top of page
< Back

Mehmet Ali Aybar, Cevdet Kudret, Hamiyet Yüceses, Şemsi Yastıman, Şükrü Gülesin, Nurettin Topçu

Bugün 10 Temmuz. Şemsi Yastıman, Cevdet Kudret, Mehmet Ali Aybar, Nurettin Topçu, Şükrü Gülesin ve Hamiyet Yüceses’in ölüm yıl dönümleri… BRT Yayın Grubu olarak bu değerlerimizi saygıyla anıyoruz. Hamiyet Yüceses kimdir? Doğum tarihi: 20 Haziran 1916, İstanbul Ölüm tarihi ve yeri: 10 Ağustos 1996, Marmaris 1915 yılında İstanbul’da doğdu. İlk profesyonel konserini on bir yaşında Burhâniye’de vermiştir. Daha sonrasında Anadolu turnesi yaparak kendini tanıtmıştır. Bu sayede
Banço Şevket tarafından üç yıllık bir mukâvele ile Londra Birahânesi’ne angaje edilmiştir. Saadettin Kaynak’ın eserlerini okurken gösterdiği başarıdan dolayı üstad bestekâr, Yüceses ‘in seslendirmesi için özel şarkılar bestelemiştir. 1932 yılında tertiplenen Türkiye Ses Kraliçeliği Yarışması’nda Kraliçe seçilerek, gazinoların vazgeçilmez assolistleri arasına girmiştir. Şehit olan eşi anısına okuduğu “Gitti de Gelmeyiverdi” şarkısı çok tutulup sevildi. O yıllarda çıkan soyadı kanunu uyarınca kendisine Saadettin Kaynak tarafından “Yüceses” soyadı uygun bulunmuştur. Belediye Konservatuarı’nın çalışmalarına katılarak buradaki hocalardan nota, usûl, solfej dersleri almış, repertuarını genişletmiştir. 1946 yılında repertuarına kattığı Hacı Arif Bey’in “Bakmıyor Çeşm-i Siyah Feryâde” adlı Nihâvend şarkısını bir gazel ilâve ederek okumuş ve şöhretinin zirvesine çıkmıştır. 1949 yılında kurulan İstanbul Radyosu’nda da görev almış, yıllarca program yapmıştır. Albümler: Bir Gönlüme Bir Hali Perişanıma (LP), DAHA FAZLA Şemsi Yastıman kimdir? (d. 10 Temmuz 1923, Kırşehir – ö. 10 Temmuz 1994, Lapseki), Türk halk ozanı , türkü derlemecisi ve mahalli saz sanatçısı. Asıl adı ”Mehmet Galip Şemsettin” olan Şemsi Yastıman’ın babası Şekerci Ahmed Ağa , annesi ise İlhamiye Hatun’dur. Şemsi Yastıman 10 Temmuz 1923 de Kırşehir’de doğmuş ilk ve orta okula da burada devam etmiştir. Şemsi Yastıman , Ortaokul yıllarında ozanlık hevesine kapılmış, Kırşehir ve çevresinde ki Muharrem Ertaş gibi ustalardan etkilen miştir. Ankara’da bulunduğu yıllarda Yağcıoğlu Fehmi Efe ve Genç Osman’ın müzik meclislerinde kendini ve sazını geliştirir. Ankara’da olduğu yıllarda sahneye çıkmaya haşlar. Derlediği türküler TRT repertuarlarına da alınır. Bir süre sonra İzmir’e giderek hayataını İzmir’de kazanmaya çalışır. Bu yıllarda şöhreti artmakta ve gazinolarda işbulabilmektedir. Bu sayede İzmirde iken evlenmiştir. Bu evliliğinden İki oğlu ve iki kızı olmuştur. Evlendikten sonra da birmüddet İzmir’de kalmış ama daha sonra İstanbul’a yerleşmiştir. İstanbul’da iken iş ve san’at hayatını burada sürdürmeye başlar. Kısa sürede şöhreti artmış, gazinolarda çalışmaya başlamış, basın-yayın organlarında onunla ilgili haberler çıkmaya başlamıştır. Bu arada onun derlediği ve kaynak kişisi olduğu türküler radyoları şenlendirmektedir. Şöhret olması nedeni ile onlarca plak doldurmuş plakları en çok satan plaklar arasında olmuştur. Yöresel saz çalışı, saz çalmadaki mahareti ve derlediği türkülerin popüler olması ile ünü daha da artar. Mahalli sanatçı özelliği göstermesi nedeni ile de pek çok kez Türkiye Radyoları’nın emisyonlarına davet edilmiştir.
