Bugün 23 Kasım. TRT İstanbul Radyosu Batı Müziği Şubesi emekli Müdürü İrkin Aktüze'nin 1., Eğitimci yazar Şefik Asan'ın 2., eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in 3., Türk Tiyatrosu'nun ünlü aktöre Vasfi Rıza Zobu'nun 32., seramik sanatçısı Ünal Cimit'in 31, gazeteci Yavuz Gökmen'in 26. ve Türk Sanat Müziğimizin ünlü sesi Şükran Ay'ın 13. ölüm yıldönümleri.
BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
İrkin Aktüze kimdir?
Müzik araştırmacısı. 1933, Ulucanlar / Ankara doğumlu. İdil-Ural Türk‘ü öğretmen bir anne ile Makedonya Türk’ü hakim bir babanın oğludur. Öğrenimine Yenişehir‘de Mimar Kemal İlkokulunda başladı. Ankara Atatürk Lisesinde Ruhi Su ve Ziya Aydıntan gibi müzik öğretmenleri oldu, dayısı Can Aybars‘tan gitar dersleri aldı. Almanya‘daki mimarlık öğrenimi yanında Siegfried Behrend ile gitar çalıştı. 1954‘te İtalya‘da Cremona‘da katıldığı gitar yarışmasında birincilik kazandıktan sonra Almanya ve Türkiye‘de konserler verdi. 1965’te TRT‘ye girdi. 1968‘de Türkiye‘de kurulan, resmî konservatuar dengi ilk özel konservatuar olan Meleknaz Müzik Okulunda ders verdi. 1970‘te İstanbul İl Radyosu yöneticiliğini, 1980‘de İstanbul Radyosu Müzik Müdürlüğünü üstlendi. Bu arada bazı dergilere ve İstanbul Ansiklopedisi‘ne müzik maddeleri hazırladı. 1995‘te emekli oldu. 23 Kasım 2023'te vefat etti.
Müziği Okumak isimli 5 ciltlik çalışmasında, 1985 yılından günümüze kadar Uluslararası İstanbul Festivali‘nin program kitapları için yaptığı parça açıklamalarını temel aldı. Bu kitap, dört yüz kadar bestecinin solo, oda müziği, orkestral, vokal, koral gibi her türde eserinin açıklamalarını, ayrıca Türk bestecilerinin radyolarda, plaklarda ve konserlerde seslendirilen eserlerini de içerdi.
“Herhalde ancak dört, beş ciltte tamamlanacak olan bu çalışma, Aktüze’nin 1985’ten bu yana İstanbul Festivali için yaptığı parça açıklamalarının geliştirilmiş hali. Bestecilerin yaşamlarında yapıtları açısından önemli olmuş olayları da aktarıyor, üstelik sadece ’Beethoven’in yaşlandığında sağırlaşması’ gibi en çok bilinenleri değil. Aktüze’nin kitabından sonra Beethoven’in Missa Solemnis’ini bir kez daha dinledim, değişmiş gibiydi.“ (Orhan Koçak)
ESERLERİ (Araştırma-Sözlük):
Müziği Okumak (5 cilt, 2002-2003), Müziği Anlamak.
HAKKINDA: Asuman Kafaoğlu Büke / Cumhuriyet Kitap (4.7.2002), Orhan Koçak / Müziği Okumak (Virgül, sayı: 56, Kasım 2002).
Şefik Asan kimdir?
Şefik Asan : Şefik Asan eğitimci, yazar, televizyon programcısı
1941 yılında Trabzon’un Of ilçesine bağlı Erenköy’de doğdu. İlköğrenimini Of’ta, Öğretmen Okulunu Trabzon’da, yüksek öğrenimini Samsun’da tamamladı.
1962’de, öğretmenliğinin daha ikinci yılında, kendi köyü, Erenköy’de gerçekleştirdiği eğitim devrimi o zaman Trabzon’da ve basında geniş yankı uyandırdı. Köye atandığı zaman okulda 2’si kız, toplam 52 öğrenci vardı. Okul dışında ise okullaşmamış 210 çocuk. O zaman bu çocukların çoğu ya nüfusa kayıtlı değildi, ya da yaşlarından çok küçük yazılmışlardı. Şefik Asan yeni yürürlüğe giren 1961 Anayasası’nın ilköğretimi, eskiye göre daha zorunlu kılan yaptırım gücünü de kullanarak, okul dışında bulunan 130’u kız, 80’i erkek olmak üzere 210 çocuğu okula aldı. Aradan geçen 45 yıl sonra bugün hâlâ “Baba Beni Okula Gönder” kampanyalarının yapıldığı ülkemizde o zaman bu olay, Trabzon basınında ve eğitim çevrelerinde bir devrim diye nitelendirildi.
