bebek (Bir Masal Türküsü) - Allam Allam Seni Yar / Drama Köprüsü - Halalay Çocuk / Güzelliğin On Para Etmez - Gurbet Yorganı / Elif - Niksarın Fidanları / Aliyi Gördüm Aliyi - Allam Allam Seni Yar / Yoh Yoh Yazdığı Kitaplar : - Anılar Yanıltır mı? - Sefername 2 - Kırmızı Pabuçlar, 2001 - Gül Prenses, 2001 Oynadığı Tiyatro Oyunları : - Aşk Acısı - Fantastiks - Dünkü Çocuk - Çalıkuşu - Ekmek Parası - Generalin Aşkı - Tahta Çanaklar - Dışardakiler - Poker Partisi 1982 - Kelaynaklar 1980 - Kırmızı Pabuçlar
Âşık Ekberi kimdir?

Âşık Ekberi adıyla ünlenen Ali Ekber Gülbaş'ı geçen yıl bugün salgında yitirdik.
Ali Ekber Gülbaş'ı, evvelsi yıl kutladığı 60. sanat yılı nedeniyle kendisiyle söyleşen gazeteci ve fotoğraf sanatçısı Kadir İncesu'nun Birgün gazetesinde yayımlanan yazısıyla anıyoruz.
Âşıklara yaşarken değer verildiği görülmemiştir
Arguvanlı ozan, âşık Ekberi (Ali Ekber Gülbaş) 60. sanat yılına dostlarının, sevenlerinin de katkı verdiği çok özel bir albümle giriyor. Ekberi Müzik etiketi taşıyan Gönül Dostları Dilinden Ekberi Türküleri adlı albümde; Musa Eroğlu – Senden Bana Geri Kalan (Söz: Ekberi / Müzik: Hüseyin Aslan), Güler Duman – Benden Olsun (Söz: Ekberi / Müzik: […]

KADİR İNCESU
Arguvanlı ozan, âşık Ekberi (Ali Ekber Gülbaş) 60. sanat yılına dostlarının, sevenlerinin de katkı verdiği çok özel bir albümle giriyor.
Ekberi Müzik etiketi taşıyan Gönül Dostları Dilinden Ekberi Türküleri adlı albümde;
Musa Eroğlu – Senden Bana Geri Kalan (Söz: Ekberi / Müzik: Hüseyin Aslan), Güler Duman – Benden Olsun (Söz: Ekberi / Müzik: Güler Duman), Cengiz Özkan – Acep Bir Dağ Var Mı (Söz: Ekberi / Müzik: Anonim), Erdal Erzincan – Deli Gönül (Söz: Ekberi / Müzik: Anonim), Nilüfer Sarıtaş – Bundan Sonra (Söz: Ekberi / Müzik: Nilüfer Sarıtaş), Mehmet Balaman – Yarası Var (Söz: Ekberi/ Müzik: Mehmet Balaman), Çiğdem Elmas – Git Gayrı (Söz ve Müzik: Ekberi), Müslüm Eke & Mustafa Eke – İnsaf Eyle (Söz: Ekberi / Müzik: Yusuf Gül), Arzu – Öldür De Git (Söz: Ekberi / Müzik: Ali İhsan Tepe), Kutsal Evcimen & Hüseyin Turan – Bir Garip Yolcu (Söz: Ekberi / Müzik: Kutsal Evcimen), Muharrem Temiz – Sor (Söz: Ekberi / Müzik: Adıgüzel Göksu), Seval Eroğlu – Kendinde Ara (Söz: Ekberi / Müzik: Seval Eroğlu), Hüseyin Aslan – Tez Gel (Söz: Ekberi / Müzik: Hüseyin Aslan), Erkan Genç – Dar Ağacı Kurun (Söz: Ekberi / Müzik: Kutsal Evcimen) ve Kadir Şeker – Bayramı Ol (Söz: Ekberi / Müzik: Kadir Şeker) yer alıyor.
Albümde ayrıca Ekberi’nin okuduğu “Ne Çıkar” adlı bir de şiir bulunuyor.
Ekberi, 50. sanat yılını kutlamak isteyen dostlarına büyük bir şaşkınlıkla, “Hayırdır, Ölmem mi yakın? Bizde sanatçıya sağlığında değer verilmez ki…” diyeli 10 yıl oluyor. Bu kez albüm çalışmalarını Ekberi de yakından takip etti. Heyecanlandı, mutlu oldu. Bütün hayatını sığdırdığı türküleri yeniden can buldu notalarda, seslerde…
Ne aşk bitti ne de gurbet
Malatya’nın Arguvan İlçesi Çavuş Köyü’nde 1940 yılında dünyaya gelen Ekberi’yi sizlere tanıtmak istiyorum.