Şemsi Yastıman, çalıp-söyleme tarzının usta mahallisataçısı olarak bilhassa ”destan” ve ”taşlamaları” ile de sevilmiş özgün bir sanatçı olmuştur. Sanatçı kişiliği yanı sıra açtığı saz evlerinde ve kendi adını taşıyan dükkanında saz dersleri vermiş, pek çok kişiye sazçalmayı öğrettiği gibi pek çok çırak aşıkdayetiştirmişi hem de mesleği ile ilgili ticari faaliyetler de yapmıştır. Hazır cevaplılığı ve esprili kişiliğiyle de dikkat çeken Yastıman Kırşehir ve diğer yörelerden derlediği pek çok türkünün hem melodik olarak hem de sözleri olarak kaynak kişisidir. Türrk Halk Müziğinin en kayda değer türküderlemecilerinden ve kaynak kişilerindendir. Derlediği türkülerin pek çoğu TRT repertualarına girmiş bu türkülerin kaynak kişisi ve derlemecisi olarak tarihe geçmiştir. Şeytan Bunun Neresinde, Dadaloğlu Yiğitlemesi, Biter Kırşehir’in Gülleri Biter , Yabandan Gel, Yemek Destanı (Yekte), Yürü Güzel Yürü Saçın Sürünsün, Ankara’da Yedik Taze Meyvayı (Hacı Taşan’la birlikte), Yüz De Seyreyle , Açıl Gel Ömrümün Varı, Aşk-ı Ezeli Aşıka İlham-ı Hüda’dır gibi türküler derlediği , çaldığı , söylediği ve kaynak kişisi olduğu türkülerden bazılarıdır. Türk Halk Müziği konusunda çeşitli kitaplar ve notalar da yayınlamış, saz sanatçıları yetiştirerek kültürümüze önemlihizmetlerde bulunmuş olan Şemsi Yastıman, doğduğu gün ve ay’a tesadüf eden 1994 tarihinde 1923’te doğduğu aynı gün olan 10 Temmuz’da (1994) Lapseki’de Emek Tatil Sitesinde ki yazlığında vefat etmiş, naaşı vasiyeti üzerine Lapseki Adatepe köyüne defnedilmiştir. Cevdet Kudret kimdir? 7 Şubat 1907’de İstanbul’da doğdu, 10 Temmuz 1992’de aynı yerde öldü. Birinci Dünya Savaşı’nda babası ölünce annesi tarafından okutuldu, 1933’te İ. Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1933-45 arası Kayseri ve Ankara Atatürk liselerinde ve Ankara Devlet Konservatuvarı’nda edebiyat öğretmenliği, 1945-1950 arası Türkiye Ansiklopedisi bürosunda edebiyat sekreterliği yaptı. Türk Dil Kurumu’nda görev aldı. Yazı yaşamına 1927’de Servet-i Fünundergisinde başlayan Cevdet Kudret, Meşale dergisinde toplanan Yedi Meşale’cilerden biridir. Grubun ortak kitabı Yedi Meşale (1928) ile kendi kitabı Birinci Perde’de (1928) yer alan şiirlerinde ‘bireysel duyguları, münzevi ve kötümser, ama orijinal açılardan arada hikâye ve balad imkanlarından da faydalanarak başarıyla yansıttı’ (Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü). Aynı yıllarda oyunlar da yazdı. 1952’den başlayarak önce ‘Abdurrahman Nisari’ ve ‘Suat Hizarcı’ gibi takma adlarla, sonra da kendi adıyla edebiyat tarihimizin önemli adları ve yapıtları üzerine tanıtma ve el kitapları ile başarılı, aranan ders kitapları hazırladı. 1945’te hazırladığı Türk Hikâye ve Roman Antolojisi’ni sonradan Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman adıyla genişletti (2 cilt: 1965, 1967). Karagöz ‘de (3 cilt: 1968-1970) tarihçeleri ve açıklamaları ile 35 Karagöz oyununu topladı. 1973’te çıkan Ortaoyunu ile TDK 1974 Bilim Ödülü’nü (ikinci cilt: 1975) , son deneme kitabı Kalemin Ucu (1991) ile de 1991 Sedat Simavi Edebiyat Büyük Ödülü’nü kazandı. Öteki Önemli Eserleri: Şiir: Birinci Perde (1929) Öykü : Sokak (1974) Roman : Süleyman’ın Dünyası:
I. Sınıf Arkadaşları (1943, 1976)
II. Havada Bulut Yok (1958, 1976)
III. Karıncayı Tanırsınız (1976) Deneme : Dilleri Var Bizim Dile Benzemez (1966) Bir Bakıma (1977) Benim Oğlum Bina Okur (1983) Kalemin Ucu (1991) İnceleme-Derleme: Divan Şiirinde Üç Büyükler: I. Fuzuli (1952) , II. Baki (1953) , III. Nedim (1952); Halk Şiirinde Üç Büyükler: I. Yunus Emre (1958) , II. Pir Sultan Abdal (1965) , III. Karacaoğlan (1958); Eşref: Hicviyeler (1953) Şinasi: Şair Evlenmesi (1959) Teodor Kasap: İşkilli Memo (1965) Nazım Hikmet: Kuvayi Milliye (1968); Batı Edebiyatından Seçme Parçalar (1973) Feraizcizade Mehmet Şakir: Evhami (1974) Abdülhamit Devrinde Sansür (1977) Örnekleriyle Edebiyat Bilgileri (2 cilt, 1980). Mehmet Ali Aybar kimdir? Siyaset adamı, hukukçu, akademisyen5 Ekim 1908 tarihinde İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nden sonra İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede anayasa hukuku asistanı, hukuk doktoru ve devletler hukuku doçenti oldu. 1946’da yazıları nedeniyle doçentlik görevine son verildi. Aynı yıl Demokrat Parti’ den (DP) milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi. Önce Hür, sonra Zincirli Hürriyet gazetelerini çıkardı ve buralardaki yazıları nedeniyle 1949’da 3 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1950’deki genel afla serbest bırakıldı. İki yıl sonra avukatlığa başladı. 1962’de TİP’in genel başkanlığına getirildi. 1965 ve 1969 genel seçimlerinde bu partiden İstanbul milletvekili seçildi. Aynı dönemlerde Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgaline karşı çıktı ve “Türkiye’ye özgü sosyalizm” şeklinde ifade ettiği sosyalizm anlayışını savundu. Bu görüşlerine karşı çıkanlar arasındaki anlaşmazlığın büyümesi üzerine 1969 yılında genel başkanlıktan, 1971’de de parti üyeliğinden istifa etti. 1975 yılında Sosyalist Devrim Partisi’ni kurdu. Bu parti, 12 Eylül 1980’de diğer partilerle birlikte kapatıldı.
ABD’nin Vietnam’daki savaş suçlarını yargılamak üzere oluşturulan Uluslararası Russei Mahkemesi’ne yargıç olarak seçildi. Gençlik yıllarında sporda gösterdiği başarılarıyla tanındı. 1928-35 arası Türk Milli atletizm takımında yer aldı. Bu dönemde 100 ve 200 metre bayrak yarışlarında Türkiye rekorları kırdı. 1931’de Balkan şampiyonu oldu. 4 X 100 bayrak takımının başarılı koşucuları arasındaydı.
10 Temmuz 1995 tarihinde İstanbul’da tedavi edildiği Florance Nightingale Hastanesi’nde kalp yetmezliği sonucu vefat etti.
ESERLERİ:
1.Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm (1968),
2.12 Mart’tan Sonra Meclis Konuşmaları (1973)
3.Örgüt Sorunu (1979)
Şükrü Gülesin kimdir?
Şükrü Mustafa Gülesin 14 Eylül 1922, İstanbul’da doğmuştur – 10 Temmuz 1977’de ölmüştürTürk eski millî futbolcu, teknik direktör.

