Bugün 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü
Karadeniz’de karadan, gemilerden ve atmosferden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi amacıyla, 21 Nisan 1992 tarihinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Karadeniz’e kıyısı olan altı ülkenin (Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna, Türkiye) temsilcileri tarafından imzalanan Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Bükreş) Sözleşmesi doğrultusunda hazırlanan Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması ve İyileştirilmesi Stratejik Eylem Planı’nın imza günü olan 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü olarak kutlanmaktadır. Taraf ülkelerde her yıl 31 Ekim’de çeşitli etkinliklerle Karadeniz’in korunması için yapılan çalışmaları paylaşmakta ve farkındalığın artırılmasına çalışmaktadır. 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü’nün dünyanın daha yaşanır bir çevreye kavuşturulması; din, dil, ırk, siyasal düşünce ve gelişmişlik ayrımı gözetmeksizin bütün insanların ekolojik bakımdan dengeli, sağlıklı ve uyumlu bir çevrede yaşama hakkına saygı gösterilmesi; çevreyi etkileyenle etkilenen arasında adaletin sağlanması; ulusal ve evrensel kültürlerin barış içinde geliştirilmesi hedeflerine varmak için yeniden düşünmeye ve harekete geçmeye vesile olmasını diliyoruz.
31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü’nde toplumumuzun ve tüm insanlığın dikkatini ilgi ve yaşama alanımız Karadeniz’le ilgili şu noktalara ve taleplere çekmek istiyoruz:
-Karadeniz Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan’ın topraklarınca çevrelenen, dışa yalnızca İstanbul Boğazı ile bağlanan bir iç denizdir.
-Karadeniz’in doğası uluslararası anlaşmalarla tam anlamıyla korunamamaktadır.
-Karadeniz’in kıyılarında milyonlarca aile bu denizden ve kıyılarından geçimini sağlamaktadır. Tüm geçim kaynağı deniz ve kıyıdaki topraklara ekilen birkaç ürün olan aile sayısı bu bölgede yaşayanların çoğunluğunu oluşturmaktadır.
-Karadeniz içinde bulunduğu konum ve ekosistem dolayısıyla kıyılarında yaşayanlardan çok, uzağında bulunanların etkilediği, suyunu, toprağını, havasını bozduğu bir yerdir. Orta ve Doğu Avrupa’yla bu bölgede yaşayanların endüstriyel, tarımsal ve evsel atıkları ve etkinliklerini taşıyan nehirler yüzünden ‘çöplük’ durumuna gelen Karadeniz’de doğal yaşam giderek yok olmaktadır. Denizin verimi giderek düşmekte, barındırdığı canlıların miktarında ve kalitesinde azalmalar olmakta, bu durum Karadeniz’in kıyılarında yaşayanları ekonomik ve sağlık bakımlarından etkilemekte, artan iç ve dış göçler hem kültürel yozlaşmaya, kimlikten uzaklaşmaya neden olmakta, hem de ülke genelinde barınma, yaşama, kentleşme sorunları ortaya çıkarmaktadır.
-Karadeniz’in canlı yaşayabilen katmanlarının giderek inceldiği, canlıları besleyecek potansiyelin ortadan kalkmakta olduğu, renginin, kokusunun kısaca doğal yapısının değiştiği bilim adamlarınca ortaya konmuştur/konulmaktadır.
Bu nedenlerle:
a) Çevre sorunlarının sınır tanımadığı ve insanlığın ortak sorunu olduğu gerçeğinin bilinciyle, uluslararası ilişkilerde tutarlı, dengeli ve ortaklaşa hareket etmeyi içselleştirerek iç siyasal ve ekonomik anlayışların/arayışların üzerinde tutmalı, sorunların çözümünü Birleşmiş Milletler kararlarını ve uluslararası anlaşmaları dikkate alarak birlikte aramalıyız. Karadeniz’in denizini ve karasını koruyucu ulusal ve uluslararası anlaşmalar/uygulamalar ivedilikle yürürlüğe konulmalı, eksikler tamamlanmalı ve çeperdeki ülkelerden başlayarak tüm ülkelerle ortaklaşa hareket edilmeli.
b) Karadeniz’in öteki denizlere tek bağlantısı olan İstanbul Boğazı ve devamındaki Çanakkale Boğazı’ndan Montreaux Boğazlar Anlaşması’na uygun olarak serbestçe geçen, çevreyi etkileyecek madde ve atık taşıyan her türlü ulaşım aracının denetlenmesinden ve disipline edilmesinden asla ödün verilmemeli, Montreaux Boğazlar Anlaşması’nın hükümlerini tehlikeye atacak yatırımlar ve girişimlerden uzak durulmalı; Karadeniz’in barış gölü olma pozisyonunu tehlikeye atacak istem ve girişimlere karşı durulmalı.
c) Karadeniz’e kıyısı olmamakla birlikte, gerek su yolları, gerekse atmosferik etkilerle denizi ve bölgeyi etkileyen, kirlenmesine neden olan bütün ülkelerin bu durumu ortadan kaldırıcı önlemleri almaları sağlanmalıdır. Bu ülkelerin gelişmişlik ve kirleticilik düzeyleriyle orantılı olarak katkıda bulunacağı bir ‘fon’ oluşturularak, bu fonun kullanımı ve denetimi kıyı ülkelerinin meydana getireceği bir kuruma (birliğe) bırakılmalıdır. Fondan kıyı ülkeleri çevre sorunlarından etkilenme düzeyleri oranında yararlanmalıdır. Bu fon bölgenin ekonomik, doğal ve kültürel kalkınmasında da kullanılmalıdır.
d) Karadeniz kıyılarına ve etkileyecek bölgelere doğayla uyum içinde bulunmayan, önlemi alınmamış sanayi, ticari, mimari, askeri tesis (işletme) kurulmamalıdır. Karadeniz’i çevreleyen toprakların altında ve üstünde çevreyi olumsuz etkileyecek aramalara, yapılanmalara, işletmelere izin verilmemelidir.
e) Karadeniz’de avlanma kurallara bağlanmalı, bu kurallara uyulması titizlikle sağlanmalı ve bütün Karadeniz ülkelerinin katılacağı bir kuruluş tarafından uygulamalar denetlenmelidir.
f) Bölge ülkeleri iç ve dış göçü azaltıcı önlemleri birlikte almalı, ormanların yok edilmesine, erozyonun şiddetlenmesine engel olmak için işbirliği yapmalıdır.
g) Bölge ülkeleri yerel kültürlerin yaşatılmasına, ulusal kültürlerin geliştirilmesine ve bütün kültürlerin birbiriyle sıcak ilişkiler kurmasına yönelik önlemleri elbirliğiyle almalı, bütün engelleyici tutum ve davranışlar terk edilmeli, Karadenizlilik kimliği, ruhu yüceltilerek ulusal bütünlüklerin bölgesel işbirliklerine gitmesi sağlanmalıdır.
h) Genelde tüm insanlığa ve bölge halklarına, özelde Karadeniz’in insanına, doğasına zarar verecek her türlü siyasete ve uygulamaya karşı çıkılmalı, bölge ve bölgeye sahip ülkeler barış içinde kardeşçesine yaşamalıdır.” Alâettin BAHÇEKAPILI
Karadeniz’de karadan, gemilerden ve atmosferden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi amacıyla, 21 Nisan 1992 tarihinde Türkiye’nin de...