Ekberi’nin 4 şiir kitabı var. 1966,1986, 2000 ve 2009’da yayınlanan bütün kitaplarının adı: “Aşk ve Gurbet”… Bu durumun nedenini “Aşk ve gurbet bitmedi ki… Aşk da, gurbet de olduğu sürece –ki bitmeyecek hiç- bundan sonra da çıkacak olan bütün kitaplarımın adı hep aynı olacak. Ozanın aşkı da bitmez, gurbeti de bitmez…” şeklinde açıklıyor Ekberi…
Akıp gitti zaman doldu
Gençlik gülüm açıp soldu
Yaş gidip kemalin buldu
Ne aşk bitti ne de gurbet
Ekberi’inin şiire olan ilgisi Aşık Bektaş Kaymaz’dan etkilenmesiyle başlar. Köyündeki ilkokulu bitirir, çobanlık yapar. İlk şiirlerini ortaokuldayken saman yapraklı bir deftere yazar… İstanbul’a göç eder, pek çok hemşerisi gibi… İstanbul’da yaşam kavgası devam ederken bir yandan da şiir yazmaya devam etmektedir.
Askerlik dönüşü önce Malatya’ya yerleşen ozanımız bir süre sonra yeniden İstanbul’a gelir.
O günlerde Aşık Daimi ile tanışır. Daimi, genç Ekberi’nin şiirlerini çok beğenir.
1965 yılından itibaren Doğan Kılıç’ın çıkardığı Ehlibeyt gazetesinde çalışmaya başlar. Ekberi hem gazetenin dağıtımını yapmakta hem de şiir köşesini yönetmektedir. Ülkenin dört bir yanından gelen şiirlerden uygun gördüklerini yayınlamaktadır. Sefil Selimi, Hüdai gibi ozanların da şiirlerini ilk olarak yayınlayan kişidir Ekberi…
1969 yılında İstanbulTekel’de çalışmaya başlar. Ehlibeyt gazetesine de katkı vermeye devam etmektedir. Bir yıl sonra Malatya Tekel Baş Müdürlüğüne tayin olur. Şiir yine hayatının vazgeçilmezidir. Malatya’da bulunduğu her dönem yaptığı gibi Gayret ve Sebat gazetelerinde de yazmaya devam eder. Aynı yıl içinde Sulhiye Hanım ile evlenirler. Mihmani (1971), Rahmani (1972), Devrim (1975), Zafer (1977) dünyaya gelir.
Tekel’den emekli olduktan sonra, Ekberi Müzik Evi’ni açar. 1991 yılında yeniden İstanbul’un yolunu tutar. İstanbul’da Plakçılar Çarşısı olarak bilinen yerde dükkânını açar.
Yüzlerce şiiri bestelenmiş Ekberi’nin. Bir kısmını kendisi bir kısmını da başka sanatçılar bestelemiş.
Deli Gönül, Arada Bir, Bırakmadı Sevdan Beni, Dermanım Yok, Dert Beni,
Bir Zaman, Boynu Bükülü Kaldım, Yar İnsaf İnsaf, Bırak Beni, Sızılar, Mah Yüzüne, Haydi Yolcu, , Yıllar, Toprak Ana, Eğlen Güzel, Gülsene, Be Hey Dünya, Bir Gelin Ağlar, Tatlı Bela, Yetmiyesice, Barışalım, Ben Ölürüm, Sürünesice, Dilimin Ucunda, Gelin, Nazo, Sevdim Seni Malatyalı, Sevdim de Öldüm, Vursaydın, Yar Kokusu Geliyi, Geç Olur, Küsmem, Arguvan’ın Düzüne, Belalı Başım, Gülüm, Tatlı Bela, Geç Kaldın Gülüm, Aşk ve Gurbet, Turnam, Yandım adlı türkülerini aralarında Ali Ekber Çiçek, Sabahat Akkiraz, Kubat, Dilber Ay, Selahattin Alpay, Ahmet Satılmış, Cemal Öztaş, Süleyman Yücedağ, Ahmet Bildirici, Aynur Doğan, Mehmet Balaman, Ali Abbas Aslantürk, Hasan Durak, Mesut Salman, Nur Ertürk, Burcu Doğan, Songül Karlı, Hıdır Göksu’nun da olduğu onlarca sanatçı yorumlamış.