Futbolculuk kariyeri
Kulüp kariyeri
Futbola Kınalıadaspor’da kaleci olarak başladı. Kısa süre sonra forvet pozisyonuna geçti. İstanbul Erkek Lisesi’nde okuduğu dönemde Beyoğluspor’a geçti. Buradan 1940/1941 sezonunda Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne transfer oldu. 1943-44 sezonunda MKE Ankaragücü forması giydiği bir sezon dışında siyah-beyazlı formayı 1950’ye kadar giydi.
Geldiği sezon Millî Küme şampiyonluğu gördü. 1947’de bir Millî Küme şampiyonluğu daha yaşadı. İstanbul liginde 6 sezon şampiyonluk yaşadı. 1946’da İstanbul Kupası’na sahip oldu. Bunun dışında iki Başbakanlık Kupası şampiyonluğu yaşadı. 1944’te Beşiktaş’a geri dönen Gülesin, Türkiye’de düzenlenen ilk Başbakanlık Kupası finalinde forma giyen Gülesin, Beşiktaş’ın Fenerbahçe’yi 4-1 yendiği maçta takımının son golünü kaydetti. 1947’de ise Adanademirspor’u 4-0 yendikleri maçta 2 gol kaydetti.
Derbilerde Galatasaray’a 13 gol, Fenerbahçe’ye ise 9 gol atma başarısını gösterdi. Üstün futbol yeteneğinin yanı sıra kornerden attığı goller ile ün kazandı.
İtalya yılları
Beşiktaş’ta oynadığı yıllarda bir dönem İtalyan teknik adam Giuseppe Meazza tarafından çok beğenilen Gülesin, Meazza’nın İtalya’ya döndükten sonra Gülesin’i tavsiye etmesi ile İtalyan kulüplerinin dikkatini çekti. Böylece 1950’da İtalyan takımı SS Lazio’ya transfer oldu. Ancak burada teknik direktör Mario Sperone ile anlaşamadı. Sperone, Gülesin’i orta sahada oynatmak isterken Gülesin asıl mevkiisi olan forvette ısrar ediyordu. Bu nedenle 1950-51 sezonunda US Città di Palermo’ya kiralandı.
İtalya ligi Serie A’daki ilk maçına 8 Ekim 1950’da AC Milan’a 1-0 yenildikleri maçta çıktı. Sezonu Palermo lig 10.su olarak bitirdi. 38 maçın 28’inde forma giyen Gülesin 13 gol attı ve 15 golle takımın en golcü ismi olan Dante Di Maso’nun ardından geldi.
Palermo’da attığı goller sonrası Lazio, 1951-52 sezonunda Gülesin’i takımda tuttu. 29 maçta forma şansı bulan Gülesin, 3’ü penaltıdan 16 gol attı. Takımın en golcü ismi olan Gülesin, Lazio’nun lig dördüncüsü olmasında büyük pay sahibi oldu. Gol krallığında da 9. oldu.
1952-53 sezonunda tekrardan Palermo’ya kiralandı. Palermo yine ligde bir başarı sergileyemedi ancak Gülesin, 30 maçın 22’sinde forma giyip 7 golle takımın en golcü üçüncü ismi oldu. Sezon sonunda Türkiye’ye geri dönmeye karar verdi. Şükrü Gülesin bu macerası ile yurt dışında oynayan ilk Türk futbolculardan biri olmakla beraber, İtalya’da oynayan ilk Türk futbolcu olmuştur.
Millî takım kariyeri
Futbolculuğunun bir dönemi II. Dünya Savaşı’na denk geldiği için, fazla millî maçta forma giyemedi. İlk kez millî formayı Türkiye Millî Futbol Takımı’nın 11 yıllık aradan sonra millî maç yapmaya başlamasıyla giydi. 23 Nisan 1948’da Yunanistan’da oynanan Türkiye-Yunanistan hazırlık maçı ilk maçı oldu. Maçı Türkiye 3-1 kazanırken, Türkiye’nin üçüncü golünü kaydetti.
1948 Yaz Olimpiyatları’na katılan kadroda yer aldı. Türkiye ilk maçta Çin’i 4-0 mağlup ederken, 90 dakika forma giydi. Çeyrek finale yükselen Türkiye, Yugoslavya’ya 3-1 yenilerek elendi. Gülesin, maç 10 mağlup giderken durumu 1-1 yapan golü kaydetmişti. Maçın sonunda çıkan kavga nedeniyle Şükrü, 85. dakikada kırmızı kartla oyun dışında kaldı.
1949 Akdeniz Kupası kadrosunda da yer aldı. Türkiye, kupada ikinci olurken Gülesin 3 maçta da forma giydi ve Mısır’a ve final maçında İtalya B takımına birer gol attı. 20 Kasım 1949’da 1950 FIFA Dünya Kupası eleme maçı olan Suriye maçında da forma giydi. Türkiye maçı 7-0 kazanarak, kupaya gitme hakkı kazansa da Brezilya’da düzenlenecek kupaya maddi imkansızlıklar nedeniyle gidemedi.
Gülesin’in son millî maçı 21 Kasım 1951’de Federal Almanya ile oynanan hazırlık maçı oldu. İnönü Stadı’ndaki maçı Türkiye 2-0 kaybetti. Gülesin, bu maç için millî kadroya Lazio’dan gelip katılmıştı. Bunun dışında bütün millî maç kadrolarına Beşiktaş’ta oynarken çağrıldı Nurettin Topçu kimdir? Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe doktorası veren ilk Türk Nurettin Topçu'nun "İsyan Ahlakı" adıyla Türkçe'ye çevrilen tezi, Paris'te 1934'te, Türkiye'de ise 1990'da Kültür ve Turizm Bakanlığınca yayımlandı.