Köy öğretmenliği sırasındaki ikinci büyük atılımı, bir dağ köyü olan (o zamanki adı Dağeteği idi) Erenköy’e yol getirmekti. O tarihte Of ilçesinde sadece iki köye (onlar da merkez köyleriydi) yol gidiyordu. Erenköy’ü Of-Çaykara şosesine bağlayacak yol tamamıyla dik kayalıkları delerek geçecekti. O köylüyü birleştirdi, Almanya’da olan köylü işçilere mektuplar yazarak para desteği aldı ve hükümetten de makine yardımı temin ederek 1964’te işe başladı ve iki yıl içinde yolu köye ulaştırdı. O zaman, Of ilçesinde, böyle bir yerden yol geçirmeyi ancak Ruslar başarır (çünkü işgal sırasında Rusların bölgede yaptığı yolların benzerini hâlâ yapılamamıştı) diyerek olabileceğine inanmayanlar, bittiğinde bunu mucize diye karşıladılar. Milliyet Gazetesi’nin Trabzon muhabiri Ömer Güner bunu böyle yorumlayarak gazeteye haber yapmıştı.
Şefik Asan’ın, Trabzon’da öğretmenken, 1972’de yönetimini genel merkez atamasıyla ele aldığı Halkevi ile başlattığı büyük kültür atılımı altı ay içinde Trabzon’a hareket getirdi. Üniversitedeki gençleri de örgütleyerek, altı ay içinde ilde Halkevi tiyatrosunu kurdu, on kadar halk dansları grubu oluşturdu. Müzik grupları organize etti. Halkevi’nin yayın organı olarak yayına soktuğu DEYİŞ gazetesi 5000 adet basılıp bütün köylere gönderildi. Çok değil, altı ay sonra, 1972 yılı Haziran ayında, Trabzon Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleştirilen müzik ve halk oyunları şöleni Trabzon’un kültürel çehresini değiştiren hareketin mutlu bir göstergesi oldu. Bu kültür hareketi kısa zamanda çevreye yayılarak 8 ilçede daha halkevi açıldı. Şefik Asan bir yıl sonra Halkevi başkanlığını Temel Aydınoğlu’na devrederek, 9 halkevinden oluşturduğu il koordinasyon kurulu başkanlığına geçti. 1973 Nisan ayında Ankara’da toplanan Halkevleri Kurultayı’nda, statükocu eski askerlerin genel merkez yönetimine karşı muhalefet eden tek grup, onun başkanlığındaki Karadeniz ekibiydi.
İstanbul’a taşındığı 1974 sonunda, 35 şubenin bağlı bulunduğu İstanbul Halkevleri İl Koordinasyon Kurulu’nun önce genel sekreterliğine, ardından başkanlığına getirildi. 1975’de Ankara’da toplanan Halkevleri Kurultayı’nın divan başkanı oydu. 1977’deki kurultayda da genel yönetim kurulu üyeliği ve 1.Bölge temsilciliğine seçildi. 1975-80 arası, onun yönetimindeki İstanbul halkevlerinden Pendik ve Bakırköy şubeleri, katıldıkları uluslararası yarışmalarda Türkiye’yi başarı ile temsil ederek, birincilikler kazandılar.
1976 yılında İstanbul Barosu Başkanı Orhan Apaydın ve Büyükelçi Mahmut Dikerdem’in öncülüğüyle kurulan ve ülkenin en seçkin entelektüellerini içine alarak faaliyete geçen Türkiye Barış Derneği yönetimi, Halkevlerindeki başarılarını fark ederek onu üye olmaya davet etti. 1978 ve 1980 genel kurullarında iki kez Barış Derneği yönetim kuruluna seçildi. Bu görevi 12 Eylül 1980’de tüm demokratik kuruluşlarla birlikte Barış Derneği’nin de kapatılmasıyla sona erdi.