Deli gönül hangi dala konarsın
Ekberi’nin en çok bilinen ve sevilen türkülerinden birisidir “Deli Gönül”…
Deli gönül hangi dala konarsın
Tutunacak senin dalın mı kaldı
Ahu feryat ile niçin yanarsın
Şu dünyada senin malın mı kaldı
Felek seni gafletinden uyuttu
Eşin dostun ne var ise uyuttu
Esti sam yelleri gülün kuruttu
Bülbüller ötecek gülün mü kaldı
Yerin yok yurdun yok nerde kalırsın
Her yüze güleni dostun sanırsın
Bunca derdi sen üstüne alırsın
Dert çekecek senin halın mı kaldı
Ateşlere yanan ey dertli EKBER
Bu dünyanın sonu yalanmış meğer
Bir yarin var idi almış yadeller
Candan başka senin varın mı kaldı.
Bu şiirin/türkünün öyküsünü soruyoruz ozanımıza…
Önce düşünüyor, sonra başlıyor anlatmaya: “Öyküsü içinde… Sözleri herkes kendisine göre değerlendirmeli… Gurbettesin… Yalnızsın… Yüreğimden dökülenler…”
Bu albümde hayatım var

Söz sonunda Gönül Dostları Dilinden Ekberi Türküleri’ne geliyor.
Ekberi, eser seçimindeki tercihleri kendisinin yaptığını belirterek şöyle konuşuyor: “Bazı dostlarımız seçtiğimiz eserleri yorumladılar, bazı dostlarımız şiirlerimi bestelediler. Sonunda da ortaya benim için değerini anlatamayacağım güzellikte bir albüm çıktı. Büyük bir imecenin sonucudur bu çalışma. Bu albümde nefesim, sesim, hayatım var. Arguvan’ım, köyüm, anam, babam, çocuklarım, sevdiğim var. Yıkık evim var. Ben varım…”
Söz köyden açılmışken devam ediyor: “Her sene köyüme geliyorum. Çocukluğum, geçmişim burada. Özlediklerim burada. Gelmezsem eksik kalırım. Bu yıl 14. kez düzenlenecek olan Uluslararası Arguvan Türkü Festivali’nde hemşerilerimle bir arada olacağım için de çok heyecanlıyım. Bugüne kadar aşıklara yaşarken değer verildiği görülmemiştir. Hep öldükten sonra hatırlanırlar. Bildiğim kadarıyla ilk kez bir aşık yaşarken onun türkülerinden oluşan bir albüm yapıldı. Büyük bir gurur. Emeği geçen herkese, sanatçılarımıza, eşime, çocuklarıma teşekkür ederim.”

Türküleri farklı yörelerden sanatçıların yorumladığına dikkat çeken Ekberi; “Şiirlerimde, türkülerimde herkesin kendisinden bir parça bulmasıdır benim için önemli olan. Zaten bu şiirlerin kahramanları halk… Onlar için yazıldı bu şiirler… Her şiirimin benim için ayrı yeri vardır. Kırlardaki çiçekler gibidir. Farklı renkler, kokular verirler. Şiirlerimde bazen Karacaoğlan olur sevgiliye hitap eder, bazen Pir Sultan olur sisteme, düzene, adaletsizliğe isyan eder,” diyor.
Ozanımız 6 yıldır sağlık sorunlarıyla mücadele ediyor.Yaşadığı onca sağlık sorununa karşın yazmaya ve üretmeye devam ediyor.
Ekberi, “Bu kadar dertli türküler, şiirler yazan birisinin de ‘dertli’ olması normal… Bundan sonra da yazmaya devam edeceğim,” diyerek sözlerini albümde kendi sesinden yer alan şiirinden bir bölümle bitiriyor:
Her aşıktan birer zerre bedende Kırk ölürüm kırk doğarım bir günde Dertlinin EKBERİ oldum son demde Hangisiyle yanacağımı bilemem
Acaba Ekberi’nin doğup büyüdüğü evin olduğu sokağa adı verilse güzel olmaz mı?
Kaynak. www.birgun.net/Temmuz 2019
Celal Esat Arseven kimdir?