Anadolu ve İslam medeniyeti sentezi için çabalayan, "Hareket" dergisinin kurucusu, sosyolog, felsefeci, yazar ve öğretmen Nurettin Topçu baba tarafından, Erzurumlu Topçuzadeler mensubu, 1909'da İstanbul Süleymaniye'de dünyaya geldi.
Topçu'nun Erzurum'da iken hayvancılık ve tahıl işleriyle uğraşan babası Ahmet Efendi, aileden İstanbul'a ilk yerleşen kişi oldu ve Çemberlitaş'ta kasap dükkanı işletti.
Kimlikteki adı Osman Nuri olan ve İstanbul'un tarihi semtlerinde yetişen Nurettin Topçu, altı yaşında Bezmialem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazıldı. Sonrasında Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'ne verilen Topçu, burayı birincilikle tamamladı.

Topçu, o dönemlerde küçük bir sandıkta kitap ve gazeteler biriktirirken, öğretmeni Nafiz Bey sayesinde Mehmet Akif Ersoy sevgisi ve hayranlığı kazandı.

Bir süre Vefa Lisesi'nde okuyan ve 1928'de İstanbul Lisesi'ni bitiren Topçu, aynı yıl Fransa'ya gitti ve hem Fransızca öğrenmek hem fark derslerini tamamlamak için Aix Lisesi'ne başladı. Buradan mezun olduktan sonra Strazburg Üniversitesi'ne geçerek felsefe öğrenimi gören Topçu, felsefe, ahlak, psikoloji, sanat felsefesi, tarih, mantık, sosyoloji, arkeoloji alanlarında eğitim aldı.
Sorbon'da felsefe doktorası veren ilk Türk
Felsefe doktorasını 1934'te Sorbonne Üniversitesi'nde veren Topçu, Türkler arasında ahlak üzerinde çalışan ilk öğrenci ve Sorbon'da felsefe doktorası veren ilk Türk oldu.
Cumhuriyet tarihinin önemli fikir adamlarından biri olan Topçu'nun Fransa'da altı yıl boyunca süren eğitiminin sonucunda verdiği doktora tezi "İsyan Ahlakı" adıyla Türkçe'ye çevrildi.
Topçu, Fransa'da 1934'te, Türkiye'de ise 1990'da Kültür ve Turizm Bakanlığınca yayımlanan başarılı çalışmasından dolayı üniversiteden altın saat, Amerika ve Kuzey Amerika'ya seyahat gibi ödüller almaya hak kazansa da bu ödüllerin hiçbirini kabul etmedi.
Ödüllerin yerine üniversitenin giriş ve çıkış kulelerinde 24 saat Türk bayrağının asılmasını isteyen Topçu'nun bu isteği üniversite yönetimi tarafından yerine getirildi.
Avrupa'daki hayatı okul, ev, kütüphane arasında geçen Topçu, bu sırada Sosyoloji Cemiyeti'ne girerek, derneğin yayın organında felsefi yazılar yayımladı.