Şefik Asan 12 Mart 1971 Askeri müdahalesinden sonra, bir grup Trabzonlu aydınla tutuklanarak Ankara’ya götürüldü. O zaman basında adı -biraz da ironi katılarak- ‘Titrek Hamsi Hücresi’ olarak konulan ve aralarında Zülfü Livaneli, Ataol Behramoğlu’nun da bulunduğu 68 kişilik grup bir ay sonra serbest bırakılıp, daha sonra beraat etti. Ama 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra başlatılan Türkiye Barış Derneği Davası öyle kısa sürmedi. Bütün dünyayı ayağa kaldıran ve Askeri Cunta’ya zor anlar yaşatan Barış Davası uzun yargılamaların sonunda ülkenin en seçkin aydınlarının mahkûmiyetiyle sonuçlandı. Şefik Asan sekiz yıl hüküm giyenler arasındaydı. Dava iki kez Askeri Yargıtay’a gidip gelerek sonunda beraatla sonuçlandı, ama herkes yattığıyla kaldı.
Şefik Asan’ın yazı hayatı 1968 yılında Varlık Dergisi’nde çıkan bir makalesiyle başladı. 1972’de Yeni Ortam Gazetesi’nde “Depolama Diplomalama” başlığı altındaki eğitim sistemini eleştiren incelemesi bir hafta süreyle tefrika edildi. Aynı yıl başkanı bulunduğu Trabzon Halkevi’nin yayın organı DEYİŞ gazetesini, yalnız başına yayımlayarak iki yıl yaşattı. 1992-93 yıllarında Karadeniz Vakfı Genel Sekreteri iken VİYA dergisini yönetti. Aynı yıllarda, Milliyet Gazetesi’nde konuk yazar olarak köşe yazıları yazdı. Çeşitli edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlandı.
İlk romanı KAÇIŞ Gendaş Kültür tarafından yayımlandı. İkinci romanı ŞİMDİ YAŞAMAK VARDI Heyamola Yayınları arasında çıktı. BARIŞ KÜLTÜRÜ adlı kitabı 2007 Dünya Barış Yılı kutlamalarından önce yayımlanmak üzere hazırlandı.
Şefik Asan Teknoloji Televizyonu’nda haftada bir yayımlanan KİTAP DÜNYASI adlı programın yapımcılığını ve sunuculuğunu yürütüyordu. 23 Kasım 2022'de vefat eden Asan, Maltepe Başıbüyük mezarlığına defnedildi.
Hasan Fehmi Güneş kimdir?
Hasan Fehmi Güneş 1934 Adapazarı'nda doğmuştur.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Nallıhan Cumhuriyet Savcılığı, Sakarya Mühendislik Akademisi Öğretim Görevliliği, Serbest avukatlık, Cumhuriyet Senatosu Sakarya Üyeliği, 18. ve 22. dönem İstanbul Milletvekiliği ile İçişleri Bakanlığı yaptı. Evli ve iki çocuk babasıdır.
5 Ekim 1979 tarihinde, oyuncu Aynur Aydan ile aralarında geçen bir aşk ilişkisi sonucu hükümetten istifa etti. 23 Kasım 2021'de vefat etti.
Vasfi Rıza Zobu kimdir?
Vasfi Rıza Zobu, 5 Aralık 1902 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Asıl ismi; Mehmed Vasfi Rıza'dır. Vasfi Rıza Zobu, kendisi gibi tiyatrocu olan Bilge Zobu'nun amcasıdır. Beyazıt Rüştiyesi`ni bitirdikten sonra Kuleli Askerî Lisesi'ne girdi ancak yarıda bırakarak okuldan ayrıldı ve Alman Ticaret Mektebi'ne girdi ve oradan mezun oldu. Daha sonra, Sanayi-i Nefise Mektebinde (İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne) 2 yıl devam etti.
1917 yılında Darülbedayi Tiyatro Okulu'na başladı, 1923'te ise Şehir Tiyatrosunda oyuncu olarak sahneye çıkmaya başladı.
Güldürü adı altında Osmanlı devlet ve toplum hayatı ve kurumlarıyla alay edici eserler veren Musahipzade Celal'in Aynaroz Kadısı ve Bir Kavuk Devrildi gibi oyunlarında rol aldı. Şehir Tiyatroları'nda oyuncu, yönetmen ve yönetici olarak uzun yıllar görev yaptı.