(d. 1875 / ö. 13 Kasım 1971) Yazar, Sanat Tarihçisi, Ressam, Karikatürist, Milletvekili (Yeni Edebiyat / 19. Yüzyıl / Anadolu-Osmanlı-Türkiye) Babası, eski sadrazamlardan Sakızlı Ahmet Esat Paşa, annesi Fatma Sûzidil Hanım'dır. İlk eğitimini daha çok dinî eğitim veren Beşiktaş Taş Mektep'te almış olsa da daha sonra Batılı bir okul olan Hamidiye Mekteb-i İptidasi'nde, kısa süre askerî rüştiyede okumuş ve özel olarak da Fransızca eğitimi almıştır. Galatasaray Lisesi'nde eğitimine devam ederken buradan hoşnutsuzluğu nedeniyle (Arseven 1993) Askerî Rüştiye'ye verilir. Resim ve sanata duyduğu ilgi tutkuya dönüşünce, ailenin rızası hilafına Sanayi-i Nefise Mektebi'ne devam eder, ancak amcasının Sultan II. Abdülhamid'e ilettiği rica sonucunda Harbiye'ye, zadegânlar sınıfına alınır ve buradan mülâzım rütbesiyle mezun olup subaylık görevini yapmaya başlar. Jöntürkler ile yakın ilişki içerisinde olan Arseven, Padişah'ın Saray'a damat olması isteğini, bekâr olduğu hâlde, evliyim diyerek reddeder. Fransızca Hocası'nın uzun yıllar görüştüğü kızıyla evlenir ve hanımının adı Selime olarak değiştirilir (Toros 1992). 1903'te Amerika'da Saint Louis'de açılan sergide, Türk sitesi müsabakasını kazanır (Eyice 1972). 1908'de İstanbul'un ilk arkeoloji planını Fransızca olarak bastırır. Meşrutiyet sonrasında kendisini matbuata veren yazar, 1912'de Galata tahriri müsakkafat reisliğini, 1913'te Şehrameneti fen heyeti müdür muavinliği, Kadıköy belediye dairesi reisliği yapar. 1920'de Sanayi-i Nefise Mektebi'nde mimari tarihi dersleri okutmaya başlar. 1923 sonrasında İstanbul Ticaret Odası ve Darülbedayi'nin neşriyat sorumlusu olur. 1925'te Ankara'da imar müşavirliği yapar ve tekrar müderrisliğe döner. 1928'de seyyar bir sergi bulunduran Karadeniz isimli vapurla Avrupa limanlarını dolaşır. 1933-37 arasında Kadıköy Halkevi reisliği, 1941'e kadar da Güzel Sanatlar Akademisi'nde mimarî tarihi profesörlüğü yapar (Yazar 1999). 1942'de İstanbul, 1946'da Giresun milletvekili olur. 1951-58 arasında Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nda başkanlık ve üyelik yapar. 1971'de vefat eden Arseven'in kabri Sahrayıcedit Mezarlığı'ndadır (TBEA 2001, 102).

Arseven, çocukluğundan itibaren sanat, edebiyat ve resme ilgi duyar. Daha çok şehir tarihçiliği ve özellikle mimarî ile ilgili olan Arseven'in ihtisası da mimari ve Türk sanatı üzerinde yoğunlaşır. Güneş, Servet-i Fünûn, Tanin, Akşam, Cumhuriyet, Ulus, Hakimiyet-i Milliye, Malumat ve İkdam, yazarın eserlerini sıklıkla yayımladığı periyodiklerdir. Bu yolda kaleme aldığı pek çok ilmî çalışması mevcuttur. Sanatın hemen her alanına yatkın olan yazar, udîdir ve viyolonsel de çalar. Edebiyatla ilişkisi ise kaleme aldığı roman, tiyatro metinleri, hatıratı ve matbuat hayatındaki yeriyle ilgilidir. Öğrenciliğinde dönemin fanzinlerinden olan Kahkaha'da karikatürler çizer. Fransızca ders kitaplarından çeviriler yapar. Salah Cimcoz'la Kalem'i çıkarır. Şaban isimli, köylü bir gencin şehir macerasını işleyen komik operası, Viyana'da gösterilmiş, ancak basımı gerçekleşmemiştir (And 2017). Saatçi, Büyük İkramiye gibi operetleri de oynanmış ancak kitaplaşmamıştır (Sevengil 2015). Eski Türk tarihini konu edinen Büyük Yarın Faciası, 1914'te oynanır ve daha sonra Bay Turgan adıyla kitaplaştırılır. Romanı Sevda Çağı, Servet'te 1901'de tefrika edilir ve 1903'te kitaplaştırılır. Batılı bir kadınla gerçekleştirilen evlilik ve hayattan beklentileri konu alan eserin, santimantal etkileri yüksektir. Seyyar Sergi ile Seyahat İntibalarım isimli eseri ise hem bir gezi yazısı hem de anı olarak okunabilir.
Comments