Topçu'nun fikirlerinde Maurice Blondel etkisi

Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi o yıllarda Fransa'da bulunan Türk öğrencilerle tanışan ve öğrencilik yıllarını Remzi Oğuz Arık ve Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu ile geçiren Topçu, burada hareket felsefesinin kurucusu Maurice Blondel ile de tanıştı.

Blondel ile tanışması Topçu'nun fikirlerinin olgunlaşmasında önemli bir rol oynarken, hareket felsefesinin etkisinde kalan Topçu, bu felsefenin kavramlarını ve metodunu kullanarak ahlak sorunlarına kendi kültürü açısından baktı.

Dr. Adnan Adıvar'ın Türkçe dersi verdiği tasavvuf tarihçisi, Hallac-ı Mansur mütehassısı Fars kökenli yazar ve şair Luis Massignon'a ise daha sonra bu dersi Topçu vermeye başladı.

Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin Rumi'nin düşüncelerinden de etkilenen Topçu, Sorbon'da başladığı Bergson üzerine çalışmasıyla doçent ünvanı almasına ve İstanbul Üniversitesi'nde iki yıl eylemsiz doçent olarak çalışmasına rağmen kendisine üniversitede kadro verilmedi.

Düşünsel ve kültürel alanda çalışmalarının bir bölümünü, kuruluşuna da katıldığı Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği, Milliyetçiler Derneği ve Anadolu Fikir Derneği'nde sürdüren Topçu, Türkiye'ye döndükten sonra Galatasaray Lisesi başta olmak üzere farklı liselerde öğretmenlik görevi yürüttü.
Toplam 40 yıl boyunca öğretmenlik yapan Topçu, 1960 ihtilaline kadar Robert Koleji'nde tarih, İstanbul İmam Hatip Okulu'nda psikoloji, felsefe ve dinler tarihi dersleri verdi.
Topçu, vatani görevini 6 Mayıs 1936- 31 Ekim 1937'de levazım asteğmeni olarak, İstanbul Hasköy'de yerine getirirken, TBMM'nin birinci dönem muhalif milletvekillerinden aynı zamanda aile dostları Hüseyin Avni Ulaş'ın kızı Fethiye Hanım'la kısa süren bir evlilik yaptı.
1939'da "Hareket" dergisini çıkarmaya başladı

Çocukluk arkadaşı Sırrı Tüzeer vasıtasıyla Nakşi şeyhi Abdülaziz Bekkine Efendi ve Nakşi Hasib Efendi ile tanışan ve Abdülaziz Efendi'ye intisab eden Nurettin Topçu, düşünce dünyasına yeni bir yön veren şeyhinin ölümünden duyduğu büyük acı ve uğradığı yıkımı, "Taşralı" kitabındaki "Yıldırım'ın Huzurunda" başlıklı yazısıyla anlattı.

Topçu, Celal Ökten'den de İslami ilimler yönünden faydalandı ve daha sonra İmam-Hatip okullarının kuruluşunda programların hazırlanmasında Celal Hoca ile mesai arkadaşlığı yaptı.

Hareket felsefesinden esinlenerek 1939'da "Hareket" dergisini çıkarmaya başlayan Topçu, bir ekol oluşturdu ve hareket felsefesini Türk okurlarına tanıttı. Topçu, eğitim ve öğretime katkısını öğretmenlikte bırakmayıp felsefe, sosyoloji, psikoloji, mantık ve ahlak dersleri için ders kitapları da yazdı.
"Anadoluculuk" düşünce hareketini savundu