Birçok çeviri ve uyarlama oyuna imza atan Vasfi Rıza Zobu, özellikle güldürü ve vodvillerdeki rolleri ile beğeni kazandı. 1921'de kısa dizi filmlerle sinema oyunculuğuna da başladı
Sinemada da Muhsin Ertuğrul'un yönettiği; Bican Efendi Vekilharç, Ateşten Gömlek, Karım Beni Aldatırsa, Söz Bir Allah Bir, Aynaroz Kadısı, Tosun Paşa, Kızılırmak (Karakoyun), Edi İle Büdü gibi filmlerde aktörlük yaptı.
Vasfi Rıza Zobu, son olarak 1972'de Cevat Fehmi Başkut'un Buzlar Çözülmeden adlı oyununda sahneye çıktı. Daha sonra İstanbul Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğine getirildi. 1975 yılında yaş haddinden emekli oldu. 1981'de tekrar getirildiği bu vazifeden 1984'te ayrıldı.
1923'den sonra gazete ve dergilerde tiyatro ile ilgili yazılar yazdı. 1987 yılında Devlet Sanatçısı ödülü aldı.
Vasfi Rıza Zobu, Rukiye hanım ile evli idi.
Vasfi Rıza Zobu, 23 Kasım 1992 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Rol Aldığı Bazı Tiyatro Oyunları : - Aynaroz Kadısı, Yazar- Musahipzade Celal'in - Bir Kavuk Devrildi, Yazar- Musahipzade Celal'in - Kafatası, Yazar- Nazım Hikmet - Lüküs Hayat, Yazar- Ekrem Reşit Rey - Deli Dolu, Yazar- Ekrem Reşit Rey - Leblebici Horhor, Yazar- Nalyan - İki Efendinin Uşağı, Yazar- Goldoni - Paydos, Yazar- Cevat Fehmi Başkut - Hisse-i Şayia, Yazar- Daniel Riche - Buzlar Çözülmeden, Yazar-Cevat Fehmi Başkut
Filmleri : 1917 - Bican Bey Vekilharç 1922 - Boğaziçi Esrarı (Nur Baba)
1922 - İstanbul`da Bir Facia-i Aşk 1923 - Leblebici Horhor 1923 - Ateşten Gömlek 1928 - Bir Sigara Yüzünden 1928 - Ankara Postası 1929 - Kaçakçılar 1933 - Söz Bir Allah Bir 1933 - Karım Beni Aldatırsa 1934 - Milyon Avcıları 1934 - Leblebici Horhor Ağa 1938 - Aynaroz Kadısı 1939 - Allahın Cenneti 1939 - Bir Kavuk Devrildi 1939 - Tosun Paşa 1940 - Akasya Palas 1945 - Yayla Kartalı 1946 - Kızılırmak - Karakoyun 1946 - Harman Sonu (Köy Güzeli) 1952 - Edi ile Büdü Tiyatrocu 1952 - Edi ile Büdü
Ünal Cimit kimdir?
1934 yılında Karadeniz Ereğli'de doğdu. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim Bölümü’nde, Halil Dikmen ve Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyeleri’nde öğrenim gördü. Almanya’da Offenbach/Main Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’ndan sonra, Höhr-Grenzhausenn Staatliche Keramische Schule'ye geçti. Okulu, üstün başarı diploması alarak bitirdi. Bir süre Heykeltraş Fr. Schmit Reuter'in asistanlığını yaptı. Çalışmalarını seramik tekniği üzerinde yoğunlaştırdı. Seramik objelerin, kum ve çakıl taşları eşliğinde çevresel düzenlemesinden, bağımsız seramik ve heykel formlarına kadar değişik tür ve anlayışta sanat etkinlikleri içinde bulunmuştur. Seramiği heykel konseptiyle bağdaşık ve zaman zaman da heykelden bağımsız bir görüş çerçevesinde ele almış, böylece sanat dalları arasındaki iletişime öncelik tanıyan bir eğilim doğrultusunda derinleşmeye yönelik çalışmalar yapmıştır. 1993 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.
ŞÜKRAN AY KİMDİR?
(25 Şubat 1931, Üsküdar, İstanbul - 23 Kasım 2011, Şişli, İstanbul)
Şükran Ay; Üsküdar Taşmektep’te okudu, sesi de bu yıllarda keşfedildi. İlk müzik derslerini Necati Başara’dan alan Şükran Ay, Eminönü Halkevi’nde Sadi Yeter Ataman’ın kurduğu kadroya katılıp radyo sınavlarına girdi ve kazandı.Bu arada Üsküdar Mûsikî Cemiyeti’ne devam etti. Sanat hayatına Kazablanka, Maksim, Çakıl gibi büyük gazinolarda; Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi sanatçılarla birlikte sahne alarak başladı.