Usta yazar, Anadolu coğrafyasında yaşayan herkesi merkeze koyan "Anadoluculuk" düşünce hareketini savundu, kadim İslam ve Türk tarihini, tasavvufu ve modern dönemdeki sosyolojik gerçekliği eserlerinde de tahlil etti.
Aynı zamanda Anadolu toprağına ve Türk tarihine sıkı sıkıya bağlı bir milliyetçilik anlayışı geliştiren Topçu, milliyetçiliğin "devirlerin tahakküm sermayesi olan siyasi hezeyanlardan sıyrılması" gerektiğini savunurken, "Hareket, Allah'la insanın terkibidir" sözünü ölçü alarak eğitimden ekonomiye, ahlaktan politikaya, felsefeden bilime, insanı ilgilendiren her alanda yazılar yazdı.
Nurettin Topçu, 1960 ihtilalinin ardından Ali Fuat Başgil'le birlikte Adalet Partisi'nin kuruluş çalışmalarına katılıp 1961 seçimlerinde Konya'dan aday gösterildiyse de cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında Başgil'e gösterilen muameleye karşı ve Süleyman Demirel'in parti başkanlığına getirilmesinin ardından bu çevreyle ilişkisini kesti.
İstanbul Erkek Lisesi'nden 1974'te emekliye ayrılan ve düşüncelerini sergilediği "Hareket" dergisini 1975'e kadar aralıklarla yayımlayan Topçu, dergide yayımlanan "Çalgıcılar" başlıklı yazısıyla sürüldüğü Denizli'de Said Nursi ile tanıştı ve onun tüm mahkemelerini takip etti.
Fikirlerinin temel dinamiği İslama bağlılığı oldu
Topçu, Medeniyeti "İnsanlığın muayyen tarihi devirlerinde bir zümre cemiyetin benimsediği vasıtalarla çalışarak ortaya koyduğu ve yaşattığı teknik eserlerin ve yaşayış şekillerinin bütünü", kültürü ise "Bir cemiyetin kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünü" olarak tanımladı.
"İsyan"ı da "insanı Allah'a götürecek yolları tıkayan her şeye başkaldırı" olarak tanımlayan Topçu, Batıcılığın ve Batılılaşma çabalarının taklitten öteye gidemeyişinin nedenini kültür ile medeniyetin birbirine karıştırılmasında gördü.

"Hareket", "irade" ve "isyan" Topçu'nun düşünce dünyasının temel kavramlarını oluştururken Cumhuriyet devri Türk felsefecileri ve aydınları arasında ahlak konusunda en çok metin kaleme alan ve bu sahadaki vurgularını bütün hayatı boyunca ısrarla sürdüren yine Topçu oldu.
Nurettin Topçu, ilk yazılarından itibaren bütünlüğü olan çok taraflı bir fikir mücadelesi yürüttü, bir taraftan da Osmanlı-Cumhuriyet modernleşmesini hesaba katıp onu aşmayı hedefleyerek tenkitçi bir bakış açısıyla "yeni bir insan", "millet", "devlet modeli" keşif ve inşa etmeye çalıştı.
Nizam Ahmed imzasıyla da şiirler yayımlayan ve 1975 nisanında pankreas kanserine yakalandıktan sonra aynı yıl 10 Temmuz'da vefat eden Topçu, İstanbul'un Fatih ilçesindeki Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verildi.
"Topçu hem yerli hem evrensel bir düşünce ve hareket yolu açtı"

Nurettin Topçu'yu "Cumhuriyet dönemi Türkiyesi'nin kalbi ve ruhu" olarak tanımlayan Mehmet Kaplan, vefatının ardından Topçu için, "Ben onda Yunus Emre'nin çağın felsefesi ile yoğrulmuş büyük bir temsilcisini buldum. Hiç şüphe etmiyorum ki öbür dünyada yöneldiği yer Mevlana ve Yunus Emre'nin yanıdır." ifadelerini kullandı.

Topçu'nun, medeniyet ve teknik hakkındaki görüşleriyle demokrasi tahlillerini bugün ve yakın gelecek için oldukça önemli bulan Ezel Erverdi, "Hareket" dergisinin Topçu'nun vefatının ardından 1982'ye kadar yayınlanmasını sağladı.