Ünlü gazeteci Savaş Ay’ın annesi olan sanatçı; Türk sanat müziğinde klasik olmuş İntizar, Sevemedim Karagözlüm adlı eserlere kattığı farklı yorumla beğeni kazandı.
Yavuz Gökmen kimdir?
1946 yılında Manisa'da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1970 yılında mezun oldu. TRT'de prodüktör ve film yönetmeni olarak basın-yayın yaşamına atılan Gökmen, 12 Mart 1971 muhtırasından sonra 5 arkadaşıyla birlikte işinden çıkarıldı. 1972 yılı başında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından, siyasi suçlar isnadıyla tutuklanarak yargılandı. 2.5 yıl hapis yatan Gökmen, 1974 genel af yasasıyla, sabıkasız olarak cezaevinden çıktı. Gökmen daha sonra Günaydın, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde serbest muhabir olarak çalıştı. Hürriyet Ankara Bürosu Ekonomi Servis Şefliği görevini yaptı. Gökmen, 1988 yılında Günaydın Gazetesi Ankara Temsilcisi oldu. Bu sırada Ekonomik Bülten Gazetesi'nde başyazarlık yaptı ve Günaydın'da köşe yazdı. 1991 yılında Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Yavuz Gökmen, bu gazetenin başyazarlığını da üstlendi. 1992 yılı mayıs ayında Hürriyet Grubu'na geri dönen Gökmen, TEMPO Dergisi'nde köşe yazıları yazdı ve Hürriyet'e haber, dizi yazı ve röportajlar verdi. Gökmen daha sonra Hürriyet'te köşe yazarı olarak çalışmaya başladı. Hürriyet'te siyaset ve spor konularında köşe yazıları yazan Gökmen'in ‘Özal Sendromu’, ‘Özal Yaşasaydı’ ve 'Karanlığın Son Çırpınışları' adlı üç kitabı yayınlandı. Fatma Hanım ile evli olan Gökmen, Altan, Yağız ve Müfit adlı üç çocuk babasıydı.
Artık, ‘Sarışın Güzel Kadın’ı yazamayacak
Yavuz Gökmen yazılarında, ‘‘aykırı-sıradışı’’ çıkışlarla da dikkat çekti. Her fırsatta, ‘‘Ben her zaman muhalefetteyim’’ hatırlatmasını yerleştirdi yazılarına. Demokrasi, başörtüsü ve özellikle Tansu Çiller hakkındaki yazılarıyla eleştiri oklarına hedef oldu. Basın terminolojisine Çiller'i, ‘‘Sarışın Güzel Kadın’’ kavramıyla taşıyan Gökmen, Hürriyet'teki röportajında, ‘‘Bir kadından hoşlanıyorsam, bir yönüyle mutlaka Marlyn Monroe'ye benziyor’’ dedi. Odasında karşısındaki irili ufaklı, renkli, siyah-beyaz M.M. posterlerine bakarak kurguladı bazen satırlarını... Özellikle genç yaşında hayata veda eden Marlyn'in, o klasikler arasına yerleşen posterini anlattı uzun uzun. ‘‘Uçucu şiiri seviyorum’’ diye yazdı. Bembeyaz etekleri havalandırma ızgarasında ‘Uçuşan’ Marlyn'e bakarak...
Şimdi ‘Melek Hanım’ın yanında
Yavuz Gökmen, çocukluğundan ve ilk gençliğinden bahsettiği nostaljik yazılarında sık sık annesi öldükten sonra kendisini büyüten ‘Melek Hanım’a yer verirdi. Onu 11 yaşına kadar ‘‘annesi’’ bilmişti. ‘Melek Hanım’ Gökmen'in yazılarında hep bir simge, bir iyilik timsaliydi. ‘‘Onun istemediklerini yapmadım. Okudum, şarkıcı olmadım’’ diyordu. Gökmen, okumak için Ankara Hukuk Fakültesi'ne geldiğinde, yüksek tansiyonu nedeniyle kendisini görmek için Ankara'ya gelemeyen ‘Melek anne’sine kaçmıştı her fırsatta. Şimdi hasret bitti. O artık ‘‘Melek Hanım’’ın yanında... Üç kızı 3 kitabı vardı...
Comments