Hayatı boyunca mücadeleci yapısıyla öne çıkan ve birçok usta ismin düşünce dünyasına büyük katkılarda bulunan Nurettin Topçu'ya dair yazar Mustafa Kutlu birkaç ay önce gerçekleştirdiği röportajında, şunları anlattı:
"Nurettin Topçu'ya her zaman yakınlık duydum. Liseden itibaren hissiyatımda hak, adalat duygusu vardı. Bu topraklara ayak basan, esas itibarıyla bu toprakların nomosu sayılan, Türkiye'nin tek filozofu Nurettin Topçu, beni çok allak bullak etmiştir. 'Hareket' dergisindeki yazıları beni çok etkilemiştir. Dolayısıyla esasları itibariyle Nurettin Topçu, benim düşünce çizgimi tayin etmiştir. Son yazdığım 'Kalbin Sesi' kitabı da Nurettin Beyin fikirlerinin bir şekilde neşvünema bulması, yeniden yorumlanmasıdır."
Topçu'nun öğrencilerinden olan ve "İsyan Ahlakı Peşinde ve Nurettin Topçu Albümü'' başlıklı bir kitap hazırlayan Prof. Dr. İsmail Kara ise bir söyleşisinde şu değerlendirmelerde bulundu:
"Nurettin Topçu, hayatının hiçbir döneminde ideologluğa yönelmedi, aforizmalarla, slogan değeri yüksek ama arkası boş cümlelerle yol almayı benimsemedi. Bu sayede dergi katılmaya ve paylaşmaya, birlikte hareket etmeye açık hale geldi. Herhalde bu sayede farklı bir mektep olabildi. Ama büyük kalabalıklara hitap etmeyi öne alan, onları etkilemeye çalışan, siyasi hareketlenmelere teşne bir yapısı hiç olmadı. Hatta bunlara hayli mesafeli, bazen da karşı durduğu bile söylenebilir. Soğuk savaş sonrası dönemde ve Demokrat Parti iktidarı ile birlikte milliyetçi, muhafazakar ve mütedeyyin kesimlerin kolaylıkla ABD çizgisine ve kapitalist dünya görüşüne doğru hareket etmesine, siyasi merkezle uzlaşmasına, kalkınmacı, sanayileşmeci, maddiyatçı olmasına karşı çıkması da bunun bir uzantısı."
"Vefa" ödülüne layık görüldü
Merhum Nurettin Topçu'ya, 2017'deki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nde, "İnsanın var oluşunu sadece et, kemik, kan ve maddeden ibaret görmeyip ruhun derinliklerine inen, isyanın da bir ahlakı olduğunu ve bireyin toplumda bir ahlak nizamı çerçevesinde kendine yer edineceğini anlatan, bu millete Anadolu irfanının kıymetini ve düzen kurucu ahlakını kuşanmayı telkin eden, kadim İslam ve Türk tarihini, tasavvufu ve modern dönemdeki sosyolojik gerçekliği tahlil eden eserleri" dolayısıyla "Vefa" ödülü verildi.
Ezel Erverdi ve İsmail Kara tarafından Topçu'nun daha önce küçük kitap halinde basılan çalışmalarının yanı sıra makaleleri de taranarak, kitaplara girmemiş yazılarının tasnifiyle bütün eserleri yeniden düzenleniyor.
Deneme, inceleme, öykü, roman, çeviri ve ders kitapları kaleme alan Topçu, ardında "İsyan Ahlakı", "Yarınki Türkiye", "İslam ve İnsan", "Ahlak Nizamı", "Ahlak", "Devlet ve Demokrasi", "Mevlana ve Tasavvuf", "Kültür ve Medeniyet", "Türkiye'nin Maarif Davası", "Taşralı", "Bergson", "Mehmet Akif", "Büyük Fetih" gibi birçok eser bıraktı. Usta yazarın aynı zamanda tüm eserleri günümüzde Dergah Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturuluyor.

Mehmet Ali Aybar, Cevdet Kudret, Hamiyet Yüceses, Şemsi Yastıman, Şükrü Gülesin, Nurettin Topçu

Bugün 10 Temmuz. Şemsi Yastıman, Cevdet Kudret, Mehmet Ali Aybar, Şükrü Gülesin ve Hamiyet Yüceses’in ölüm yıl dönümleri…

bottom of page